İşler kötü gittiği zaman tek yapacağımız iş, sevdiğimiz kadına sarılıp fırtınanın geçmesini beklemektir. Kötü günler geçiriyoruz. Bitmek bilmeyen bir sallantı içindeyiz. 11 il çökmüş durumda… Depremle yatıp, depremle kalkıyoruz. Asrın Felaketinde 31. gün… Uzmanlardan farklı açıklamalar var. Ortak karar, “Deprem değil, yapı öldürür.” Daha sağlam evler yapılmalı… Birbirimize tutunup, yaraları sarmaya çalışıyoruz. Tüm ülke tek yürek, omuz omuza mücadele ediyoruz.
Nazım Hikmet’in dizeleri aklıma geliyor…
“Günler ağır
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
Ölüyor insanlarımız
Halbuki nasıl hak etmişlerdi yaşamayı…”
Resmi açıklamalara göre 46 bin 104 kişi hayatını kaybetti. Cennetten bir köşe diye pazarlanan evler mezar oldu.
Bugün özel bir gün…
Dünya Emekçi Kadınlar Günü… Emeksiz kadın yok ki! Doğduğu günden itibaren kadına birçok görev yüklenmiş. Erkekler prensler gibi yetiştirirken, kızlara hizmet etmek öğretilmiş. Evde çocuk bakan, yemek hazırlayan, ütü yapan kişi kimliği verilmiş. Tarlada en çok çalışanda onlar… Kadınların katılmadığı hiçbir mücadele başarıyla sonuçlanmamış. Hiçbir hakta mücadelesiz kazanılmamıştır… Zafer için mutlaka kadının elinin, vicdanının, merhametinin, gözünün değmesi gerekir.
Kadın her alanda lider konumunda… Kadın elinin değdiği her yerde çiçekler açıyor. Ofiste en disiplinli, okulda daima birinci, fabrikada işini en temiz yapan, evde iç işlerine ve paraya yön veren, tarlada erkekten daha çok çalışan, hastanede yaralarımızı saran, sokakta saygıyı geliştiren, can dostlarımıza yardım eli uzatan, kısaca her ortamda bir anne şefkatiyle koruyucu rolü üstlenen önder kişiler kadınlar… Her an, her yerde, erkeklerle eşit haklara sahip olarak hayata katılan yoldaşlarımız… Gününüz kutlu olsun. Bu zor günleri de sizin fedakarlıklarınızla aşacağız. Yaralarımızı hep birlikte saracağız.
Nazım ile başladık, onunla bitirelim.
“…Ve kadınlar
bizim kadınlarımız
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız…”