Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın Ankara ziyareti Ege’nin iki yakasını paylaşan iki ülkenin sorunlarını çözmek için daha çok ziyaretler yapılması gerektiğini ortaya koydu.
Diplomaside gelenektir; kapalı kapılar ardında çok sert görüşmeler geçtiyse, mikrofon önünde şöyle denir:
“Son derece yapıcı bir görüşme oldu. Birbirimizi anlamaya çalıştık…”
Hiçbir konuda anlaşma olmadıysa, bütün konular bir sonraki görüşmeye bırakıldıysa, açıklama şöyle olur:
“İki taraf da diyalogdan yana olduğunu gösterdi. Yeni bir dönem başlıyor…”
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Yunanlı meslektaşı arasındaki görüşmede tersi oldu. Kapalı kapılar ardında samimi ve yapıcı konuşmuşlar, kamuoyu önünde kozlarını paylaştılar.
Dendias, mesajlarını medya üzerinden vermek isteyince Çavuşoğlu da aynı yöntemi kullandı.
***
Türkiye ile Yunanistan arasında Ege’nin karasularından hava sahasına, Doğu Akdeniz’in hidrokarbon yataklarından Kıbrıs’a kadar iki elin parmaklarını aşan sorunlar var. Ancak asıl olan sorunlar değil, sorunları aşma iradesi.
Yunanistan sırtını Avrupa Birliği’ne (AB) dayamış, şöyle düşünüyor:
“Türkiye ile sorunlarımı AB’nin konusu haline getirirsem rahatlarım. AB bastırır, ben de keyfini sürerim!”
İlk bakışta Yunanistan açısından elverişli bir durum gibi görünse de öyle değil. Her şeyden önce AB, ekonomik dev, siyasal cüce. Stratejik konularda çözüm üretebilme gücü yok. Burnunun dibindeki Balkanlar, ABD ile Rusya arasında bilek güreşiyle bu noktaya geldi.
Yunanistan kuruluşunun 200. yılını kutluyor. 1821’de Mora yarımadasında Osmanlı’ya karşı başlayan isyanı kuruluş olarak kabul ediyorlar. Kutlama ABD’den AB’ye Batı’da büyük kabul gördü. ABD’nin, Yunanistan’da yeni üsler kurmaya başlamasını buna eklemek gerek.
Tablo gösteriyor ki, Yunanistan 21. yüzyılda da sırtını Batı’ya dayayarak ilerlemek istiyor. Oysa önceliği bölgede barışa verse hem kendisi hem çevresi için daha kalıcı dostluklar oluşabilir.
Haritaya bakınca şu saptamayı yapmadan edemiyoruz:
Ege’nin iki yakası bir araya gelmeden, Türkiye ile Yunanistan’ın iki yakası bir araya gelmez.
Her şey bir yana her iki ülke de silahlanmada üst sıralarda. Özellikle Yunanistan, AB’den ancak bütçesinin önemli dilimini Avrupa’dan silah almaya ayırırsa AB’den kredi bulabiliyor.
***
Yukarıda vurguladığımız bölgesel barış, gerçekçi olmayan, ütopik bir hedef mi?
Kesinlikle değil…
Bunun somut örneği Kurtuluş Savaşı sonrasındaki Türk-Yunan ilişkileridir.
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun hemen sonrasında şöyle bir hedef edindi:
Türkiye’nin etrafında barış halkası oluşturmak.
Bunun en gerçekçi adımlarını Yunanistan’la attı. Bu ülkeyi de içine alan Balkan Paktı öncesinde Yunanistan’la iyi bir diyalog ortamı oluştu. Bu durum yabancı ülke diplomatlarının da dikkatini çeker.
1930’ların başında ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ni yapan Charles Sherrill, ilk iş olarak Kurtuluş Savaşı’nı inceler. Yunanistan’ın 30 Ağustos 1922’den 9 Eylül’e dek Ege illerini yaka yıka İzmir’e geldiğini, İzmir’i de yaktığını öğrenince sorar:
-Bu savaşı Türkiye kazandığına göre, kayıpları için neden Yunanistan’dan savaş tazminatı istemedi?
Bu soruyu Mustafa Kemal’e de ulaştırır. Çankaya Köşkü’nden şu yanıt gelir:
“Savaş sonrası kurulacak barışın getirisi savaş tazminatından daha fazla olacağı için bu yola başvurulmamıştır…”
Sherrill, Türkiye anılarında bu bölüme de yer verir. Mustafa Kemal için şöyle der:
“Ben bundan daha ileri görüşlü bir lider tanımadım…”
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun.