Bir zamanlar Milli Piyango denildiğinde akla sadece yılbaşında düzenlenen o klasik büyük çekiliş gelirdi. Herkesin umutla bilet aldığı, heyecanla televizyon karşısına geçtiği o günler artık nostaljik bir anı haline geldi. Zamanla, piyango oyunları çeşitlenmeye başladı. Sadece yılbaşına sıkıştırılmış umutlar yetmedi, daha sık ve daha hızlı sonuç alınabilecek yeni şans oyunları devreye sokuldu.

Bu yeni oyunların başında da Loto yer aldı. 6 rakamı tutturma hedefiyle oynanan Loto, kısa sürede milyonlarca insanın ilgisini çekti. Ardından Şans Topu, Süper Loto gibi benzer formatlarda oyunlar da devreye alındı. Umutlar artık haftalık bazda yeşeriyordu. Vatandaşlar her hafta belki de hayatlarını değiştirecek o rakamların peşinden koşmaya başladı.

Ancak oyunlar çeşitlenip, rağbet artarken sistemin yapısı da değişti. Bir dönemin kamuya ait şans oyunları kurumu olan Milli Piyango, özelleştirildi. Artık şans oyunlarının başında kamu değil, özel bir şirket var. Ve bu şirket, dijital çağın sunduğu tüm olanakları kullanarak faaliyetlerini özellikle internet üzerinden yürütmeye başladı. Loto, eskisinden çok daha erişilebilir hale geldi. Tek tıkla bilet alınabiliyor, sonuçlar anında görülebiliyor. Kullanıcı deneyimi kolaylaştıkça katılım da arttı.

İlginç olan şu ki, bu dijitalleşme döneminde ikramiye tutarları da rekor seviyelere ulaşmaya başladı. Özellikle 6 bilen çıkmadığında haftalardır, hatta aylarca devreden ikramiyeler artık dudak uçuklatan boyutlara ulaşıyor. Geçtiğimiz haftalarda, Türkiye şans oyunu tarihinin en büyük ikramiyesi verildi. Tam 756 milyon lira! Bu rakam tek bir kişiye çıktı. Ancak işin tuhaf yanı, kimse bu kişinin kim olduğunu bilmiyor.
Şirket her zamanki açıklamasını yaptı: “Talihli, adının açıklanmasını istemiyor.” Tamam, anlıyoruz, herkes medyada görünmek istemeyebilir. Ancak mesele sadece görünmek değil. Ortada 756 milyon liralık dev bir meblağ var. Bu kadar büyük bir kazancın gizli kalması, gerçekten mümkün mü?

Geçmişte, büyük ikramiyeleri kazanan kişiler ister istemez kamuoyunun radarına girerdi. Hangi şehirden çıktığı, kazanan kişinin ne iş yaptığı, hatta fotoğrafı gazetelerde yer alırdı. Bugün ise tam bir sessizlik hâkim. Ne kazanan hakkında bir bilgi sızıyor ne de herhangi bir görüntü ortaya çıkıyor. Hadi isim gizli tutulsun diyelim, bir komşu, bir arkadaş, bir bankacı sızdırmaz mı bu bilgiyi?

İşte burada bir soru işareti doğuyor: Gerçekten bu ikramiyeler sahiplerini buluyor mu? Yüz milyonları bulan paralar bir kişiye çıktıysa, bu kişi nereye kayboluyor? Hiçbir şekilde gündeme gelmemesi hayatın olağan akışına ters değil mi?

Toplumun bir kesimi bu durum karşısında kuşkuyla yaklaşıyor. Çünkü şeffaflık, güven duygusunun temel taşıdır. Oysa bugün şans oyunlarında bırakın şeffaflığı, en temel bilgilere bile ulaşmak neredeyse imkânsız hale geldi. Oyunun kurallarını belirleyen özel şirketler, kamuoyuna hesap vermek zorunda değiller. Oysa bu oyunlara katılan milyonlarca insan var ve hepsi şeffaf, güvenilir bir sistem bekliyor.
Ortaya çıkan bu tablo, “Bu büyük ikramiyeler gerçekten birilerine çıkıyor mu?” sorusunu haklı olarak gündeme getiriyor. Çünkü ortada bir kazanım varsa, bu sadece bir kişinin değil, sisteme güvenen herkesin hakkıdır. Kazananın kim olduğundan ziyade, sistemin şeffaf ve adil işleyip işlemediği sorgulanmalıdır.
Gelecekte belki de bu oyunların denetimi daha bağımsız kurumlara devredilir, çekiliş sonuçları kamuoyuna açık ve net şekilde sunulur. Aksi takdirde halkın bu oyunlara duyduğu güven zamanla zedelenir. Çünkü şans oyunlarının tek sermayesi vardır: Güven. Ve o güven bir kere kaybolursa, geriye sadece şüphe kalır.