17 Ağustos 1999 Gölcük depreminin 25. yıl dönümünde, uzmanlar travma sonrası stres bozukluğuna (TSSB) dikkat çekti. Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Oğuz Tan, depremin hem mağdurlarında hem de toplum genelinde kaygı bozukluklarını tetiklediğini belirtti. Tan, depremin, kişinin baş etme potansiyelini aşan ağır bir olay yaşamasına neden olduğunu vurguladı. Bu tür travmaların, kişisel baş etme kapasitesini aşarak ciddi stres ve korku belirtilerine yol açabileceğini ifade etti.
"Bazı kişilerde vaziyet iyiye gitmez"
Doç. Dr. Tan, travma sonrası korku ve stres belirtilerinin genellikle zamanla azaldığını ancak bazı kişilerde vaziyetin iyileşmek yerine kötüleşebileceğini belirtti. “Psikolojik travmanın, kişinin baş etme potansiyelini aşan ağır bir olay yaşaması olduğunu belirttikten sonra, ‘Saldırıya uğramak, cinsel istismara maruz kalmak, birinin ölümüne şahit olmak, sevdiği birinin ölümü, ölümden dönmek, depremden sağ çıkmak ve savaş gibi durumlarda çoğu kişide korku ve stres belirtileri ortaya çıkar, ama zamanla yatışır ve geçer. Ancak bazı kişilerde vaziyet iyiye gitmez, hatta kötüleşir’ şeklinde konuştu.
"Tepkiler canlanabilir"
17 Ağustos 1999 depreminin yıl dönümünde travmatik anıların, kaygıların ve yasla ilgili tepkilerin yeniden canlanabileceğine dikkat çeken Tan, ‘Bu nedenle, 17 Ağustos 1999 depreminden sonra yapılan çalışmalarda Kocaeli’nde yaşayanlarda deprem sonrası üç yıllık TSSB sıklığının yüzde 15 olarak bulundu. Olayın yıl dönümünde travmatik anılar, kaygı, aktardığım bütün belirtiler ve yasla ilgili tepkiler canlanabilir’ dedi.
Depremin neden olduğu travmanın farklı korkuları da tetikleyebileceğini belirten Tan, ‘Depremin gerek deprem mağdurlarında gerekse toplum genelinde kaygı bozukluklarını tetiklediğini dile getiriyorum. Posttravmatik stres bozukluğundan ayrı olarak sürekli sebepsiz bir endişe hali veya ufak tefek her şeyden kaygılanma gibi yaygın anksiyete bozukluğu, panik bozukluğu, kapalı alan korkuları gelişebilir. Sadece yeni bir depreme maruz kalma korkusu değil, kalp krizi geçirme, kanser olma gibi türlü fiziksel hastalıklara yakalanma korkusu da artar’ şeklinde açıklama yaptı.
Dikkat edilmesi gerekenler:
Doç. Dr. Tan, travma sonrası belirtilerin geliştiğinde dikkat edilmesi gereken noktaları da şöyle sıraladı: ‘Kişiler travmatik olayı yeniden yaşıyor gibi hissedebilir. Olayla ilgili anılar canlanıp durur, rüyalara girer. Kişi travmayı hatırlatan yerlerden, nesnelerden, olaylardan, düşüncelerden ve duygulardan kaçınır. Seslerden irkilme, diken üstündeymiş gibi gergin hissetme, konsantre olamama, uykuya dalma veya uykuyu sürdürme güçlüğü, çabuk sinirlenme gibi durumlar ortaya çıkar. Kişiler ayrıca travmaya neden olan olayın önemli yönlerini hatırlamakta güçlük çeker. Faaliyetlere olan ilgileri azalır, korku, öfke, utanç ve suçluluk gibi negatif duyguları artar ve mutluluk gibi olumlu duyguları yaşamada güçlük çekerler.’
Uzman, travma sonrası stres bozukluğunun uzamasına kaçınma davranışının neden olduğunu da belirtti. ‘Travmaya maruz kalan kişinin tablonun TSSB’ye dönüşmemesi için bir an önce işine veya okuluna dönmesi gerekir. Kişinin bedeninde çalışmaya mâni ağır bir hasar yoksa, uzun süre istirahat iyi değildir, kronikleşmeye yol açabilir. Travma mağduru eğer tazminat davası açtıysa, bütün hayatını tazminat davasına bağlaması ruh sağlığına iyi gelmez’ dedi.
Doç. Dr. Tan, travma tazeyken olayla ilgili anılardan ve yerlerden kaçınmanın normal karşılanması gerektiğini ama bir süre sonra bu kaçınmaların engellenmesi gerektiğini ifade etti. ‘Kişi travmatik anılara, hatırlatıcı nesnelere ve mekanlara maruz bırakılmalı. Kaçınmalar uzun sürerse TSSB de uzun sürer. Ancak maruz bırakma çok erken bir dönemde yapılırsa da kişiyi iyice kötüleştirebilir. O nedenle bir uzman eşliğinde psikoterapiler ve ilaçlardan faydalanılmalı’ şeklinde tamamladı.