ALPER TEMİZ - Sağlık sektöründe özellikle 'Sağlıkta Dönüşüm' projesi ile başlayan ancak Tabip Odalarının kamu yönetimi bağlamında arızaya neden olduğunu sık sık ifade ettiği değişimler, hekimleri istifaya mı zorluyor? Edinilen bilgilerde kadrosu Sağlık Bakanlığı'nda bulunan ve kadrosu üniversite hastanelerinde bulunan hekimlerin maaş farkları arasındaki uçurumun istifalarla sonuçlandığı dile getirildi. Çeşitli nedenlere bağlı olarak mali kriz içerisinde bulunan bazı üniversite hastanelerinde yoğun mesai saatlerinde çalışan hekimlerin çoğu zaman döner sermayeden ek ödeme alamadığı vurgulanırken, Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi gibi kurumlarda yaşanan hekim istifalarının da nedeninin aynı sebepten kaynaklandığı kaydedildi. Diğer taraftan çalışma şartlarının daha az stres içerdiği dile getirilen Sağlık Bakanlığı'nda kadrolu hekimlere ödenen maaşların daha iyi durumda olması, adaletsizlik olarak nitelendiriliyor. Sağlık Bakanlığı yetkilileriyle yapılan görüşmede Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi'nin borçları değerlendirildi ve hekim istifalarına olan etkileri dile getirildi.
"Bakanlık ve Üniversite farkı"
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi açısından yapılan değerlendirmede, şu bilgiler paylaşıldı, "Üniversite hastaneleri YÖK'e bağlı olduğu için bir önceki Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın çabalarıyla maaşların iyileştirilmesi sağlandı. Ancak ek ödeme kısımları üniversitelerin kendisinde kalıyor. Ancak üniversite hastanelerinin borçları varsa, önce borç bitirilir ve ek ödemelerde de bu şekilde bir artış sağlanabilir. Diğer taraftan Sağlık Bakanlığı'na bağlı hastanelerde bir hekim 90 bin lira alıyorsa YÖK'e bağlı hastanelerde bu maaşlar 70 bin lirada seyrediyor. Ancak ödemeler genellikle yapılan iş ve puantaja bağlı. Profesörler açısındansa Sağlık Bakanlığı'na bağlı Sağlık Bilimleri Üniversitesi var mesela ve yine İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Hastanesi var; buradaki hocalarda hiçbir gelir kaybı yok. Çünkü buralar Sağlık Bakanlığı ile çalışıyorlar. Yine Demokrasi Üniversitesi Buca Sağlık İl Müdürlüğü ile Bakırçay Çiğli Sağlık İl Müdürlüğü ile çalışıyor. Bunların hiçbirinde maaş konusunda sıkıntı yok. Ancak Dokuz Eylül Üniversitesi ve Ege Üniversitesi hastanelerinde sıkıntılar var. Ancak en nihayetinde Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi'nde üretilen iş ile şehir hastanesinde üretilen iş de aynı değil. Şehir hastanelerinin yarısı kadar iş üretilmemekte. Ancak en nihayetinde evet, Dokuz Eylül borçlu ve ve ek ödemeler noktasında sıkıntılar yaşamaktadır. Bu da hekim istifalarının ana nedenlerinden birisi olarak gösterilebilir.
Peki borçlanmalar neden oldu? Bir çok nedeni var, mesela bir akademisyen Türkiye'de kullanılan bir ilacın yarısını hastalara vermiş. Bu ilaç tam anlamı ile tedaviye cevap veriyor mu vermiyor mu henüz net de değil ancak ülkedeki ilaçların yarısını sadece Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi'nde kullanması elbette ki hastaneyi büyük bir borca soktu. 'İlaç şahsa yazılır, üniversite nasıl borçlandı?' diye soracak olursanız da, cevabı şöyle; hekim 'Bu ilacı hastaya hastanede uygulayacağım' diyor ve ilaç alıma çıkıyor ve alım yapılınca da bu, üniversitenin hanesine borç olarak yazılıyor. Mesela sırf bu olay nedeniyle Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi 50 milyon liraya yakın borç içerisine girdi ve bu gibi örnekler çoğaltılabilir. Ancak bu borç zaten sadece ilaç ile olacak iş de değil. Üniversite hastaneleri bir ödeme günü aldıkları zaman, Sağlık Bakanlığı gibi 60 günde ödeyemiyor. 60 günde ödeyince firma, peşin fiyattan fatura kesiyor. Ancak üniversite hastanelerinin ödeme gün süreleri 1 yılı buluyor. Bu defa da firma bunu 3 liraya değil 5 liraya veriyor. Firma enflasyonu, faizi ve dolar kurunu da düşünerek bir fiyat belirliyor. Bu şekilde, üniversite hastaneleri maalesef büyük bir borç çemberine girebiliyor. Hakeza Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi'nde bu, aynı şekilde yaşandı."
"Üniversitelere 'Siz kendi yağınızda kavrulun' denildi"
Öte yandan konuya bir başka perspektiften bakan Prof. Dr. Süleyman Kaynak ise şu bilgileri paylaştı, "Bugünkü hükümetin 22 yıllık süreci sonunda üniversitelerin yapısı tek adam rejiminin enstrümanı haline getirildi. Bu süreç içerisinde de farklı düzenlemelere gidildi. Üniversite hastanelerinin bütçelerini kıstılar. Siz kendi yağınızda kavrulun dediler. Ancak bu mümkün değil çünkü üniversite hastaneleri her daim kamu bütçesine ihtiyaç duyar. Mesela Diyanet İşleri Başkanlığı'na "Camiler için artık para toplanacak" denilse ne olurdu? Aynı şey üniversite hastanelerinde yaşandı. Üniversitelerde rektörün Cumhurbaşkanı tarafından atanması dahi dolaylı bir mobbingtir. Üniversite Hastaneleri'nde yaşanan ilaç yazılması ve hastanenin bu gibi nedenlerle borçlanması sürecindeyse şunu dile getirmek isterim; tedaviyi ilgili hekim mi yoksa SGK mı daha iyi bilecektir? Sağlık excel tablosundan bakılarak yönetilmemeli."