Yıllar öncesinden tanıdığım Alev'in , yaşamındaki sorunlarını çözmesini sağlayan sıradışı hikayesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Özgür ruhlu, güçlü, tutkulu, neşeli bir kızdı ve bir gün aşık oldu. Genç yaşta evlenen Alev'in yaşamaya başladığı sorunlar, toplumumuzda yaşayan hemcinslerinden çok farklı değildi. Aşık olarak evlendiği erkeğin gözünde kişisel bir öneminin olmadığını, eleştiri almamak için onun konforunu sağlaması gerektiğini, ayrıca davranışlarını eşinin aile büyüklerinin ve arkadaşlarının yargılarıyla biçimlendirmesinin ön koşul olduğunu anlaması uzun sürmedi. Kişilik yapısındaki karar verme/seçim yapma mekanızmasını oluşturan temel dinamiklerden birinin 'toplum şuurunda kadının yeri' olduğunu ve kendini gerçekleştirmemiş birinin toplumsal şuurdan otomatik olarak etkileneceğini bilmediğinden, kendi seçiminden vazgeçmeyi onursuzluk sayarak ilişkisini sürdürdü. Üstelik kendi ailesi de Alev'den taraf görünmesine rağmen sorun çıktığı zamanlar onu suçlayarak yalnız bıraktılar.

Güçlü kadınlar çocuklarını büyütebilecek dört duvar bulmak için hiç düşünmeden kendilerinden vazgeçerler! Kendisine aşık bir adamın çeşitli bahanelerle onu dövmesine ve aşağılamasına katlanması işte bu nedenleydi. 'Katlanma ve sabretme' düşüncesiyle kurduğu kişisel hapishanesinde geçen yılların zihin sağlığını olumsuz etkilediğini fark ettiği gün yardım aramaya karar verdi. Yine en değerli olanı 'çocuklarını' korumak istiyordu, bu defa kendinden... Zihinsel sorunların çözümüne yönelik bir grup terapisine katıldı. Orada öğrendiği bir uygulama tüm yaşamını yeniden şekillendirdi.

Grup üyelerinden gözlerini kapatıp sadece kendilerinin olacak bir ev düşünmeleri istendi. Sevdikleri dahi bu eve giremezdi. Asıl istenen 'kendilik' kavramına yaklaşabilmekti. Alev'in hayal ettiği ev tek katlı beyaz badanalı ağaçlar arasında bir yerdi. Bir duvarını mor çiçekli sarmaşıklar kaplamıştı. Yakındaki nehrin ve kuş seslerinin duyulduğu, içinde taştan bir kuyunun bulunduğu bahçenin içindeydi. Etrafta taze kesilmiş çimen kokusu vardı... Grubu yönlendiren kişi eve girmelerini ve o evi en mutlu olabilecekleri hale çevirmelerini söylediğinde bunu başaramadı. İçerisi karanlıktı ve hiçbirşey görünmüyordu, ne kadar istese de eve giremedi... Ertesi gün bu konuyu düşündüğünde kendi başına tekrar denemeye karar verdi. Çünkü, yaşama tutkulu insanlar pes etmez! Akılda tek bir cümle vardı: 'Nasıl başarırım'' Sakin bir müzik eşliğinde aldığı derin nefesle gözlerini kapadı ve derinlerde bir yerde evine giden adımları yakaladı! Parası sınırlı olduğundan bu etkinliğin devamına gidemese de kendi kendine çalışmaya devam etti. Zamanla eve girmeyi başardı ve içeriyi yeniden düzenledi. Önce her alana yayılmış çöpler hayal edip onları topladı ve attı. Etrafın düzgün göründüğü zamanlara aldanmayıp kıyıyı köşeyi araştırdı, duvarları boyadı, eşyaları değiştirdi. Bodrum katına inmek çok zaman aldı. Bu ev onun iç dünyasıydı... İmgeleri serbest bıraktığı zamanlar bahçesine gelen yaralı kuşlar oldu, onları tedavi etti. Bir yandan da tavsiye edilen pek çok kitabı okudu. Zaman daha keyifle akıyordu. İlişkilerinde ve yaşamın bazı karelerinde kendiliğinden, çaba sarfetmeden güzel değişiklikler olmaya başladı. Önceleri bunlara güzel küçük mucizeler diyor, başına geldiği için şükrediyordu. Ta ki birgün iç dünyasındaki evi temizleyip onardıkça, o alanı daha keyifli hale getirip sevdikçe bu küçük mucizelerin arttığını farkedene kadar. Bu hayret vericiydi. Çok yorgun olup hayal kuramadığı, evi ve bahçesiyle ilgilenemediği günlerin ertesinde olanlarsa çoğunlukla keyifsiz döngülerden ibaretti.

Çok hasta olduğu bir günün gecesi uyumadan az önce 'iyileşmek nedir acaba'' diye düşündü! Rüyasında kapı çaldı. İç dünyasındaki evdeydi. Pencerenin dışında tozla kaplı bulanık bir hava vardı. Kahverengi bir yağmur yağıyor, pencere camında çamur izleri bırakıyordu. Kendini son derece yorgun hissederek zorlukla kalkıp kapıyı açtı. Gelen bir doktordu. 'Sana ihtiyacın olan ilacı getirdim ister misin'' diye sordu. O anda kendini bahçesindeki kuyudan aşağı düşerken buldu ve içini büyük bir korku kapladı. Kısa süre sonra korkusu geçti ve kuş tüyü bir yatakta yatıyordu. Doktor ona bir bardak su uzatmıştı. Suyun içinde harika renkler vardı... Uyandığında neredeyse tamamen iyileşmişti. Kendinden hiç vazgeçmemeye o gün karar verdi.

Bazı arkadaşları yaşam kalitesini yükselten ve çok daha kısa sürede sonuç veren, fazla düşünmeden en yüksek verimin alınabileceği öğretilerden söz ediyorlardı. Fakat Alev düşünmeyi sevmişti ve bir tohumun büyüme ve meyve verme evresinde gösterilen özeni sürenin kısalığına değişmedi. Arkadaşları insanlara yardım eden uzaylılardan, meleklerden esasında kendimizin tanrı olduğundan söz etti lakin o, bu kavramların da toplu şuurun etkisiyle sınırlayıcı olabileceğini düşünüp, yaşadıklarına isim koymadı. Kişisel senaryosunu büyük oranda iç dünyasının belirlediğini yine aynı arkadaşlarının sayesinde kavramış, yaşamın yasalarını keşfetme yolculuğuna böylece çıkabilmişti fakat şimdi kendi özgün yolunda yürümeyi tercih ediyordu. Zamanla kütüphanesinden mantık, felsefe ve şiir dışındaki kitaplarının çoğunu da eledi. Bir yılı aşkın devam eden bu konu, yaşamının olay örgüsünü dönüştürerek çok farklı ve hayranlık uyandırıcı safhalara taşımaya başladı. Onu yakından tanıyanlar dahi hayatındaki güzel gelişmelerin bazılarını 'yok artık! bu kadarı da ancak rüyada olur!' diyerek karşılıyorlar. Alev şimdilerde bu süreçten öğrendiklerini dinlemek isteyenlerle ve çevresiyle paylaşıyor. Adını koymadan, bir fikir aşılamaya çalışmadan, olduğu gibi...