Aras Bulut 1 yaşında...

Masal Işık 2 yaşında...

Aslan Miraç 3 yaşında...

Funda Peri 4 yaşında...

Fadime Nefes 5 yaşında...

A... kardeşler... Hepsi birer melekti. Efes sokaklarında koşup, oynayacaklardı. Sonsuzluğa uçtular. Efes Selçuk Acarlar Mezarlığı'na defnedildiler.

A... kardeşler... Hepsi birer melekti. Efes sokaklarında koşup, oynayacaklardı. Sonsuzluğa uçtular. Efes Selçuk Acarlar Mezarlığı'na defnedildiler. Ne güzel isimler, ismi ile yaşasın deriz ama yaşayamadılar. Yaşatamadık... Kim suçlu? Neden oldu? Herkes birbirinde kusur buluyor. Bence asıl suçlu aileler...

EMPATİ KURALIM MI?

EMPATİ KURALIM MI?

Anne henüz 27 yaşında Melisa genç yaşında yaklaşık 5- 6 yıl önce daha 22 yaşındayken, 30’lu yaşlarda olan Hakan’a aşık oluyor. Ailesi onunla görüşmesini istemiyor. Öğretmen bir babanın kızı Melisa...  Kızını hurdacıya vermek istemiyor. Madde kullanımı ve satma gibi sabıkaları olduğunu söylüyor. Kızının huzurlu, mutlu bir aile kurmasını bekliyor. Ancak Melisa gençlik hayalleri ile Hakan’a kaçıyor. Babası da onu siliyor. Belki de tüm çabalarına rağmen Melisa’yı ikna edemiyor. Ailesi tarafından dışlanan Melisa, sürekli hamile ardarda 5 çocuk doğuruyor. Cumhuriyet Mahallesi’nde barakada mutlu olmaya çalışıyorlar ama mümkün değil. Hakan cezaevine giriyor. Kimine göre hırsızlık kimi yasaklı madde satışı ve bulundurma suçları diyor... Melisa’nın da bağımlı olduğu söyleniyor. Bakanlık maddi yardım yapıyor bu devirde 1500-2000 TL ne ye yetiyor ki 5 çocuğa yetsin. Belediye de yardım yapıyormuş ama yeter mi? Domates, salatalık bile 100 TL olmuş. Bir koli erzak yardım demek mi? Komşuları ne kadar destek oldular acaba? En azından eve üç kuruş para getirmek için kağıt ve hurda toplamaya çıktığında Melisa çocuklara göz kulak olabilirler miydi? Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yetkilileri 18 kez ziyaret etmiş. Çocukların sağlıksız koşullarda büyüyemeyeceklerini keşfedip çocukları almak istemişler ama aile izin vermemiş. Peki hiç yapılacak bir şey yok muydu? 19. kez ziyarete gelmeyi planlamak yerine çocuklar için daha uygun bir ortamda ailenin yaşaması sağlanamaz mıydı? Melisa ve Hakan çifti neden bakamayacakları kadar meleğin dünyaya gelmesine aracı oldular. Hangi kafayla bu gerçekleşti. Hakan hapiste olmasa Melisa hamile mi olacaktı. Doğum kontrol yöntemlerini anlatan sağlık ocaklarımız vardı. Şimdi en az 4 çocuk istenildiği için mi aralıksız çocuk fabrikası gibi kullanıldı Melisa... Hangi aile ne olursa olsun kızının ya da torununun sefalet içinde yaşamasını ister. Benim burada ayağım tökezlese, İstanbul’da babamın yüreği yanar. Mahalle arasında oynadığımız maçta bacağımı cam kestiğinde dedem başucumdan ayrılmamıştı. Babam torunlarını benden daha çok sever. Hangi baba, hangi dede, hangi anne...?  Varlıklı biri olarak çocuğunun ve torunlarının damdan bozma evde yaşamasını nasıl kabullenir?

BU SON OLSUN...

BU SON OLSUN...

Aile hiçbir zaman çocuklarını silmemeli... Çocuklar hata yapar, baba yüreği affeder. “Yok benim böyle kızım”, “sildim seni oğlum” diyemez... Özellikle madde kullanımının bu kadar yaygın olduğu zamanda çocuklarımızı başı boş bırakamayız. 27 yaşında ardarda 5 çocuk doğurmuş birine sahip çıkamayan koca bir kent... İzmir’in en şirin ilçesi... En tatlı, en güleryüzlü, en anaç belediye başkanına sahip ama bir aileye sahip çıkılmıyor. Ne muhtar, ne belediye başkanı ne kaymakam ne de bakan... Kimse bakmıyor. Şimdi suçlu arıyoruz. Soruşturma açalım. Komisyon kuralım falan filan o melekler geri gelecek mi? O kapıyı itecek güçte ve akılda bile değil çocuklar. Üstleri başları kir pas içinde aç ve sefil bir yaşantı... Baba Hakan ve anne Melisa iki genç... Aşk uğruna kurdukları yuva da yaşayamadılar. Çocukları bırakacak bir kreş olsa, bir sığınma evi... Kimsesizlerin kimsesiydik ya hani? Rahat uyuyabiliyor muyuz? Hani komşusu açken uyuyamayan bir toplumduk biz? Ne oluyor. Uyuşturucu demeye korkuyoruz. Sanki yasaklı madde demek onu hafifletiyor. Birçok yuvayı yok eden madde... Çocukları için hırsızlık yapan gayri ahlaki işlere bulaşan bir insan ile empati kurabiliyor mu toplum? Onu yok saymak, görmemezlikten gelmek... Sadece Selçuk’ta değil İzmir’in göbeğinde de bu tür evler ve yaşamlar var. Hani bazı kendini bilmez televizyonların girilemeyen mahalleler gibi abuk haberler yaptığı yerlerde bu tür aileler var görmüyoruz. Yaşanıyor ve unutuluyor. Dün Diyarbakır’da, bugün Selçuk’ta... Yarın?

Aaaaa TRUMP başkan oldu yüzümüz gülecek

Aaaaa TRUMP başkan oldu yüzümüz gülecek... Anne neden hurda toplamak zorunda kalıyor. Bir devlet babamız vardı. Belediye annemizdi. “Bu kentte eşek kaybolsa sorumlusu benim” diyen Şehreminiler nerede? 5 can gidiyor ve Başkan ŞENGEL gelmiyor... O ev belediye eliyle ya da 18 kere ziyarete gelen bakanlıkça düzeltilemez miydi? Kapısında bayrak dalgalanan ve Cumhuriyet Mahallesinde Sanayinin dibinde olan o ev yaşanabilir hale gelemez miydi? Oradaki işletmeler hiç mi görmedi yardım etmek istemedi. Acıları yaşamak çok zor. İki gündür sindirmeye çalışıyorum olmuyor. 5 küçük melek, elektrik sobasından çıkan yangından zehirleniyor. Kurtulamıyorlar...

35 yaşlarında bir delikanlı Hakan, genç ve güzel bir kadın Melisa...

35 yaşlarında bir delikanlı Hakan, genç ve güzel bir kadın Melisa...  Birbirinden tatlı 3 kız 2 erkek melek... Onlara sırtını dönen varlıklı bir aile... Ailesi terk etmiş biz ne yapalım diye görmezden gelen bir başkan... 18 kez gören ama hiçbir şey yapmayan bir devlet baba... Pardon 3 kuruş sosyal yardım yapıyorlarmış neye yetecekse... Erzak verdiriyorduk diyen muhtar... Babaya iş imkanı sağlamayıp yasa dışı işlere bulaşmasını sağlayan işletmeler... Çöpten yıldız yapmaya çalışan ama çocukları ihmal eden bir anne...

HEP BERABER AĞLIYORUZ...

HEP BERABER AĞLIYORUZ...

Yazıyı yazarken önceki dönem Başbakanımız, Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu hüngür hüngür ağlıyor. “Çocuklarımızı koruyamadık. Alnı secdeye düşenlerin iktidarında bunlar mı yaşanacaktı. Gazze'deki çocuklara üzülürken, 5 küçük canın hesabını nasıl vereceğiz. Kahroluyorum. Utanıyorum” diye isyan ediyor. Hepimizin içindeki duyguları yansıtıyor. Şimdiye kadar en insancıl tepkiyi veren lider oluyor. Biz elimizden geleni yaptık demek çözüm değil ki!

SUÇLUYUZ...

Toplum olarak hepimiz suçluyuz. Dün 5 minik tabut... Tabutun başında iki polis arasında elleri kelepçeli bir baba, buna da şükür ters kelepçe de olabilirdi. Neyse ki Bakan Tunç müdahale ediyor. Elleri  mezarlıkta çözülüyor. Çocuklarının cenaze namazını kılıp, son görevini yerine getirebilseydi keşke... .  Gözü yaşlı bir anne... Evlat acısı acıların en büyüğü...

Efes Selçuk’da bu olayda gözümüz, kulağımız olan Gazeteci dostum Deniz Doğan bu haberi servis ettiğinde ve ayrıntıları öğrenince şok oluyorum. Kanal D'de yeni başlayan UZAK ŞEHİR dizisini izliyordum. Başka bir ülkede böyle bir olay olsa istifa eden birçok kişi olur. Burada ise biz suçsuzuz yarışı var. Kim suçlu? Toplum vicdanı taş bağlamış. Dışarıda yağmur yağıyor. Pisliği temizleyip, yüreğimizi yumuşatıp, gözlerimizi açabilecek mi? Yoksa gökyüzü de mi ağlıyor meleklerimiz için?

UZAK ŞEHİR...

Ulaşamadığın görmediğin yer uzaktır. Her ne kadar burnunu dibinde de olsa... Mardin'de geçen Uzak Şehir dizisini izlerken aklımdan geçen duygular bunlar... Deniz Doğan Selçuk’tan bildirince içim kan ağlıyor. Deniz Gezmiş'in sonsuzluğa yürürken son dileği olan meşhur melodi çalıyor o sırada... Rodrigo’nun gitar konçertosu... Sezen Aksu sözler yazmış. Kraliçe yine kalemini konuşturmuş. Kendi seslendirmemiş ama... Şarkı, yeni keşifleri Tuba Önal ve Sibel Gürsoy’un vokaliyle hayat bulmuş. Yakında Radyolarda çalmaya başlar. KADINLARA İTHAF edilmiş. Sürekli katledilen, şiddete maruz kalan kadınlarımıza... KORUYAMIYORUZ....

Güzel bir dizi... Mardin başrolde... Ozan Akbaba ve Sinem Ünsal Mardin’e eşlik ediyor. Çocuk yıldız çok bilmiş... Uzun ömürlü, reytingi bol olsun... Uzak Şehir için ustanın kaleminden dökülen sözlerle bitirelim yazıyı... Beni acılara götüren o tınıların eşliğinde... Tüm kaybettiklerimize gelsin.

“Be Mardin, Nemrut’un çileli yıldızı

Kadınlarının daha kızken ağarırmış kan kınası gür saçları

Yıkarmış bütün günahları

De Mardin de hadi

En imtiyazsız, en yok en kayıt dışı

Kaç isyan var, kaç tevekkül, kaç çıbanın başı

Anlatmalı esasını hadi

Ne rızam var ne kaldı gözüm yaşı

De Mardin ben susturulduğun söz hakkınım

Kaydet ki şahidiyim bütün o koparılan kadınların kanı

Kendisini asırlar boyu doğuran o kül Zümrüt-ü Anka’nın.”

GÜLÜMSEYECEK HAL KALMADI AMA... DAİMA GÜLÜMSE...