ALPER TEMİZ - 2003 yılında uygulamaya konan Sağlıkta Dönüşüm Programı, sağlık hizmetlerinin etkili, verimli ve hakkaniyete uygun bir biçimde organize edilmesi, finanse edilmesi ve sunulmasını hedeflemişti. Ancak uygulamada, hasta-hekim ilişkisini bozarak sağlık sistemini piyasa mantığına göre yapılandırdığı gerekçesiyle eleştiriliyor. Sağlıkta dönüşümün getirdiği değişim hakkında açıklama yapan Dr. Cengiz Başkaya, “Hastaların müşteri, sağlık hizmetlerinin ise ticari bir meta haline getirilmesi, hem etik hem de pratik açıdan büyük tehlikeler barındırıyor” dedi.
Köklü devlet hastaneleri kapandı
Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde, Sosyal Sigortalar Kurumu ve diğer kamu hastaneleri Sağlık Bakanlığı’na devredildi. Ancak kısa süre sonra, özel hastane ve şehir hastanelerine alan açmak amacıyla birçok devlet hastanesi kapatıldı. Dr. Başkaya, “Ankara’daki köklü hastaneler, Bilkent ve Etlik gibi şehir hastanelerine taşındı. Fakat bu hastaneler, sadece bir binadan ibaret değil, aynı zamanda uzun yıllar süren eğitim ve hizmet birikimine sahipti. Şimdi, bu kurumlar yerinden edilip, ulaşılması zor bölgelerdeki devasa hastanelere aktarıldı” diyerek dönüşümün sağlık hizmetlerine ne kadar olumsuz etkiler getirdiğini vurguladı.
Tıp Fakültesi enflasyonu: "Amaç uluslararası mahkemeleri yetkilendirmek"
Dr. Başkaya, sağlık altyapısının özelleştirilmesine dikkat çekti: “Bunlar, büyük konsorsiyumlar tarafından işletilen, yabancı ortaklı şirketler. Bu düzenleme, ilerideki hukuki sorunlarda uluslararası mahkemelerin yetkili olmasını sağlamak amacıyla yapıldı. Şehir hastanelerine devlet kira ödemeye devam ediyor ve özel hastaneler şehir merkezlerinde kalıyor, ulaşılabilirlik açısından oldukça avantajlılar."
Bu dönüşümün sağlık eğitimine de yansıdığını belirten Başkaya, “Tıp fakülteleri bir endüstriye dönüştü. 1970’lerde sadece dokuz tıp fakültesi varken, bugün Türkiye’de 116 tıp fakültesi bulunuyor. Ne yazık ki, her yeni fakülte, sağlık sisteminin kalitesini artırmıyor, tam aksine eğitimin niteliğini düşürüyor,” ifadelerini kullandı. Kıbrıs örneğini de vererek, “Kıbrıs’ta 380 bin nüfusa sekiz tıp fakültesi var. Türkiye'de ise nüfusa oranla neredeyse her altı yüz bin kişiye bir tıp fakültesi düşüyor. Bu, akademik ve uygulamalı eğitimi zorlaştırıyor” dedi.
Koruyucu Sağlık Hizmetleri yok edildi
Dr. Başkaya, koruyucu sağlık hizmetlerinin göz ardı edilmesinin de büyük bir hata olduğunu belirtti: “Sağlıkta öncelikli olan korumadır. Hastalıkları önlemek, en ucuz ve en verimli yöntemdir. Ne yazık ki, sağlık ocakları yerine aile hekimliği uygulaması getirilmiş ve birinci basamaktaki sağlık hizmetleri özelleştirilmiştir. Bu, sağlık sistemimizin temelini zayıflatmaktadır.”
Yenidoğan Yoğun Bakım Skandalı sağlıkta dönüşümün eksikliklerini gözler önüne serdi
Dr. Başkaya, son yıllarda yaşanan özel hastanelerdeki yenidoğan yoğun bakım skandallarına da dikkat çekti: “Yenidoğan yoğun bakım üniteleri, çok yüksek kâr sağlayan alanlardır. Bu yüzden bazı özel hastanelerde, yönetmeliklere aykırı olarak, gereksiz yere bebekler yoğun bakımda tutulmuş ve yüksek fiyatlar üzerinden para kazanılmaya çalışılmıştır. Bu tür uygulamalar sağlık etiğine tamamen aykırıdır,” dedi. Ayrıca, “Birçok hastanede taşeron şirketlere kiralama yoluyla, sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi, ‘özelleştirmenin özelleştirilmesi’ anlamına geliyor. Bu kadar büyük bir sağlık altyapısının bu şekilde yönetilmesi, ciddi etik ve hukuki sorunlara yol açmaktadır.”
Sağlık, ticaretin kurallarına teslim edildi
Dr. Başkaya, son olarak şunları söyledi: “Sağlık hizmetleri artık ticaretin kurallarına teslim edilmiştir. Ancak, sağlık bir meta değildir, insan hayatıdır. Koruyucu hekimlik ve halk sağlığına gereken önemin verilmesi, sağlık sisteminin yeniden düzenlenmesi, daha fazla cerrahi girişim ve tetkik değil, insanların gerçek sağlık ihtiyaçlarına öncelik verilmesi gerekmektedir. Sağlıkta dönüşüm, sağlık sistemimizi çökertmiş ve kuralsızlaştırmıştır.”