Son Mühür TV'de Sevinç Öztürk'ün sunumu ile gerçekleşen Beyin Sizsiniz programının bu haftaki konusu aşk ve sevgi oldu. Aşk ve sevginin birbirinden farklı kavramlar olduğunu dile getiren Felsefe ve Psikoloji Uzmanı Prof. Dr. Kamuran Elbeyoğlu, konu ile ilgili sosyolojik ve felsefi açıdan değerlendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Kamuran Elbeyoğlu'nun konuşmasından detaylar...
Aşk çok çeşitli şekillerde tanımlanıyor
Aşk çok çeşitli şekillerde tanımlanıyor. Hatta Ortaçağ’da bir hastalık olarak görülüyor. Bir kadınla erkeğin birleşmesini aşka bağlamıyor. Sosyolojik olarak bakacak olursak iki insanı bir araya getiren şeydir. Zenginliklerin artması, baba soyunun altında devam eden çocuklar gibi sebeplere dayanıyor.
Modern çağlara geldiğimizde daha yoğun şekilde işler ve aşka hakkettiği değeri vermiş olduk. Ama tabii aşk dediğimiz zaman sevgi de diğer önemli kavramdır. Mesela İngilizcede love var aşk da sevgi anlamına da gelir. Türkçede iki farklı duygudur. Ben bunu çok önemsiyorum ve bunun çok doğru olduğunu önemsiyorum
Aşk çok yoğun bir duygu ve tutkudur
Aşk çok yoğun bir duygu ve tutkudur. Tutkuyla karşımızdakine bağlanmaktır aslında. Aşk normal bir hal değil. Normalde yaşamadığımız yoğun duyguları yaşadığımız ve kendimizi bulutları üstünde uçar gibi hissettiğimiz aşkın kimyasal yanına işaret ediyor
Aslında aşk belki de üretken hormonlar sonucu ortaya çıkıyor. Yani libidomuzu ortaya çıkarıyor. Noradrenalin dopamin serotonin özellikle de dopamin ve noradrenalin aşkta çok fazla salgılanırlar.
Bütün bu sebeplerin altında dopamin hormonunun salgılanması yatar. Ben hastalık olarak yorumlamak istemiyorum ama aşk, normal olmayan bizi çok farklı duruma getiren bir durumdur. Aslında aşk gerçek olmayan bir objeye tutunmaktır.
Tasavvufta da aşk var
Tasavvufta da aşk var. Ama oradaki aşk nedir ilahi aşktır. Ve bu aşk öyle bir aşktır ki gerçekliklerin gerçekliğine aşktır.
Yaşam bir Sufi için bir geçiştir. İlahi aşka varmak için sınanmak için bir geçitten geçiyoruz aslında. Ermiş kişinin en son varacağı aşktır. Ve onun için derler eyvallah. Buradaki bütün aşklara eyvallah. Mecnunun leylası aracılığıyla tavrıdır. Leylada pişer ham gelir Leylaya Mevla’ya pişmiş gider.
Aşkta bu anlamıyla bakacak olursak bir olgunlaştırıcı yan da var. Aşk acısı güzel bir şeydir. Mecnun ile leyla hikayesi aşkın felsefi yönüne de ifade eder. Mecnun leyla için yanıp bitiyor ya padişah merak etmiş. Bir bakmış leyla bildiğin bir kadın öyle bir güzelliği de yok. Mecnuna sormuş onda ne buluyorsun ? Onu bir de benim gözümde gör.
İlk görüşte aşk var mıdır ?
Felsefede çok önemli bir tartışma vardır. Güzellik objenin kendisinde midir yoksa seven gözde midir . Dolayısıyla aslında güzel görmem ya da güzel olduğunu düşünmem benim sana atfettiğim bir şeydir.
İlk görüşte aşk var mıdır ? Tabii ki vardır. Biz aslında ilk görüşte ruhuna mı bedenine mi aşık oluruz. Bedenine. Önce gördüğüm bedenidir. Aslında onu idealize ediyorum. Aşk, idealize ettiğim aslında olmasını istediğim birine olan bağlılığımdır. Aşktaki hastalıklı yer bağlılıktan ziyade bağımlılık haline gelmiş olmasıdır.
Bağlılık ve bağımlılık arasındaki fark
Bağlılık ve bağımlılık arasındaki fark şudur. Bağımlılıkta sen karşındaki kişi olmadan yaşayamazsın. Onunla birlikte ancak kendini var edebilirsin. Dar ağacında olmaya benzer. Altındaki sandalye gittiği anda gidersin. Ama altında bir sürü sandalye varsa sen o sandalyelere bağlısındır. Dolayısıyla bağlılıkta seçerek, isteyerek, birini kendine eş almak, biriyle beraber olmayı sadık olmayı gönüllü olarak istemektir. Bu da aslında aşk ile sevgi arasındaki keyifli ayrımı yapan şeydir.
Bu herkese açık bir şeydir. Aşk tabi ki var ama sevgi farklı. Duygular sevgiyi ifade ediyor. Aşkın bir ömrü vardır doğru, zaten de olsun. Freud da diyor iyi ki aşk bitiyor Yoksa sürekli kendi benliğini yitirerek yaşamaya nasıl devam edebilir ? Aslında gerçek aşk, tam da sufinin kendi benliğini ilahi varlıkta eritmesi gibi biz de kendimizi aşık olduğumu kişide eriyip bittiğimiz anlamına geliyor.
Aşk ve ölüm birbirine çok yakın
Aşk ve ölüm birbirine çok yakın. Aşkın karanlık bir yönü de var. Dopaminin depresyonla da alakası vardır. Aşk çok yoğun bir karmaşık duygular birleşimi. Evlilik aşkı öldürüyor mu sorusunun özü şudur. Hormonların etkisi artık azalır. biz yavaş yavaş karşımızdaki benliği gerçek kişi olarak başladığımızda eğer o kişi benim kafamdaki aşık olduğum kişiye devam ederse aşk sevgiye evrilerek devam eder.
Aşkın gözü kördür. Açılma hali de bir süre sonra olur. Baştan çıkarıcının günlüğünde meselenin aslında birçok şey için, Üstüne gidiyorsun aşık oluyorsun. Sonrasında bu muydu ? diyebiliyorsun . Aslında aşktan uyanmak böyle bir şey. Ben buna mı aşık oldum diyorsun.
Aşk, önce tensel sonra tinseldir
Ama gözünü açıyorsun ben bu tende kendimi buluyorum diyorsun. Aşk, dolayısıyla çok temel olarak önce tenseldir sonra tinseldir. Onun için başta hem ten hem ruh uyumu çok önemlidir.
İşin cinsel terapi kısmına değinecek olursak, evliliğin önemli kısmını cinsel terapi oluşturur. İyi bir beraberliğin temelinde sosyal ve duygusal yakınlık ve önemli olarak cinsel yakınlık olur.
Kadınlarda ve erkeklerde bağlılık hormonu dediğimiz bir hormon var. Kadınlarda oksitosin, erkeklerde vazospenin. Oksitosin kadınlarda en yoğun olarak iki durumda salgılanıyor. Biri anne bebeğini emzirirken. Çünkü o bebeğe bağlılık duyması lazım ki o kadının onca cefaya dayanabilsin.
Her iki cinste de yaygınlaşan salgılanan hormonlar orgazmda olur. Her iki eşin de orgazma ulaştığı çiftler birbiri ile kendine daha bağlılığı olan çiftlerdir.
Aldatmanın kökünde insanın yasak olana merakı var
Aldatmada her şey çok düzün olmasına rağmen kendi içinde insanın yasak olana merakı da aldatmanın altında yatan birisi. Özellikle kadın aldatmalarında büyü oranda cinsel ve duygusal özellikli yoksunluğundan kaynaklığını biliyoruz zaten. Onun için eşlerin evlilikte birbirine duygusal ve cinsel olarak süreklilik sağlanması gerekir.
Sevgi ya da aşk dediğimiz şey, birbiri ile sınırlı olmamalı. Yaşamın kendisine sevgi ile bağlanmak aslında önemli olan. Sabah kalkıyorum aşığım ben bu güllere diyorum.
Devirler geçtikçe yaşamlarımız farklılaştıkça aşka ve sevgiye farklı yaklaşıldığını görüyoruz. Sevginin sosyolojik faktörleri de var. Aşkı tutkulu olarak tanımladık ama sevgi ne ?
‘Werther’ın Acıları’ platonik bir aşkı anlatır. Mecnun Leyla için dağları delmiş. Aşk kavuştuğunda biter mi ? Aşkı kavuşamamak mı besler soruları var. Bunlar aşkın farklı veçheleri. O artık senin için o ulaşabilirlikten çıkıyor. Platonik aşk dediğimiz şey aslında idealleştirmek.
Dolayısıyla böyle bir şeyde gerçek anlamda sevgi söz konusu değil. Şu soruy öok rahat sormalıyız. Sevgi sahip olmakmıdır sevgi ait olmak mıdır. Burada sen tamamen kendini bırakıp ona sahip olmak istiyorsun.
Gerçeği gördüğünde aşk dağılır
Psiş ile erosun oğlu hikayesi vardır. Psişe çok güzel bir kızdır. Birbirlerine aşık olurlar ama Eros psişe ile hep karanlıkta buluşur. Der ki benim yüzümü görmemelisin. Çükü annesi yüzünü görürse annesinin onu lanetleyeceğinizi bilir. Bu yüzden aşık olduğu kişiyi bilmemesi gerekir psişinin. Yoksa annesi pisişiyi öldürür. Bir süre öyle devam sonra pişişi dayanamaz. Balmumu ile girmeye gider. Bir damla düşer ve Eros bir damla ile yanar ve aşk biter. Gerçeği gördüğünde aşk dağılır demek ister.
Aşkın bu kırılganlığına karşı sevgide bir durağanlık bir direngenlik vardır. Ayrılmalara kırılmalara karşı sevgi dirençlidir. Biz söz verişi içerir.
Aşk sevgiye nasıl evrilir ?
Aşk nasıl sevgiye evrilir ? Zıtlar mı birbirini çeker yoksa benzerler mi diye bir söz vardır. Aslında bu bir denge meselesi. Bizim zıtlığımıza aşık olduğumuz doğrudur. Ama asalında bir beraberliği sürdüren şey birlikte yaptığın birlikte yapmaktan hoşlandığın şeylerin ne kadar fazla olduğuyla bağlantılıdır. Biz bize benzeyenlerle birlikte olmayı severiz kendimizle oluruz çünkü.
Sen kendinden vazgeçtiğin ölçüde aşıksın. Karşıdaki sana ne kadar benziyorsa, birlikte eylemler halinde olmak aşkı sevgiye dönüştürür.
Aşk, tamamlanma halidir. Aşk ve sevgi birbirine karışır. Ruh ikizi, birbirine benzemek değildir. Aynı şeylere ideolojik olarak aynı bakmaktır. Farklılıklarımıza rağmen ortak noktaların olmasıdır sevgi.
Biz aşkı da sevgiyi de aramıyoruz. Aslında aramamamız gerekir. Bu aranacak bir şey değil. Bu sevgiye ilişkin en önemli yanılgılarımızdan birisi.
Aslında sevgi bir tutum
Aslında sevgi bir tutum. Aranıp bulunacak bir şey değil. Hayata karşı, kendine karşı bir veriş hali. Neyi vereceğim ? Kendi halinin bir kabullenişi. Önce kendini doldurmalısın ki ondan sonra dışarı gidebilirsin. Kendini seviyorsan, yaşamayı seviyorsan sevgiyi aramazsın. Sevgi bir veriştir alış değildir.
Ben senden başkasını sevemem vardır ya yok öyle bir şey. Öyle dediğin zaman ona sadece bağımlı oluyorsun. Ben seninle beraber yürümek istiyorum diyorsun. Sevgi zaman üstüdür. Aşk zaman üstüdür. Bizi birbirimize yakınlaştıran yaşanmışlıklardır.
Sevginin ve aşkın yaşı yoktur. Yaşadığın müddetçe aşık olabilirsin. Bir kere aşık oldum diyenler var. Yok öyle bir şey. Aşık olabilirsin yeniden.
Mesele sevilmek değildir, sevmektir. O beni sevmese de sevmektir. Eğer ondan karşılığı alamayıp hala seviyorsan platonik hastalıklı ruh haline dönersin. Almadan verebilmek becerisini yapabilmektir sevmek.
Evlilik, Ortaçağ’da Aristokrat sınıfında ortaya çıkmış
Evlilik ortaçağda aristokrat sınıfında ortaya çıkmış. Feodalite yönetiminden dolayı. Feodalite neye dayanır mala dayanır. Bu iki aileyi bir araya getirirsen, soy da devam ederse topraklar zenginleşir ve birleşir. Sınıfsal bir mesele olarak ortaya çıkar. Kilise ve aristokrasi angaje ediyor. Hala günümüzde Hristiyan aleminde kiliselerde nikahlar kıyılır. İslam aleminde de öyle.
Bir birliktelik özgürleştirici olmalı hapsedici değil. Önemli olan kanatları bir araya bağlayan değil bir arada uçmasını sağlamak. Sen sevdiğin kişiyi avucunda kelebek gibi tutabiliyorsan, kanatlarına hiçbir zarar vermeden işte o zaman o özgürleştirici sevgidir.
Kadınların en önemli sorunlarından birisi tecavüze uğraması. Evliliği biz çok kapsayıcı özgürlüğü kısıtlayıcı şekilde yaşıyoruz. Her şeyi birlikte yapmak zorunda değildir eşler. Eric Froom’un Üretken Sevgiye ilişkin 4 bileşeni vardır. Sevginin içinde saygı vardır sorumluluk vardır bilgi vardır ve tabi ki sevgi vardır. Bu sorumluluk dediğimiz şey benim senin hizmetinde olmamdır. Yani özgürlük alanına da saygı duymam gerektir. Neye ihtiyacım var ? Senin için ne yapabilirim ? Bunlar üretken bir şekilde kendimizi geliştirebileceğimiz bir alan haline geliyor.