Hayatımız stres denizinde devam ediyor. Deniz sakin durmuyor tabii ki fırtınalar kopuyor. Patronun umurunda değil gemi limana yanaşıyor mu ona bakıyor... Fırtınadan kurtulup kıyıya yanaşıyoruz... Evet arada kendimize zaman ayırmamız şart. Yaşadığımız olaylar bizi daha çabuk ihtiyarlaştırıyor. Yaş alalım ama sağlıklı büyüyelim. Güzellik daima yaşasın...
GÜZELLİK BİZ DE KALSIN...
Her insan güzeldir. Ancak bakımlı olmak lazım. İpeksi kirpikler, pürüzsüz cilt, bakımlı saçlar, kalın kaşlar, gerektiğinde tırmalamak için kedicik tırnakları 10 panter gücünde rengarenk, pırıl pırıl... Ruhunuzdaki stili yansıtmalısınız parmaklarınıza... Gerekirse her parmak farklı bir modelde... Tırnaklara sevgilinizin karikatürü bile yapılabilir. Veeee dolgun dudaklar... Cemal Süreya geliyor aklıma... Güzelleme ve Aşk şiirlerinde dudakları ne güzel anlatır...
"...Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların
Bunların konuşması olur öpülmesi olur..."
"...Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik..."
Dik dolgun göğüsler... Ayva göbek... İnce bir bel
Bacaklarda selülit, çatlak, varis olmamalı... Sütun gibi ve hafif bronz yakışır. Dengesiz beslenme, fazla şeker vücudu deforme ediyor maalesef... Düzgün, doğal gıdalar tavsiye ediliyor. Diyete dikkat edilmeli...
ERKEK GÜZELİ...
Gelelim erkeklere... Kıl, tüy artık out... Mümkünse sıfır kıl... Hafif sakal olabilir. Uzun saçlar moda... Bakımlı olmalı, yediğinize, içtiğinize dikkat etmeli... Göbek artık balkon demek değil... Zaten balkonsuz binalar tercih edilir oldu. Arpa suyu, üzüm suyu göbek yapıyor kararında içmeli... Dar kesim kıyafetler giyince gömlek düğmeleri kasmamalı... Neyse bütün bunları neden anlattım. Ne alakası var! Kendimize şans vermeliyiz. Naz yapmamalıyız...
SULTANIN RÜYASI...
Kendimizi bir prens ve prenses gibi görerek ara sıra güzellik merkezlerini ziyaret etmeliyiz. Biraz da tesadüfen yollarımızın keşiştiği üç başarılı iş insanından bahsedelim. Ortak bir arkadaşım aracılığıyla tanıştım. Bazı insanlar vardır ilk görüşte yıllardır tanıyormuş gibi hissedersiniz. Hayatları bir şiir gibidir. Kendi melodisi olan, hayatınıza renk katan... Neyse biz hikayemize dönelim. Üç kız kardeşin kurduğu Naz Beauty Center kısa zamanda zirveye ulaşacak gibi... Zaten 32.katta... İzmir'in ikiz kulelerinde 32 kattan İzmir bir başka güzel gözüküyor... Geçen sene açılmış. Naz, Nevruz ve Sultan... Anadolu toprağının güzellikleri yüzlerine vurmuş. Üçünün de görevi farklı... Naz, ismini vermiş. Müşteriler nazlanmadan gelsin. Nazar değmesin güzelliklerine diye... Müşteri ilişkileri onda... İşin beyni yani... Randevular onun kontrolünde, merkez hem erkeklere hem de kadınlara hizmet veriliyor. Folkart avantajı burada... Müşteriler aşağıda bekliyor. 32. kata çıkana kadar diğer müşteri gidiyor. Kimse kimseyle karşılaşmıyor. Sıcak, güleryüzlü hizmet ve müthiş bir manzara eşlik ediyor size... Sultan, elleri ile şifa veriyor. Cilt bakım, lazer epilasyon, ipek kirpik, kaş, inceltme, dolgu aklınıza gelen her türlü güzellik metodu Sultan'ın kontrolünde... Nevruz ise tırnakların sultanı... Yeni moda tırnak bakımı ve protez tırnak onun kontrolünde... Pedikür, manikür gibi standart hizmetler de yapıyor... Pembiş bardaklarda kahve içerken Naz anlatmaya devam ediyor. Kalabalık bir aile 6 kız, 2 erkek kardeşi var. Diğer kardeşler manevi destekte... Şu ara güzel bir kampanya yapmışlar fiyatlar kuaför ayarında... Ön yargınızı yenin ve arayın. Vazgeçemeyeceksiniz. Nereden mi biliyorum?Ben de bu tornadan geçtim. Yusuf Güney ve bir çok ünlü isim de buraya gelmiş...
SIRA BENDE...
Kahvemi içiyorum, falıma bakılıyor. Falım güzelliğe çıkıyor. Kendimi odada buluyorum. Yatağa uzanıp yüzümü Sultan hanıma teslim ediyorum. Gözlerim kapanıyor. O yaptığı işlemi anlatıyor. Ben masal dinleyen sultanlar gibi rüya alemine dalıyorum. "Şimdi yüzünüzü siliyorum, peeling yapıp, cildinizi arındırıyorum. 5 dakika buhar vereceğiz" Bulutların üstündeyim. Dolaşım iyi olmalıymış. Yüzüme masaj yapıyor. Ensemden boynuma huzur veriyor. "Biraz canını yakacağım" yanmıyor, yılların pisliği yüzümden çıkıyor sanki siyah noktalar bir bir temizleniyor. Nemlendiriyor... Tonik sürüyor. Ferahlıyor yüzüm... Maske yapıyor. Beyaz renkmiş. Fotoğraf çekmek istiyor ve anında unutuyor. Gözlerim hala kapalı ay sonu geliyor kota, tahsilat, reklam, maaşlar kafamdan uçuyor. Rahatlıyorum. Ellerinden gelen enerji huzur veriyor. Saçlarımdan girip, beynimdeki tortuları gideriyor. Daha pozitif bakıyorum hayata... Besinlere dikkat etmemi öğütlüyor, aralıklı oruç tavsiye ediyor. "En azından akşam 7'den sonra bir şey yememek lazım" diye öğüt veriyor. B, C, D, E vitamini olan serumu sürüyor yüzüme... Kösele gibi derim yumuşuyor... Güneş kremi ile işlem bitiyor. 45 dakika nasıl geçti anlamıyorum. Ayda bir cilt bakımı yaptırmak lazımmış. Lekeler, akneler, sivilceler, siyah noktalar kayboluyor. Daha gençleşiyorsunuz. Yaptığı işlemi anlatıyor. Laser tavsiye ediyor. Baktı ki kaynak kuvvetli zengin edebilirim. Yok diyorum ben kazağımdan memnunum... Bu rahatlığın üstüne Naz'ın demlediği muhteşem çay ile sohbet ediyoruz. İşini anlatırken gözleri parlıyor, gülerken yüzünde ufak bir çukur yüzüne renk katıyor. Güzellik kazanacak... Kendinize bir güzellik yapın ve Naz'a uğrayın... Aşkla hizmet eden "Küçük Kadınlar" sizi bekliyor. İç güzelliğinize dışınız da eklensin... Ben Cemiyet'in gecesine hazırım...
BU SU HİÇ DURMAZ...
İzmir Havagazı Fabrikası'nda üçü bir arada kutlaması vardı. İzmir Gazeteciler Cemiyeti 77. yılı, Cemiyet'in yayın organı 9 Eylül Gazetesi de 11. yılı kutlarken, Hasan Tahsin Gazetecilik Yarışması’nın ödülleri de sahiplerine kavuşuyor. Oldukça anlamlı bir ödül... Nice başarılı yıllara... Gazetecilerle buluşmak keyifli... Uzun süredir göremediğim Ege Tv'nin prensesleri Emine Tuncer ve Feryal Durmaz'ı ne çok özlemişim. Bir de Son Mühür'den yolu geçenlerle doyumsuz sohbetler, anılar... Gecenin sunucusu Volkan Severcan esprileri ile renk katıyor. Cemiyet Başkanı Dilek Gapbi ve İzmir'in Başkanı Tunç Soyer’in konuşmalarını, Ödül töreni biraz kıskanarak izliyorum... Sevimli bir heykelcik, büyük bir gurur... Ve sahne Bülent Ortaçgil'in... Özgün, ruhumuza işleyen şarkılar ile kulağımızın pasını siliyor. "Oyuna Devam, Benimle Oynar mısın? Olmalı mı Olmamalı mı? Bu Su Hiç Durmaz, Şık Latife, Bu İş Çok Zor Yonca, Sensiz Olmaz, Şarkılarım Senindir..."
DOSTLARA SELAM...
Ne çok özlemişim çimlere uzanıp, yıldızlara bakarak, Bülent şarkıları dinlemeyi... Buca Belediyesi Gençlik Sahnesi yollarda ne çok söylerdik bu şarkıları... Denize karşı... Rüzgar ve dalgalar eşlik ederdi. Kaybettiğimiz gazetecilerde yıldızlardan bizi seyrediyor olmalı... Dostlara selam olsun... Ruhları şad olsun... Geceye emeği geçenlerin yüreğine sağlık...
AÇIN RADYONUZUN SESİNİ...
Radyo Ege'de Gülşen söylüyor. Hani geçen gün konserine davetiye verdiğimiz...
"Ne kara kaşına, ne kara gözüne
Ben tek bir sözüne tutulup kaldım
Değmedi bir kere ellerin yüzüme
Gel gör ki bin yıldır sanki vardın
Adı aşk sebebimin, her hata kalbimin
Hep değerinden, hep gereğinden
Hak ettiğinden çok sevdim... "
DAİMA GÜLÜMSEYİN...
Gülümsemek güçlü bir eylemdir. Gelecek kuşaklar ormansız kalmasın diye, ağaçlar yanmasın diye mücadele ederken... Dış kulvardan gelen AK kesimlerle baş edemiyoruz. Yakacak kömür yerine nefese ihtiyacımız var. O kesilen ağaç kaç yılda büyüyor. Kesilen ağaç kadar fidan dikiyoruz edebiyatı artık yenmiyor... AKBELEN'de yalnız bırakılan, ağaçlara sarılan, gözlerine biber gazı sıkılan, elleri öpülesi köylülerimizin yanındayız... Ağaçlarda gülümsemeli... Yazı yayına hazırlanırken Muğla Valiliği kesimin sona erdiğini bildirdi. Firma 130 bin fidan dikecekmiş...
GREVDEYİZ...
METRO AŞ belediye ile uzlaşamayınca greve gitti. Sabah işe otobüsle gittik .Unutmuşum otobüsü... Metro ile 20 dakikada iş yerinde olurken... Otobüsle Balçova'dan Göztepe'ye 25 dakikada ulaştık... Yolumuz açık olsun...