Renkli ve mücadele dozu yüksek karşılaşmalar izlesek te, rekorlar kırılsa da, başarılar olsa da zamanla bunlar unutulabilir. Ancak sporun gerçek rengini bize dokunduran ve Fair-Play ruhunu yansıtan davranışlar olursa, bunlar asla hafızalardan silinmez.
Geçmiş tarihimizden bugüne unutamadığımız ve bizi biz yapan değerleri en iyi yansıtan olaylardan birini tekrar hatırlamak ve hatırlatmak istedim…
Metin OKTAY ve Can BARTU…
Bu iki isim bizim için çok değerli. Galatasaray’ın efsanevi ismi Metin OKTAY ve Fenerbahçe’nin unutulmayan ismi Can BARTU. Spor tarihinin en centilmen olaylarından birinde başrol oynadılar. 1969 yılında Galatasaray ve Fenerbahçe arasında oynanan maçta Metin OKTAY, Fenerbahçeli Can BARTU ile karşılaşma başında forma değiştirdi ve iki yıldız isim 10 dakikalığına rakip formalarla mücadele etti.
Peki bu nasıl oldu? Metin OKTAY jübile maçında Fenerbahçe ile karşılaşmak ister. Fenerbahçeli yönetici Eşref AYDIN’da bu isteğe karşı şu sözleri dile getirir. Tek bir şartım var. Fenerbahçe kulübü ve taraftarı her zaman sana hayrandı. 10 dakikalığına da olsa Fenerbahçe formasını giyer misin?"
Metin OKTAY, bu isteğe karşılık şu cevabı verir: “Şeref duyarım”. Böylece iki isim formalarını değiştirip ezeli rekabete farklı bir bakış açısı getirir.
Saygı Duyarız…
Bu nasıl bir saygı ve hoşgörüdür, hayranlıkla bakıyorum yazılanlara. Keşke o zamanları canlı görebilseydik. Düşünüyorum da, değişen zamanla kazanma arzusunun ön plana çıktığı şu dönemde, böyle bir istek olsa hangi futbolcu bunu kabul ederdi? Ya da bir takımın taraftarının başka bir takımdaki futbolcuya hayranlığını kolayca dile getirebilir miydi?
Şu günlerde futbol Dünya kupası gerçekleşirken renkli görüntülerle birlikte çokta güzel, hoşgörü ve saygı görüntüleri de beraberinde geldi. Penaltı atışlarına kalan iki farklı ülkenin kalecisinin penaltı atışı yapılacak kaleye doğru omuz omuza sarılıp yürümesi. Portekiz milli takım kaptanı Ronaldo’nun oyuna girdikten sonra takım arkadaşı Pepe’nin oyunda kalmasına rağmen kaptanlık bandını Ronaldo’nun koluna takması gibi oldukça centilmence görüntüler vardı.
Ne Zaman Gelmiş?...
Dürüst oyun, dürüst davranış olarak ifade edilse de gerçek anlamı etik üstü davranış olan bir durumdan yani Fair-Play’den bahsetmek istiyorum. Etik davranış, kuralları her konuda dürüstlükle ve saygıyla uygulamak derken, Fair-Play ise tüm bunların üstünde, kişisel çıkarların ve hırsların önüne geçen, yaşamda üstün insan ruhunu ortaya koymaktır.
18. yüzyılda İngiltere’de spor diline giriş yapan Fair-Play deyimi iyi oyun anlamında kullanılmış ve uluslararası dillerde de kullanılmaya başlanmıştır. 20. yüzyılın sonuna doğru Fair-Play’i bir toplumsal eğitim sloganı olarak kullanan kuruluşlar ortaya çıkmıştır. Dünyada ilk Fair-Play Organizasyonun adımı 1963 yılında Almanya’da UNESCO Gençlik Enstitüsünün tertiplediği bir seminerde atılmıştır. Seminerde sporda şiddet konusu tartışmaya açılmıştı. Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), 1981 yılında Uluslararası Fair-Play Konseyi’ni (CIFP) tanıyıp onu bir kuruluşu olarak kabul etmesinden sonra Fair-Play, IOC'ye bağlı Milli Olimpiyat Komitelerince gündeme alındı.
IOC'nin her komitede Fair-Play ile ilgili bir komisyon kurulmasını tavsiye etmesi üzerine TMOK da bu konuda çalışmalara başladı. 17 Kasım 1981'de toplanan TMOK Yönetim Kurulu, Fair-Play Komisyonu'nu oluşturdu.
Nasıl geldiğini de hatırladıktan sonra böylesi hoşgörülü sahnelerin devamlı olmasını ve Fair-Play ruhunun canlı kalmasını diliyorum.
Sporla Kalın…