Karantina Adası, İzmir'in Urla ilçesinde bulunan bir adadır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde bulaşıcı hastalıkla mücadelede kullanılan ada, adını Fransızların 1865'te yaptığı karantina tesislerinden almıştır. Kurulduğu döneme göre oldukça ileri bir teknoloji kullanarak oluşturulan bu tesisler, 1865-1869 yılları arasında karantina uygulamaları için yoğun olarak kullanılmış ve sonrasında Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar da faaliyet hâlinde olmuştur. Karantina Adası, dünyada ayakta kalmayı başarmış olan üç tahaffuzhane adasından biridir. Diğerleri; Amerika'daki Ellis Adası ve Hırvatistan Dubrovnik'teki Zupa Dubrovacka Adası'dır.

Tarihi bir yolculuğa çıkarıyor: Nasıl kullanılıyordu

Kolera, tifo gibi dönemin bulaşıcı hastalıklarına karşı kullanılan Karantina Adası, etkileyici atmosferiyle ziyaretçileri o döneme götürüyor. İçerisinde; karantina koğuşları, tebhirhane (dezenfeksiyon odası), duş alanlarının bulunduğu devasa ada, adeta tarihi bir yolculuğa çıkarıyor. Tebhirhane de bulunan makineler, duş alanları, dolaplar, daha pek çok malzeme orijinalliği bozulmadan korunuyor.

Hakan Fidan ve Yaşar Güler, TBMM'yi bilgilendirecek Hakan Fidan ve Yaşar Güler, TBMM'yi bilgilendirecek

Karantina Adası, 1950'lerde deniz ve güneş enstitüsü

A W234043 121960'larda Kemik ve Mafsal Hastalıkları Hastanesi olan tesisler, 1986'da Urla Devlet Hastanesi'ne dönüştürüldü. Devlet hastanesi, 10 Ekim 2014 tarihinde ada dışında inşa edilen 150 yataklı yeni hastane binasına taşındı.

Kolera, veba, tifo, tifüs, çiçek, sarıhumma, lekeli humma gibi salgın hastalıkların yayılmasını önlemek için Osmanlı İmparatorluğu'nun bu adada kurduğu sistem şöyleydi: Ticaret ve yolcu gemileri ve özellikle kuzey hac yolunu kullanan, yani Anadolu, Rumeli, Bosna ve Rusya'ya gidip gelen hacıları taşıyan gemiler Karantina adasına yanaştıklarında yolcular ve gemi personeli gemiden indirilir ve ilk olarak soyunma odasına alınırlardı. Kıyafetlerini çıkartıp özel filelerin içerisine koyarlardı. Bu kıyafetler, dönen dolap sistemiyle odanın diğer tarafında bulunan görevliye iletilirdi. "Tebhirhanedeki" (dezenfeksiyon odası) 360 derece dönen ve sıcak hava içeren dolaplarda dezenfeksiyon işlemi yapılırdı. Bu sırada yolcular peştemal ve takunya giyerek duşlara girerler ve burada sabunla ve özel dezenfektanlarla duş alırlardı.Ardından doktor muayenesinden geçerler ve sağlam olanlar yollarına devam ederken hasta olanlar özel bölmelerde kontrol altında tutulurlardı. Bu sırada vefat edenler sönmüş kireç dökülmüş mezarlara ve mümkün olduğunca derine gömülerek izole edilmeye çalışılırdı.

Eşyaların mikroplardan arındırılması sırasında kıyafetler 120 derecede buharla sterilize edildiği için ıslanmıyor ve yolcuların tekrar giyilmesine olanak veriliyordu. Yolcuların kıyafetleri bu sterilizasyon sırasında ipekli ve normal olarak ikiye ayrılır. İpekli olanların zarar görmemesi için ayrı ve özel olarak bu işleme tabi tutulurdu

Yüksek buhar basıncı ve kuru havayla kıyafetler temizleniyordu
Karantina Adası Müdürü Turgut Yılmaz; gemilerle o dönem yolcuların adaya geldiğini ifade eden Turgut Yılmaz, önce tebhirhane de (dezenfeksiyon odası) yolcuların eşyalarının temizlendiğini söyledi.
Yılmaz, o dönem uygulamayı şöyle anlattı:
“Girişten sonra yolcuların olmadığı, sadece eşyaların olduğu alan tebhirhanedir. Vagonla yolcuların eşyaları çekiliyor. Üniteler; tebhirhane, buharhane, yüksek buhar basıncı ve kuru havayla dezenfeksiyon sağlayan bir sistem. Buraya bavulların kapakları açılarak içlerini konuyor. Temiz alanda ise artık burası temiz bir alan. Buradan çıkan bavullar, dışarı veriliyor. Dönme dolaplarda fileler var. Diğer taraftaki kirli alandan, yolcuların duştan önce verdikleri kıyafetler dezenfekte ediliyor bu ünitelerde. Duş çıkışlarına açılan dönme dolaplar, bunlar hem teması engelliyor ve hem de mahremiyeti sağladığı için bunlar kullanılmış. Bu dolapla, kıyafetler yolculara diğer tarafa gönderiliyor.”

Kaynak: HABER MERKEZİ