Evrende kaç çeşit insan vardır diye sorsanız, kaç tane birey varsa o kadar insan vardır derim. Her birey farklı duygulara, özelliklere ve davranışlara sahiptir. Hepimiz duyguları farklı yaşar ve farklı yansıtırız. Benzer duygular hissetsek bile dışa vurum şeklimiz hepimizin farklı yöntemlerle ortaya çıkar. Zaman zaman bu duygular benzerlik gösterse de aslında tamamen farklı olduğunu, ruhumuzu tanıdıkça daha iyi anlarız. Bu duyguları anlayabilmemiz yaşadığımız coğrafyada, eğitimden ve aile bireylerinden bize davranış yoluyla aktarılır.
Duygulardan doğan davranışlarımız her alanda farklı etkiler bıraksa da, ben benzer ve karıştırılan iki farklı duygunun spora ve sporcuya bıraktığı etkiden bahsetmek istiyorum. Hırs ve öfke. Her ne kadar dışarıdan aynı gibi görünse de bu iki duygu özünde çok farklı ve yoğunluğu arttıkça etkileri de yıpratıcı olan duygulardır.
Hırs yüklü birinin fotoğrafı ile öfke yüklü birinin fotoğrafını yan yana getirsek ifadelerinin neredeyse aynı olduklarını görebiliriz. Davranış özellikleri de birbirine benzer özellikler yansıtır. Buna en iyi örnek Fatih TERİM ve Emre BELÖZOĞLU olur sanırım. Bir taraf çok hırslı, bir taraf ise öfkeli. İkisi de benzer tavırlar ve ifadeler içinde yeşil saha kenarında duruyorlar. Tabii hangisi hırs, hangisi öfke dolu ayrımını size bırakıyorum.
Azı Karar, Çoğu Zarar…
Sporcuların en büyük özelliği hırslı olmalarıdır. Sporun olmazsa olmazlarından biridir bu duygu. Hırs duygusu diğer özelliklerin önüne geçiyorsa kısaca mantığı ret ediyorsa, her şeyin fazlasının zararı olduğu gibi bu duygu da yarardan çok zarar verir. Motivasyon dağılır, yapacağın işle ilgilenmek yerine başka detaylarla uğraşır ve tüm dikkatin buhar olur uçar.
Doğumdan itibaren çocuğa verilen roller yani; “Şu sınavdan en iyi notu sen almalısın”, “şu bölümü kazanamazsan çok üzülürüm”, “Bak şu arkadaşın bu yarışmada birinci oldu” şeklinde kıyaslamalar ile başarılı olursa sevileceği ve değer göreceği düşüncesi zihninde oturacaktır. Ve verilen çaba göz ardı edildiği durumlar ile hırs dolu duygular çocukluktan bu yana empoze edilmiş olarak yetişkinliğe gelecektir. Alınan her başarıda kendini daha yeterli ve değerli hissederken, yaşanan başarısızlıklarda kişisel olarak değersizlik hissi yaşayan sporcu gençler her hangi bir yarışta ikinci olduklarında belki de spor hayatlarına devam etmeyecektir.
Hırslı olmak sinirlenmek, kırıp-dökmek demek değildir. Şampiyonların hırsındaki yaklaşımla diğer sporcuların yaklaşımlarındaki fark, sporcuların yarışma anındaki davranış farklılıklarından ortaya çıkmaktadır. Kontrol edilemeyen hırs, beraberinde öfke getirir ve o zaman başarı hayal olmaktan öteye geçemez.
Duygularımızı genellikle engelleyemeyiz. Öfke de bir işarettir. Büyürken bize yüklenen davranışların sonucundan doğan; haklarımızın ihlal edildiğini, isteklerimizin doğru karşılanmadığını ya da işlerin bizim için yolunda gitmediğini hissettiğimiz bir durumdur. Neye öfkelendiğimizin farkına varabilmek önemli bir noktadır. Bununla ilgili uygulanan bir çalışmayı paylaşmak isterim:
Bu duygu Karşılaşma esnasında öfke problemi yaşayan iki sporcunun (ikisi de atlet) daha sonrasında bununla nasıl baş edebileceklerini öğrendikleri bir çalışma yapılmıştır. Her iki sporcu ile öfke problemi üzerine kendinle konuşma tekniği kullanılarak üç seans çalışıldıktan sonra, karşılaşma öncesi, esnası ve sonrasında öfke duygularını iyi bir şekilde kontrol etmeyi öğrendikleri gözlenmiştir.
Kısa mesafe koşucusu olan, öfkesini kontrol etmeyi öğrenebildiği gibi başarılı bir şekilde güçlü yanlarına da odaklanmayı öğrenmiştir. Atlet güçlü yanlarını yansıtan doğru ifadeleri kendisine söyleyerek tekrarlamıştır. Buna ek olarak seanslar sonrası her gün birçok kez bunları kendisine söylemesi istenmiştir. Çünkü bir beceri ancak pratik yapılarak kazanılabilir. Karşılaşmada kullanması için bir kelime belirlenmiştir (Örn., “hırslı”, “gayretli” ya da “odaklanma” gibi) ve böylece bu kelimeyi kendisine hatırlatarak diğer ifadeleri de hatırlaması sağlanmıştır. Sporcunun kendisine söylemesi için belirlenen ifadeler:
Yetenekli bir koşucuyum.
Takımın en iyi kısa mesafe koşucusuyum.
Gerçekten hırslı ve atılgan bir sporcuyum.
Takımın önemli bir parçasıyım.
Olumlu yaklaşımlarım (tavırlarım) var.
Çabuk ve hızlıyım.
Hatalarımın zihnimi rahatsız etmesine izin vermem.
Her yarışmada daha hırslı koşarım.
Antrenmanlarımda olduğu kadar karşılaşmalarda da rahatımdır.
Yaptığım hataları kolaylıkla geride bırakabilirim.
İyi konsantre olurum ve dikkatimi yarış boyunca koruyabilirim.
İnsanların ne düşündükleri ile ilgili endişelerimin üstesinden gelebilirim.
İnsanların benim hakkımda ne düşündükleriyle ilgilenmem.
Koşmaktan ve yarışmaktan keyif alırım.
Bu araştırmadan da anlaşılacağı gibi sanırım çözüm hep oyunun içinde kalmakta ve keyif almakta. Spora yeni başlayan çocuklar yaradılış gereği hırsla davranmayı ve öfkelenmeyi bilmezler. Onların tek çabası keyifle oyun oynamak. Bu keyfi ellerinden almayalım bırakalım sporun renklerine dokunsunlar.
Sporla kalın…