Mücadele ruhunu içinde barındıran, engel tanımayan sporcu kadınlar nasıl bugüne geldi? Kadının spordaki yeri neresi? İlk Türk Kadın Sporcumuz kim? Merak ediyorsanız işte detaylar…
Son Mühür/ Ömre Bedel
Kimliğine yer bulma mücadelesi yüzyıllar öncesinden başlayan kadının, birçok alanda olduğu gibi spor arenasında da kabul görmemesi, eski Yunan olimpiyatlarına alınmaması ile kendini göstermeye başlamış ve tarih boyunca devam etmiştir. Anlatılanlara göre bilinen en eski spor etkinliği olan antik olimpiyatlara, kadınların spor müsabakalarına izleyici olarak bile katılımına izin verilmezdi.
Modern olimpiyat oyunlarının doğması ile, oyunların kurucusu olan Baron De Coubertin tarafından da kabul görmeyen kadın kimliği mücadeleye devam etmiştir.
Dünya sporunun gelişmesinde önemli bir yeri olan Coubertin yaptığı birbirinden farklı nabzı yüksek konuşmalarda, “Kadınların rolü, erkeklerin galibiyetini takdir etmektir”, “Kadın sporları, doğanın kurallarına aykırıdır”, “Olimpiyat oyunları erkeklere ayrılmalı ve kadın sporcuların görünüşlerinin korkutucu olduğu düşüncesi vurgulanmalıdır.”
Coubertin’e rağmen,sporcu kadınların öncülüğünde gelişen kadın hareketlerinin sonucunda, ikinci olimpiyatta, Paris 1900’de sağlanmıştır. Ve bu başarıyla beraber kadınların spora katılımlarının ve kadın branşlarının günümüze kadar artış göstermesinde büyük rol oynamıştır.
1924 yılında kadınlar erkeklerden 20 yıl sonra yarışmaya başladıklarında ise Coubertin düşüncelerini savunmuş, Uluslararası Olimpiyat komitesinde kadınların oyunlardan uzaklaştırılmasını istemiştir.Sonraki yıllarda ise kadın sporcuların yarışmalarda yer almasının erkek sporcular için iyi olmadığı konusunda uyarılarda bulunmuş, ısrarla kadınların halk karşılaşmalarına katılmasına karşı olduğunu, onların toplum içerisinde spor yapmaması gerektiğini, olimpiyat oyunlarında kadınların asıl rolünün erkeklerin başarılarının ödüllendirilmesinde görev almak olduğunu savunmuştur.
1970'lerin başından itibaren gelişen feminist akımla birlikte, kadın ve spor konusu ciddi olarak ele alınmaya ve tartışılmaya başlamıştır.
Gelişmekte olan ülkelerde, kadının yalnızca doğurganlık için yaratıldığı düşüncesi hâkim olduğundan kadınların spora katılım oranı düşük iken, endüstrileşmiş ülkelerde kadınların spora katılım oranı fazladır.
Spor genelde özgür yapılıyor görünsede çoğunluğun zihninde sporda kadının varlığıgaripsenmektedir. Sporun hissettirdiği, hızlı, güçlü ve kuvvetli olmaözellikleri, erkek cinsinin çağrıştırdığı özelliklerdir. Bu nedenle spor genelde erkek kimliği ile özdeşleşmiş ve erkek işi olarak kabul edilmiştir. Günümüzde bu düşünceler şekil değiştirmiş olsa da hala bunu savunan coğrafyalar var.
İlk Türk Kadın Sporcu…
Tarihimizde ilk kez, 1936 Berlin Yaz Olimpiyatlarında iki Türk kadını ile katılım sağladık. Suat Fetgeri Aşeni TARI ve Halet ÇAMBEL oyunlarda Eskrim dalındaki ilk Türk ve aynı zamanda ilk Müslüman sporcular oldu.
O zamanlardan bu yana çok yol alan Türk Kadın Sporcular, şimdilerde ise başarıdan başarıya koşuyorlar. Birçok spor branşında kalıpları kırıp mantığı reddedip gücünü kanıtlayan kadın sporcularımız, insanoğluna sınırların olmadığını gösterdi.
Kadın, çocukta yapar, yemekte, kariyerde... Zamanı gelince de tüm endamıyla kürsüye yürür, adını yazdırır. Bizlere de alkışlamak ve destek olmak yakışır. Sporla Kalın…