Karl Marx’ın 1843 yılında yayımlanan uzun bir makalesinden alıntıladığım dinle ilgili “….Din mazlumların iç çekişidir, din kalpsiz bir dünyanın kalbidir ve din ruhsuz yaşam koşullarının ruhudur. Din insanların afyonudur…..” cümlesiyle başlamak istiyorum. Makalenin tamamı okunduğunda dinin sömürüye ve ticarete alet edenlerin elinde bir afyona dönüştürüldüğü yargısına varılmaktadır.
İngiltere’de sanayi devrimi zamanında fabrikalarda çalışmak için şehirlere göç eden yoksul insanlar düşük ücretlerle günde 16 saat çalıştırılmaktaydılar. İşleri bittiğinde dönecekleri bir evleri yoktu. Yığınlar halinde sağlıksız şartlarda birlikte yaşıyorlardı.
Kazandıklarıyla yaşayabilecek kadar gıda alabilen bu insan yığınlarını düzenli olarak ziyaret eden papazlar şükretmeleri halinde cennete gidecekleri yönünde telkinlerde bulunuyorlardı. Öldükten sonra gidecekleri cennetle avutulan insanların durumlarını gözlemleyen Marx’ın makalesini yazarken bundan fazlasıyla etkilendiği kanaatindeyim.
Bir ülkede ekonomik ve sosyal kriz çıkmaması için üretilen mal ve hizmetlerin tamamının tüketilmesi gerekir. Bunun için halkın yeterli paraya sahip olması gerekir. Sanayi devrimi zamanında işçilerin kazandıkları para sadece yaşamın kıyısında kalmalarına yetmekteydi.
Onların isyan etmelerini önleme işi de papazlara verilmişti. İşçilerin alamadığı ürünler dışarıya satılıyordu. Bunun sürdürülemez olduğunu gören Marx kapitalizmin kendi krizini kendi içinde barındırdığını ifade etmiştir.
Sosyal demokrasinin gelişmiş olduğu ülkeler hariç günümüzde değişen bir şey olmadığını söyleyebiliriz. Üretimden en fazla pay hala sermayeye verilirken emek ve doğa hoyratça sömürülmektedir. Sosyal krizlerin önüne geçmek için din adamları günümüzde de kıt kanaat geçinen emekçileri şükretmeye ve öldükten sonra gidecekleri cennettle avutmaktadırlar.
Ekonomik krizler önlenememektedir. Üretimde çalışkan, bölüşümde (emek, doğa ve sermaye arasında) adil, tüketimde kanaatkar olunursa geçici bir cennet sağlanabilecek, krizler önlenebilecektir.
Bu yapılmadığından mütemadiyen çıkan ekonomik krizleri aşmak için gereken talep, günümüzde çoğu din kaynaklı savaşlar çıkarılarak sağlanmakta, insanlık felaketlere sürüklenmektedir.
Türkiye özelinde, yönetim hatalarıyla sebep olduğu krizle başa çıkamayan hükümet Çin usulü ekonomi modeli şeklindeki safsatayı halkımıza pazarlamaya çalışmaktadır. Açlık sınırında yaşamaya zorlayacak bu dini propaganda destekli safsatayı vatandaşlarımızın, özellikle Z Kuşağı gençlerimizin ellerinin tersiyle iteceğine ve oyunu bozacağına inancım tamdır.
2022 yılının ülkemiz için umut ve barış dolu olmasını diliyorum.
Prof. Dr. Mehmet Hasan EKEN