Enerji müptelası dünyamızda son yüz yılda yaşadığımız tüm savaşların tek sebebi emperyal güçlerin hidrokarbon savaşıdır; kömür, petrol ve son olarak doğalgaz.

Kömüre ulaşma ve kömürü ele geçirmeyle başlayan ilk savaşlar yerini önce petrole ulaşıp ele geçirmeye ve sonrasında da petrolle birlikte doğalgaza hükmetmeye evrildi. Petrolün boru hattıyla taşınabilmesinin icadı; savaş stratejilerini sadece kaynağa ulaşma ya da kaynağı kontrol etmeyle sınırlamayıp aynı zamanda iletim hatlarının arz güvenliğini kontrol ya da tehdit edebilmeye dönüştürdü.  


Petrolün ilk yıllarında kuyulardan çıkan ve zararlı / işe yaramaz olarak nitelendirilip bertaraf edilen doğalgazın saklanıp depolanabilmesi ve sonrasında petrol olmayan yerlerde de bulunduğunun keşfedilmesi ve hatta onun da boru hattıyla transferinin sağlanabilmesi… İşi bir adım öteye taşıdı. 


Dünya enerji piyasasında petrol (buna ABD diyelim) ile doğalgazın (buna da Rusya) fiyat rekabeti ve bunların arz güvenliğinin tehdidi her ikisi için de ekonomik anlamda hayati önem taşıyor. 


Dünyanın her neresinde bir savaşa tanıklık ederseniz edin; oranın toprak üstü coğrafyasına, demografik yapısına, milliyetçilik ya da inanç sistemlerine, şu ya da bu özelliklerine takılıp kalmayın. Bunlar size izlettirilen bahanelerdir. Açın interneti… O bölgenin toprak altına bakın, mutlaka ya hidrokarbon vardır ya da onu ileten / iletmesi planlanan bir hat !   


İşte öncesinde Irak, şimdiyse Suriye’yi parçalayan da bu oldu. Toprağının altındaki hidrokarbon ve toprağının altından geçirilmesi planlanan iletim hatları. Yüz yılın belasından Suriye’de nasibini aldı. 


Peki ne oldu da birden bire hem ABD hem de Rusya, Suriye’den çekip gittiler ya da gitmiş gibi yaptılar ? Bir numaralı sebep… Şundan nerdeyse 10 yıl öncesine kadar doğalgaz fukarası olan ABD’nin artık doğalgaz ihracatçısı konumuna gelmesi ve dünya doğalgaz  piyasasında aktör olmasıdır. Bunu kendi geliştirdikleri olağan üstü bir teknolojiyle yaptılar. Doğalgaz sadece yer altı denizleri şeklinde değil aynı zamanda kaya katmanlardaki kayaçlar arasına sıkışmış durumda da bulunuyor, buna kaya gazı ya da şeyl gaz deniyor. 


İşte ABD bu şeyl gazı, yer altına basınçlı özel bir sulu solüsyon pompalayarak çıkarmayı başardı ve bu teknolojiyi inanılmaz bir hızla geliştirdi. Kendi topraklarında dünyanın en zengin şeyl gaz rezervlerinden birine sahip olduğu için son dönemde ithalatçı pozisyonundan çıkıp önemli ihracatçılar arasına katıldı. Bu da ABD’nin Suriye’de enerji hatlarını tehdit etmek için şimdilik daha fazla para ve enerji harcamasını ortadan kaldırdı (şimdilik kelimesinin altı çizilidir).


Şimdilik zaten parçalanmış ve kolay kolay toparlanamayacak bir Suriye’ye daha fazla harcama yapmaya gerek kalmamıştır. İsrail gibi gözü dönmüş bir maşaya destek vermek yeterli ve daha etkilidir. 


ABD bunu yaparken meydanı Rusya’ya bırakacak değildir elbet. Ukrayna’ya ciddi para harcayıp ekonomisini bozmuş olan Rusya için de Suriye’de daha fazla harcama yapmak gereksizdir. İkisinin bir arka kapı anlaşması yapmış olması muhtemeldir; Suriye’den  çekilmeye karşılık Ukrayna’nın bir parçası. Böylelikle ikisi de hem maliyetleri kısacak, hem istediklerini alacak hem de çekilmiş gibi yapacaklardır. Şimdilik…


Peki bizi ilgilendiren kısma; yani Suriye’deki durumun bizim için tehdit mi fırsat mı olduğu kısmına gelirsek… Bunun için öncelikle gelin Suriye’nin geçmişine şöyle kısaca bir bakalım.   


640 yılında Emevi Hanedanlığı tarafından fethedildi, İmparatorluğun başkenti Şam'a taşındı. Şam halkı başkent olmayı büyük sevgi gösterileriyle kutladı. 


750 yılında Emevi Hanedanının Abbasiler tarafından devrilmesiyle Suriye Abbasi Hanedanlığına geçti. Şam halkı Abbasileri sevgi gösterileriyle karşıladı. 


887 yılında Mısır kökenli Tolunoğulları Suriye'yi Abbasilerden aldı ve daha sonra yerlerini önce Mısır kökenli İhşidiler ve daha sonra da Halep kökenli Hamdaniler aldı. Her seferinde Şam’da kutlamalar yapıldı.
1092 yılında Selçukluların Suriye’yi fethetmesi Şam’da törenlerle kutlandı. 
1104 yılında Suriye Selçuklularının zayıflamasıyla yerine Böriler Hânedânı kuruldu. Şam halkı sokakları Böriler diye inletti.  


1175 yılında Mısır'daki Eyyubi Hanedanı'nın kurucusu Kürt Selahaddin tarafından Suriye fethedildi. Şam coşkulu kutlamalara sahne oldu.  


1260'ta Suriye, Moğol Hülagu'nun eline geçti ancak Hülagu bir veraset anlaşmazlığıyla uğraşmak üzere Çin'e dönmek zorunda kaldı. Şam’da coşkulu kutlamalar yarıda kaldı.  


Birkaç ay sonra Memlükler Mısır'dan bir orduyla geldi ve Moğolları yendi. Memlük lideri Baybars, Şam'ı vilayet başkenti yaptı. Tekrar başkent olan Şam’da yarıda kalan kutlamalar kaldığı yerden daha büyük coşkuyla devam etti. 
1400 yılında Müslüman Türk Moğol fatihi Timurlenk, Halep'i yağmalayarak Suriye'yi istila etti Şam'ı ele geçirdi. Semerkant'a sürülen zanaatkârlar dışında kent sakinlerinin büyük kısmı katledildi. Şam’da hayatta kalanlar sevgi gösterilerinde bulundu. 


1507’de Timur hanedanının sona ermesiyle Memlükler tekrar geri döndü. Hasret içindeki Şam halkı sevgi gösterilerinde bulundu. 


1516 yılında Osmanlı İmparatorluğu, Mısır Memlük Sultanlığını ve itibarıyla Suriye'yi fethetti Mekke'ye hacca giden sayısız hacı adayının yolu üzerindeki Şam Müslümanlar için kutsal bir nitelik kazandı. Şam halkı bunu derin bir mutluluk ve coşkuyla kutladı.


1831'de Mısırlı İbrahim Paşa İmparatorluğa olan sadakatinden vazgeçerek Osmanlı Suriye’sini istila etti ve Şam'ı ele geçirdi. Üç yüz yıldır sevinemeyen Şam halkı sevinçten ne yapacağını şaşırdı.


Ancak 1840 yılına gelindiğinde Mısırlı İbrahim Paşa bölgeyi Osmanlılara geri teslim etmek zorunda kaldı. Söylemeye gerek yok… Şam’da son yılların en hararetli kutlamaları yapıldı.


1915 Birinci Dünya Savaşında Osmanlı İmparatorluğu yenilgiye uğradı bölgenin kontrolünü Britanya ve Fransa’ya kaptırdı. Kendilerine verilen “bağımsızlık sözü” oltasına atlayıp İngiliz, İtalyan ve Fransızlarla birlik olarak “halifeleri” Osmanlıya karşı savaşan Suriyeliler kazandıkları zaferden sonra çılgınca kutlamalar yaptılar.


Mart 1920’de Suriye, Lübnan ve Filistin kendilerine verilen sözün tutulacağını sanarak “Suriye Kongresini” toplayıp bağımsızlıklarını ilan ettiler. Şam’daki coşkulu bağımsızlık kutlamaları bir ay sürdü, çünkü…


Nisan 1920’de San Remo’da yapılan ve Sevr anlaşmasının son şekline karar verilen toplantıda İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan bir araya gelerek Suriye ve Lübnan’ın Fransa’ya, Filistin ile Irak’ın ise İngiltere’ye bırakılmasına karar verdiler. Tam olarak ne kutlayacağını bilemeyen Şam halkı şaşkınca kaldığı yerden kutlamalara devam etti. 
Temmuz 1920’de Fransa bu kararı “taze bağımsız” Suriye’ye tebliğ eder ve teslim olması için ültimatom verir. Bu karara uymayan “bağımsız” Suriye, Fransa karşısında ordusunun tamamına yakınını yitirir…  Fransızlar ertesi gün kuşattıkları Şam’a halkın sevgi gösterileriyle girerler.


1946 yılında İkinci Dünya Savaşı sonunda Fransızlar Suriye’deki birliklerini tahliye edip ülkeyi manda sırasında kurulan (!) cumhuriyetçi bir hükûmetin eline bırakır. Şam’da özgürlük kutlamaları yine zirve yapar. 


1948'de Suriye kuvvetleri diğer Arap devletleriyle birlikte Filistin'i istila edip Yahudi yerleşimlerine saldırır. Saldırının amacı İsrail Devleti'nin kurulmasını engellemektir. Şam’da kahrolsun İsrail nidalarıyla coşkulu kutlamalar yapılır. 
1949'da Albay Hüsnü Zaim tarafından İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcından bu yana Arap dünyasındaki ilk askeri darbe olarak tanımlanan Suriye Darbesi gerçekleştirilir. Şam bu sefer yaşasın Zaim nidalarının yükseldiği coşkulu kutlamalar sahne olur. 


1954 Darbesi'yle Zaim devrilir ve parlamenter sistem yeniden kurulur. Şam halkı demokrasiye geçişi coşkuyla kutlar.
1958'de Suriye Devlet Başkanı Şükri el-Kuvvetli ve Mısır lideri Nasır, Mısır ve Suriye'nin birleşerek Birleşik Arap Cumhuriyeti'ni kurduklarını açıkladılar. Halk Şam’da sokaklara dökülür coşkun kutlamalar yapılır.
1961 bir grup Suriyeli Baasçı subay gizli bir Askeri Komite kurmaya karar verip gerçekleştirdikleri darbenin ardından Mısır ile olan birlikten Suriye’yi ayırır. Ne olduğuna akıl sır erdiremeyen Şam halkı bunu da coşkuyla kutlar.
1963'teki Baas Darbesi'yle Suriye’de iktidar ele geçirilir. Şam’da kutlamalar yapılır. 


1970'te Filistin’e (FKÖ) yardım için gönderilen Suriye güçleri geri çekilir. Ne işimiz var Filistin’de diyen Şam halkı sevinç gösterileri yapar. 


1970 Suriye Düzeltici Devrimi ile iktidar Hafız Esad'ın eline geçer. Şam halkının coşkulu kutlamalarında Yaşasın Esad nidaları yeri göğü inletir.


1991 Suriye, tüm dünyayı şaşırtacak önemli bir dönüş yaparak Saddam Hüseyin'e karşı ABD liderliğindeki Körfez Savaşı'na katılır. Şam’daki kutlamalarda Saddam protesto edilir. 


2000 yılında Hafız Esad ölür, oğlu Beşşar Esad rakipsiz girdiği bir seçimde devlet başkanı seçilir. 30 yıllık baba Esad zulmünden usanan ve oğul Esad’ın reform yapacağını sanan Şam halkı bahar rüzgarları esercesine kutlama yapar.
Ama… 24 yıllık oğul Esad iktidarı Suriye’ye tarihinin en büyük baskıcı yıllarını yaşatır. Zulüm ve ölüm Suriye’de yaşamın tek gerçek ve karanlık yüzü olur. 


Aralık 2024'te muhalif güçler başkent Şam'ı ele geçirip Beşşar Esad hükümetini devirerek Esad ailesinin ülkedeki 53 yıllık zorbalığına son verir. İsrail’in başkenti Telaviv ile Şam’da ve Türkiye’nin bütün il ve ilçelerinde coşkulu kutlamalar yapılır. 


Hazindir ama… Burası son 1400 yılda defalarca kez istila edilmiş, kıyıma uğramış, kadim dilini kaybetmiş, tarihinde köklenememiş, demografisi defalarca değiştirilmiş, darbe üstüne darbe yaşamış, 7 düvelin birbiriyle haşrolduğu, milli duygu birliği kuramamış bir halkın kapladığı coğrafyadır. 


Burası insanların meşrebine, milliyetine ve mezhebine göre birbirinden kalın çizgilerle ve düşmanca hırslarla ayrıldığı ve pastanın zaten bu gerçeklerle çoktan pay edildiği bir coğrafyadır. 


Buradan fırsat beklemek yerine bela gelmemesine çalışmak gerekir. Buradan fırsat değil, çıksa çıksa şimdilik bizim bildik çakma milliyetçilere palavradan iç siyaset malzemesi çıkar.

Erden ÜÇÜNCÜOĞLU