Kemal Kamburoğlu'nun sunduğu Hayatın Nabzı programında, Prof. Dr. Emre İşeri ve Kamburoğlu, Trump’ın yeniden başkan seçilmesinin Türkiye ve Ortadoğu üzerindeki olası etkilerini değerlendirdi. İşeri, Trump’ın liberal uluslararası düzene meydan okuyan ve otoriter popülist dalgayı güçlendiren politikalarının, özellikle Ortadoğu’daki güç dengelerini değiştirebileceğini vurguladı. Ayrıca Amerika’nın güç boşluğundan faydalanarak Ortadoğu’da etkinliğini artıran ülkeler olduğu; bu durumun Türkiye, İsrail, İran gibi ülkelerin bölgedeki stratejik konumlarını nasıl etkileyebileceği üzerinde duruldu. İsrail’in son dönemdeki agresif politikalarının Batı’nın politik etkinliğinin zayıflamasından kaynaklandığını belirtti.
Rusya ve ABD arasındaki stratejik denge ile Trump’ın Rusya’ya karşı daha kişisel ve esnek bir yaklaşımı ele alındı. Kamburoğlu, ABD’nin Pentagon odaklı bir güç yapısına sahip olduğunu, Trump ile Pentagon arasındaki güç çekişmesinin ABD’nin dış politikasına yansıdığını söyledi. Aynı zamanda, ABD’deki güç dengelerinin farklı grupların etkisi altında olduğuna, bu durumun da Türkiye’ye etkilerinin olabileceğine işaret edildi. Programda ayrıca Türkiye’nin Yunanistan ile ilişkilerini geliştirme olasılığı ve bölgedeki politik durumun Amerika’nın Çin’le olan rekabeti çerçevesinde nasıl şekillenebileceği ele alındı.
Liberal Düzenin Zayıflaması: Popülist Dalgalar ve Bölgesel Yansımaları
Prof. Dr. Emre İşeri, Trump’ın seçilmesiyle küresel liberal düzenin zayıfladığını ve bu güç boşluğunda Çin’in Ortadoğu’da dolaylı yollardan etkinliğini artırırken, Batı’nın dış politikadaki zayıflığının İsrail gibi ülkelerin bölgesel çıkarlarını agresif şekilde sürdürmesine imkan tanıdığını belirtti.
"Trump seçiminin küresel anlamda neden önemli olduğunun altını çizen İşeri, “Liberal uluslararası düzen tartışması var. Yükselen otoriter popülist dalga var. Hem Batı içerisinde İngiltere’de, Polonya’da, Macaristan’da. Amerika’da ise Trump var. Bunlar giderek siyasette daha etkin hale geliyorlar. Bu var olan ortam içerisinde bu liberal dediğimiz düzenin giderek inandırıcılığı, hegemonik yapısı, rıza üretme imkanları giderek sınırlanıyor küresel olarak. Burada da bir Çin gerçeği var. Amerika ile olan ilişkilerinde sırf ekonomisinde değil aynı zamanda siyaseti de beraberinde getiriyor. Hegemonik olarak doksanlardan farklı olarak çoklu güç ortakları var, bu yapı içerisinde de bakıldığı zaman güç boşluğu var. Ara bir dönemdeyiz aslında biz. Bu yönüyle bölgenin politikalarına yön verecek bir hegemoniğin olmadığı bir ortam. Mesela Çin doğrudan değil ama dolaylı yollarla Ortadoğu’da etkili oluyor. Böyle bir bağlam içerisinde Ortadoğu’yu ve ülkeleri düşünmek lazım. Bu boşluk içerisinde belli ülkelerin giderek etkisinin artmış olduğu bir vaziyetteyiz. Amerika’daki seçim dönemleri bir de şöyle sıkıntılı dönemler, oradaki büyük ABD içine dönmüş vaziyette. İsrail’de Netenyahu’da tam bu dönemde var olan bir planın gerçekleştirilmesi olarak bir fırsat olarak görüp bulup bunu uygulayabildiği bir dönem olmuş oldu. Batı ekonomik olarak güçlü ama dış politikada etkinliği zayıf bu güç boşluğu içerisinde de Netanyahu bu agresif planlarını Gazze’de, Lübnan ve İran çatışması açısından imkân buldu."
Rusya'nın İran-İsrail Gerilimindeki Sessizliği: Trump Sonrası Strateji mi?
İşeri, Rusya'nın İran-İsrail geriliminde geri planda durmayı tercih ettiğini, Trump sonrasını bekliyor olabileceğini ifade ederek," İran ile İsrail arasında Rusya biraz sessiz kalıyor gibi. Engelleyebilecekken biraz Rusya’da geri planda duruyor. Trump sonrasını mı bekliyorlar. Trump değişik tipte bir lider. Liberal düzenden bahsettiğimiz kural bazlı değil, daha kişisel işlerin kurtarıldığı, kurumların öneminin giderek yitirdiği bir tipoloji bu. Bu noktada Trump çeşitli sebeplerden dolayı da Trump’ın Putin ile Rusya’ya yönelik pozitif bir yaklaşımı var Avrupa birliğinden çok farklı olarak. Özellikle Çin konusunda Biden ile aşağı yukarı aynı noktada Çin’i tecrit etmek noktasında, bu bağlamda düşünülüyor Rusya ile Putin ile ayrı görüşmeler yapılıyor mu diye." ifadelerini kullandı.
Amerika’nın Yönetim Yapısında Pentagon’un Gücü
Amerika’nın Dünya’yı algılarla yönettiğini dile getiren Kamburoğlu, "Özgürlükler, fırsatlar ülkesi diye bir sloganları var ya meşhur, bence bu sadece algı. Çünkü çok iyi biliyoruz ki Amerika Birleşik Devletleri’ni Pentagon yönetiyor” ifadesini üzerine İşeri, “Orada şöyle itirazım var, bu da aşınıyor. Trump gibi bir lider ile beraber denge mekanizmaları olan bir yapı bu. Pentagon çok etkili. Suriye konusunda gündeme çok gelmişti Trump ile Pentagon pozisyonu. Çok farklı aktörlerin etkili olduğu çok ciddi denge denetleme, mekanizmaları var. Hem kongre içerisinde var hem yargıda var. Hem de Pentagon gibi karar verme mekanizmasında etkili olacak farklı birimler var. Amerika’nın sürekli devam eden patika bağımlılığı var. Onun yanında birbiri ile çakışan, çatışan farklı görüşler de var. Hangisinin hangi dönemde daha ağırlık kazanacağı liderin karakteri, yapısı gibi faktörlere bağlı." dedi.
Müslümanlar Trump’a Neden Oy Verdi?
İşeri, Amerika'nın iç ve dış politikalardaki neoliberal ekonomik vaatlerin aşınması ve Batı'nın değerlerine duyulan tepki, Trump’ın seçilmesine zemin hazırladığını ifade ederek, "Amerika'nın iç ve dış politikalarındaki neoliberal ekonomik ve demokratik vaatlerin aşınması, insanların inançlarının zayıflaması ve Batı'nın değerlerine karşı duyulan tepki, Trump’ın seçilmesine zemin hazırladı. Bunun ekonomik, neoriberal boyutu var. Evrensel değerler var, insan hakları vs. gibi. Birçok konuya göre Amerika insan hakları konusunda ileri düzeyde. Liberal düzen giderek aşınıyor diyoruz, bu içeride de aşınıyor. Batının kendi içerisinde de insanların inancı kalmamış vaziyette. Demokrasinin ve neoliberal ekonominin verdiği sözler hem dışta hem içte düzen algısı yaratılan sistemin aslında çok da öyle hem içte hem dışta görülüyor. Demokrat parti söylemlerinde Wilson’un partisi bakış açısı olarak liberal düzen, insan hakları, demokrasiyi vurgulayan bir parti, aynı parti Netanyahu’ya hiçbir şey yapamadı. Böyle olunca oradaki kişiler bir tepki oyu olarak ya sandığa gitmedi ya da oy verdi. Bu da Trump’a yaradı." dedi.
Orta Doğu’da Neler Oluyor?
Prof. Dr. Emre İşeri, Amerika'nın bölgedeki stratejilerinin, Çin'e odaklanarak İsrail'in bölgedeki güçlülüğünü koruma ve silah sanayii üzerinden ekonomik canlanmayı sağlama üzerine kurulduğunu belirterek, "Farklı büyük ana stratejiler var. Farklı başkanlar farklı konjektürelde farklı stratejiler uyguluyorlar. Amerika’nın derdi Çin. Öncelik bu. 1967’den bu yana Amerika İsrail’in bölgedeki en güçlü devlet olma konusunda uzlaşmıştır. 6 gün savaşları sonrasında. Burada bir patika devamlılığı var. Bir savunma sanayi var, çatışma savunma sanayinin içine geçiyor, üretime geçiyor. 29 buhranından çıkan her şey 2. Dünya Savaşı’dır aslında. Ne zaman 2.Dünya Savaşı ufukta beliriyor o zaman çok ciddi sanayiye yatırım yapılıyor. Bu Amerikan ekonomisini canlandırıyor. Ekonominin maalesef çarkını döndüren unsurlardan birisi silah sanayii." ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Emre İşeri, Trump’ın İran ile ilişkilerinin pragmatik temellere dayandığını, İran’a karşı küçük çaplı bir müdahalenin olabileceğini ancak rejim değişikliği gibi büyük bir adımın riskli olacağını belirtti. Ayrıca İran ve Çin’in işbirliği içinde olduğunu ve Trump’ın barış söylemleriyle uyumsuz bir duruma yol açabileceğini ifade etti. Türkiye için ise, Trump’ın yeni dönemiyle birlikte bölgesel diyalogların güçlendirilmesi gerektiğini ve Türkiye’nin Yunanistan ile ilişkilerini artırarak ortak paydalardan faydalanabileceğini vurguladı.