Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu andan, Ankara’nın kalbine gömülmesine kadar geçen zamanı Atatürk Araştırmacısı Ahmet Gürel kaleme aldı.

Atatürk, 10 Kasım 1938 Perşembe sabahı saat 9'u 5 geçe, İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda vefat etti. Atatürk’ün ölümünün ardından Dolmabahçe Sarayının çatısında bulunan Cumhurbaşkanlığı sancağı yarıya indirildi. İçişleri Bakanlığı, hükümetin resmi vefat duyurusunu ve doktorların raporunu yayınlamayı beklemeden bayrakların yarıya indirilmesi için genelge yayınlar ve Milli Savunma Bakanlığı da askeri birliklere de aynı içerikte bir genelge gönderir. Ardından saat 11.25’ten itibaren bütün bayraklar milli matem sembolü olarak yarıya indirilirken, bayrakların yarıya indirildiğini fark eden halk, Atatürk’ün öldüğünü anlamışlardır. Atatürk’ün vefatı, “müdavim tabipler” Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, Prof. Dr. Mim Kemal Öke ve Dr. Nihad Reşad Belger ile “müşavir tabipler” Prof. Dr. Akil Muhtar Özden, Prof. Dr. Hayrullah Diker, Prof. Dr. Süreyya H. Serter, Dr. Kamil Berk ve Dr. Abrayava Marmaralı tarafından yazılan şu raporla tespit edilmiştir;

“Reisicumhur Atatürk’ün umumi hallerindeki vehamet dün gece saat 24’de neşir edilen tebliğden sonra her an artarak bu gün, 10 İkinciteşrin 1938 Perşembe sabahı saat dokuzu beş geçe Büyük Şefimiz derin koma içinde terk-i hayat etmişlerdir. 10 İkinciteşrin (Kasım) 1938.”

Ankara Radyosu öğle yayınında ölüm haberini, tüm Türkiye’ye ağlayan bir spikerin sesinden duyurmuştur. Ayrıca radyo ölüm haberini, Almanca, Arapça, Bulgarca, Farsça, Fransızca, Hırvatça, İngilizce, İtalyanca, Macarca, Rusça, Sırpça ve Yunanca olmak üzere 11 ayrı dilde dünyaya duyurmuştur. Akşam gazetesinin aktardığına göre, Atatürk’ün ölümünün ardından İstanbul’daki tüm sinemalar, tiyatrolar kapılarına kapalı olduklarını belirten ilanlar asmışlardır.

10 KASIM 1938’DE TÜRKİYE’DE BULUNAN PROFESÖR WOLFRAM EBERHARD GÜNLÜĞÜNE O ACIYI ŞU ŞEKİLDE YAZMIŞTIR;

“Dün öğleden sonra on iki buçuğa doğru Atatürk’ün öldüğünü bildiren haber her yerde işitiliyordu. Muazzam bir şok yaratılmıştı. Ve sessizlik her tarafı kaplamıştı. Çocukların yanı sıra, yetişkin erkekler ve kadınlar ağlıyordu. Keder çok yaygındı ve böyle bir şey başka hiçbir ülkede görülmemişti.”

Lord Kinross ise, o gün İstanbul’un acı bir sessizliğe gömüldüğünü belirterek tabloyu şöyle betimlemektedir; “Çocuklar başlarındaki fiyonkları, kurdeleleri çıkardılar. Sokaklarda kadınlar ağlaşıyor, Atatürk’ün siyah tüllere bürünmüş resimleri önünde dua ediyorlardı.” Bu derin, çarpıcı ve samimi üzüntü tüm cenaze töreni boyunca gözlenmektedir.

13 KASIM 1938 GÜNÜ ÖĞLEDEN SONRA BAKANLAR KURULU CUMHURBAŞKANI İNÖNÜ’NÜN EVINDE BIR KEZ DAHA TOPLANDI.

Bakanlar kurulu toplantısında; “Atatürk’ün cenazesinin kendisine layık bir Anıtkabir yapılıncaya kadar Etnografya Müzesinde kalması” kararlaştırılır. Böylelikle Bakanlar Kurulu, Atatürk için bir Anıtkabir yapılmasına karar verir ve Etnografya Müzesi’ni, “geçici kabir” yeri olarak belirlenmiştir.

ATATÜRK’Ü KİM MUMYALADI?

Atatürk’ün naaşı, Prof. Lütfi Aksu tarafından mumyalandı. Daha sonra, kız kardeşi Makbule Atadan, yüksek rütbeli hükûmet yetkilileri ve memurları ve diğer nüfuzlu kişiler saygılarını sunmak için belirli zamanlarda gelirken vücudu dinlenmeye alındı.Atatürk'ün naaşı, ceviz ağacından çinko kaplı maun bir tabutun içine konmuştur. Bayraklı tabut, 16 Kasım’da sarayın kabul salonuna bir katafalk üzerine yerleştirildi.

DOLMABAHÇE SARAYI’NDA HAZIRLIK

Bruno Taut tarafından tasarlanan katafalkın her iki yanında, Kemalist ideolojininaltı sütununu simgeleyen üç yüksek meşale ile çevrilmiştir. Atatürk'ün naaşı, 19 Kasım’a kadar, Dolmabahçe Sarayı Merasim Salonunda Atatürk’ün katafalkının belirlenen protokol sıralamasına göre üç gün boyunca ziyarete açık tutulmuştur.

19 Kasım günü, Dolmabahçe Sarayı’ndan başlayarak, 21 Kasım günü Ankara’da yapılacak törene dair ayrıntılar aktarılıyordu. Cenazede tabutu, top arabasına bindirip, indirecek 12 generalin ismi bile belirlenmişti. Genelgede ayrıca Cenaze alayına Birinci Ordu Müfettişi Fahrettin Altay’ın komuta edeceği duyuruluyordu.

CENAZE TÖRENİ

19 Kasım sabahı yerel saatle 08.10’da İslam Tetkikleri Enstitüsü Müdürü Ord. Prof. Mehmed Şerafeddin Yaltkaya tarafından Türkçe olarak cenaze namazı kılınmış ve dini tören sırasında fotoğraf çekilmesine izin verilmemiştir. Cenaze namazına kendisine yakın kişiler, bazı generaller, din görevlileri, saray görevlileri ve on beş yıl Atatürk'ün yanında görev yapan, Hafız Binbaşı Yaşar Okur katılmıştır.

ATATÜRK’ÜN NAAŞININ, BAŞKENTE GÖTÜRÜLMESİ

19 Kasım 1938 günü sabah saat 08.30’da Cenaze, Dolmabahçe Sarayı’ndan alınmış ve İstanbulluların saygı duruşuyla, Atatürk; İstanbul’a, İstanbullular; Atatürk’e veda etmiştir. Naaş, önce Zafer Muhribine, sonra da Şanlı Yavuz Zırhlısına bindirilmiş ve İzmit’e varmıştır. 20 Kasım 1938 günü, Ankara’da başta Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Meclis Başkanı Abdülhalik Renda, Başbakan Celal Bayar, hükûmet bakanları olmak üzere devlet erkânı tarafından karşılanan naaş, TBMM önünde hazırlanan katafalka konulmuştur.

İçişleri Bakanlığı gönderdiği genelgede; gömme töreninin 21 Kasım 1938 günü Ankara’da yapılacağını, tören ile ilgili ayrıntıların daha sonra iletileceğini, vilayetlerin yapacağı hazırlıkları bildirdi.

Bakanlık, her vilayetten, belediyeden, partiden ve halktan belirlenecek birer kişiden oluşacak üç kişilik bir heyeti 21 Kasım’da düzenlenecek törene göndermelerini, heyetin frak ya da takım elbise giymesini istiyordu.

21 Kasım 1938 günü yabancı devletlerden gelenlerin temsilcilerin de katıldığı bir cenaze töreni geçişinden sonra, Türk askeri, sivil erkan ve de Ankaralılar, onun önünde saygı geçişi yaparlar. Aynı günün akşamı Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Atatürk üzerine bir radyo konuşması yaptı.

ATATÜRK, ETNOGRAFYA MÜZESİNDEKİ GEÇİCİ KABRİNDE

21 Kasım’ı 22 Kasım’a bağlayan gece Atatürk büstü ve heykeli olan kasaba ve şehirlerde büstün veya heykelin çevresinde altı oku temsilen altı meşale yakılmasını, 21 Kasım günü saat 16.00’da tüm şehirlerde tören yapılması için hazırlık yapılması isteniyordu. 21 Kasım 1938 günü, Atatürk’ün naaşı Etnografya Müzesi’nde; geçici kabiri olan katafalkta tam 15 yıl kaldıktan sonra, 10 Kasım 1953 günü Anıtkabir’e nakledilmiştir.

ANITKABİR YERİNİN BELİRLENMESİ

Yapılan bu uzun çalışmalar sonucunda, anıtkabir yeri olarak Ankara’nın hâkim bir yerinde bulunan “Rasattepe” (şimdiki Anıttepe) belirlendi. Hükümet 01 Mart 1941 tarihinde inşaat için milletlerarası bir proje yarışması açtı. Yarışmaya Türk ve yabancı 49 proje katıldı. Milletlerarası jüri, bu eserlerden Alman, Türk ve İtalyan mimarlara ait 3 projeyi ödüle layık buldu. Hükümet yarışma şartnamesine uygun olarak, bu projelerden Türk Profesör Emin Onat ve Doçent Orhan Arda’ya ait olan projeyi seçerek, uygulatmaya karar verdi. 09 Ekim 1944 tarihinde inşaata başlandı. Anıtkabir, Türk tarihini, özellikle Kurtuluş Savaşı’nı, Atatürk’ün büyüklüğünü, Onun asker, inkılâpçı ve devlet adamı yönlerini temsil edecekti.

Dokuz yıllık bir inşaat döneminden sonra Anıtkabir 1953 yılının ortalarına doğru tamamlandı. 10 Kasım 1953 tarihinde yapılacak büyük bir devlet töreni ile Etnografya Müzesi’ndeki “muvakkat -geçici- kabir”den alınarak; Anıtkabir’deki “ebedi istirahatgâhı”na tevdi edilmesine karar verildi.

Bundan sonra “Aziz Atatürk’ün Naaşının Ebedi İstirahatgâhına Tevdii İçin 10 / 11 / 1953 Salı Günü Yapılacak Nakil Törenine Ait Program” başlığı ile resmî program hazırlandı. Bu programın birinci maddesine göre, “4 Kasım 1953 Cuma günü saat 10’da Aziz Atatürk’ün Etnografya Müzesi’ndeki geçici kabrinin açılması”, ikinci maddesinde de “tabutun geçici kabirden çıkarılması” nakil gününe kadar “subay ve yüksek öğrenim öğrencileri tarafından ihtiram nöbeti” tutulacağı karara bağlanıyordu. Yine bu programda, vilayetlerden getirilen topraklar ve gönderilen çelenklerin durumu, törene iştirak edecek teşekküller, geçici kabirde bulunacak zevat, tabutun Etnografya’dan alınışı, kortejin güzergâhı, yürüyüş sırası, uçak filolarının durumu, Anıtkabir’deki yerleşme, Cumhurbaşkanı’nın buradaki nutku, gömme işleminde bulunacak zevat, ziyaretin nasıl yapılacağı, törene katılacak resmî zevatın kıyafetinin nasıl olacağı gibi hususlar bulunuyordu. Yine bu programa göre, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, “Atatürk’ün hayatta bulunan yakın arkadaşları ile zamanında hükümete iştirak eylemiş vekiller için protokolde yer ayrılmasını” istemiştir.

GEÇİCİ KABRİNDEN ÇIKARILAN ATATÜRK’ÜN TABUTU, HAZIRLANAN KATAFALKA KONULUŞU

Gül ağacından yapılmış olan tabutun üzerine 1938’de örtülen ve tabutla birlikte geçici kabre indirilen, burada 15 yıl beklediği için yer yer yıprandığı gözlenen Türk bayrağı da değiştirildi. Bu defa Kız Teknik Öğretmen Okulu’nun otuz öğrencisi tarafından tamamen atlas kumaş üzerine simlerle işlenerek elde yapılan yeni bir Türk bayrağı, Dernek Başkanı Türkân Yaylalı ve arkadaşları tarafından tabutun üzerine özenle örtüldü. Katafalk çiçeklerle donatıldı. Program ve talimatnamede öngörüldüğü gibi, subaylar ve yüksek öğrenim öğrencilerinden oluşan gruplar tarafından tutulan “gençlik nöbeti”ne başlandı. Çizelgesi Y. Güngör Özden tarafından yapılan ve saat 18.00’de başlayan nöbet, 100 erkek ve 40 kız öğrenci tarafından dörder kişilik gruplar halinde tutuldu. Nöbet ertesi günü generallere teslim edildi.

ATATÜRK’ÜN NAAŞININ TAHNİTİNİN ÇÖZÜLMESİ

9 Kasım 1953 Pazartesi sabahı Prof. Dr. Kâmile Mutlu ve yardımcılarından başka, yukarıda sözü edilen komite üyeleri, yüksek rütbeli subaylardan ibaret bir askerî şeref kıt’ası ve nihayet tabutun açılışında yardımcı olmak üzere Yüksek Teknik Öğretmen Okulundan 10 öğretmen Ata’nın kabrinde toplanmışlardı.

Kısa bir saygı duruşundan sonra ve Prof. Mutlu’nun bir işareti ile yardımcı öğretmenler evvela vidalarını sökerek gül ağacından yapılmış tabutu açmışlardır. Kapak kalkınca ortaya çıkan kurşun tabutun da lehimleri üç kenardan sökülünce içinde naaşın bulunduğu ve hâlâ ıslak olan ince talaş tozu görülüyor ve ortalığı tahnit için kullanılan solüsyonun kokusu sarıyor. Talaş tozları da naaşın ayakucuna doğru toplanınca kahverengi bir muşamba ile sarılı naaş tamamen ortaya çıkıyor. Muşamba açılıp, vücudu örten parafinli sargılar, yüzünü örten ıslak pamuk kaldırılınca Atanın müheykel yüzü görülüyor. Hâlâ 15 yıl önce Dolmabahçe Sarayı’ndaki yatağında uyur gibi. Sadece uzun kaşlarından bir tutam sol göz kapağı üstüne düşmüş. Ne bir bozulma ne de bir kokuşma vardı. Bu, tahniti yapan ve o yıllarda rahmete kavuşmuş olan Prof. Dr. Lütfi Aksu için büyük bir başarıydı.

10 Kasım 1953 Salı günü sabah, “Benim nâçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır.” diyen ve mutad dinî törenle, toprağa verilecek olan Atatürk’ün naaşı ceviz ağacından yapılan bir tahta tabuta nakledilirken bir gün önce yapılan geçici tahnit işleminin bozulması gerçekleştirilecekti. Fakat o gün yüksek bir ateşle yatağa düşen Prof. Dr. Kâmile Mutlu gelmediğinden bütün bu işlemler Doç. Dr. Cahit Özen’in nezaretinde yapıldı.

ANITKABİR’E DOĞRU

Bu arada, Anıtkabir’de tören ve defin için hazırlıklar son güne kadar devam etti. 09.05’te saygı duruşu ile başlayan Anıtkabir’e nakil törenine Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, İsmet İnönü, TBMM Başkanı Şükrü Saraçoğlu ve Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan başta olmak üzere; bütün mülkî ve askerî erkân ile kalabalık bir halk topluluğu katıldı. Tören Komutanı Tümgeneral Mithat Akçakoca idi. Atatürk’ün İstiklal Madalyası, Tuğamiral Şerafettin Karapınar tarafından taşınıyordu. Top arabasına konulan Mustafa Kemal’in naaşını 1953 mezunu Harbiyeliler çekiyorlardı. Arabanın önünde 90, arkasında 46 Harbiyeli vardı. Harp Okulu Alay Sancağı ve flaması bandonun arkasında yürüyen Harp Okulu Alayı’nın önünde gidiyordu. Kortej, Opera, Ulus, TBMM, Gar, Tandoğan Meydanı güzergâhını takiben Anıtkabir’e ulaştı. Kortejin uzunluğu 1.5 kilometreyi buluyordu. Bir ucu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ulaştığı sırada, öteki ucu Opera Meydanı’ndaydı. Aslanlı Yol’un başında top arabasından alınan Tabut, askerlerin omzunda 262 metre uzunluğundaki Aslanlı Yolu geçerek Mozole önünde hazırlanan katafalka getirildi. Saatler 12.42’yi gösteriyordu. Saat 12.55’te Cumhurbaşkanı Celal Bayar katafalkın arkasında hazırlanmış olan mikrofonların başına geçerek. çok duygulu bir konuşma yaptı.

“Büyük Türk Milleti,

Atatürk, tam 15 yıl önce bugün, hayata gözlerini kapamıştı.

O gün, bütün Türk milleti gözyaşı dökmüş, insaniyet âlemi elemimize iştirak etmişti. Çünkü Türk milleti büyük bir evladını, beşeriyet, insanlık idealine hadim en kuvvetli bir rüknünü kaybetmişti. Şimdi, şu anda, maneviyatını ruhlarımızda mukaddes bir varlık halinde yaşattığımız Kemal Atatürk’ün ‘fani vücudunu’ ebedi metfenine, ‘Anıt-Kabir’ adını verdiğimiz buraya, tevdi etme için toplanmış bulunuyoruz.” diyerek başlayan Millî Mücadele’nin Galip Hocası, onun üstün vasıflarını anlattıktan sonra sözlerini Atatürk’e hitap ederek şu şekilde tamamladı:

“Atatürk! Sen bizdendin. Seni halife yapmak, padişah yapmak isteyenler oldu, iltifat etmedin. Milli irade yolunu seçtin. Hayat ve şahsiyetini milletinin hizmetine vakfettin. Türk’ün gıpta ettiği, taziz ettiği, övdüğü ve övündüğü vasıflara maliktin, bütün bu meziyetlerinle Türk’ün ta kendisiydin.

Şimdi seni, kurtardığın vatanın her köşesinden gönderilen mukaddes topraklara veriyoruz.

Bil ki: Hakiki yerin, daima inandığın ve bağlandığın Türk Milletinin, minnet dolu sinesidir.

Nur içinde yat!”

ATATÜRK, VATAN TOPRAĞINDA

Cumhurbaşkanı’nın konuşması bitince, sadece protokole mensup zevat Mozole’den içeri girerek sağ taraftaki merdivenlerden aşağı kata indiler ve galerili koridoru takiben sola dönerek Mezar Odası’na geldiler, mezarın etrafına dizildiler. Tabutun getirilmesini beklemeye başladılar. Komutanları Üsteğmen Cemal Tezgörücü’nün komutasında, Muhafız Alayı’ndan 12 Mehmetçik, Ata’nın tabutunu omuzlarına alarak Mozole’ye girdiler. Devlet erkânının tersi istikamete, sola döndüler, alt katta yer alan mezar odasına inmek için sık dönüşlü merdiven başına geldiler. Daha önce çam ağaçlarından merdivene yapılmış bulunan kızakların üzerine tabutu özenle koydular. İpler kullanılarak alt kat galerili koridora indirildi. Burada tekrar omuzlara alınan tabutla birlikte koridor geçilerek sağa dönüldü, biraz daha ilerlenerek Mezar Odası’na gelindi. Tabut kapıdan içeri sokulup, odanın sağ iç kenarına doğu-batı istikametinde yere konuldu. Gül ağacından yapılmış bulunan dış tabutun üzerinde örtülü bulunan atlas bayrak görevli subay ve erler tarafından özenle toplandı. Etnografya’da çıkarıldıktan sonra tamir edilerek yenilenmiş bulunan Gül ağacı tabutun vidaları sökülerek kapağı açıldı. Bu büyük tabutun içinde esas naaşın bulunduğu ceviz ağacından yapılmış koyu renkli, bayrağa sarılı tabut göründü. Bu tabutun üzerindeki bayrak da özenle toplandı. Tabut alınarak, daha önce vatan toprakları ile hazırlanmış bulunan mezara başı batı, ayak kısmı doğuya gelecek şekilde indirildi. Saatler 13.30’u gösteriyordu. Gömme işi ile meşgul olan Diyanet İşleri Başkanlığı temsilcisi mezara girerek tabutun kapağını açtı. Kefenin boğulu olan baş tarafı çözüldü. Kefen aralandı, naaş hafif sağına çevrildi. Görevli şahıs dışarı çıktı. Sıra toprak atılmasına gelmişti. Portatif küreğin gelmesi için biraz beklendi. Önce Cumhurbaşkanı Celal Bayar, bir kürek anavatan toprağını, yukarıdan bakıldığında tabutun sol baş tarafına bıraktı. Sonra sırasıyla Meclis Başkanı Refik Koraltan, İsmet İnönü ve Başbakan Adnan Menderes toprak attılar. Üzüntüden yüzünün rengi solmuş olan İsmet Paşa, tabutun üzerine bir kürek toprağı zor bırakmıştır. Bu arada Prof. Fuat Köprülü, toprağı attıktan sonra fenalık geçirmiş, Eski Meclis Başkanı Abdülhalik Renda ise toprağı güçlükle atmıştır.

Yürümekte zorluk çeken Atatürk’ün Kız kardeşi Makbule hanım, Millî Eğitim Bakanı Rıfkı Salim Burçak’ın yardımıyla geldi. Ağlayarak, ağabeyinin mezarına toprak attı ve su serpti. O sıra görevli olarak bulunan öğrenci temsilcisi Yekta Güngör Özden koluna girerek çıkmasına yardımcı oldu.

Atatürk’ün naaşı, Mezar Odası’ndaki mezara, tamamen İslami ölçülere uygun olarak, dualarla “vatan toprağı”na defnedilmiştir. İzmir Suikastı üzerine kendisine geçmiş olsun dileklerini ileten Türk Milletine âdeta vasiyet gibi şu sözlerle teşekkür etmişti: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidâr kalacaktır!” Bir bakıma bu vasiyeti yerine getirilmiş oldu. Bütün vilayetler (toplam 105 yerden) ile Selanik’teki Atatürk’ün doğduğu evin bahçesinden, Kore’deki Türk şehitliğinden, Suriye’deki Süleyman Şah’ın Türbesinden ve Kıbrıs’tan getirilen ve harmanlanan vatan toprağı Büyük Atasını kucakladı. Yine aynı gün, Kore’de Türk Şehitliği’nde yapılan bir törenle, “Ata’nın kabrinden alınan toprak, Türk Sancağının altına konuldu.”

Ata’nın defin işleminin yapıldığı Mezar Odası, Mozole’nin birinci katında olan Şeref Holü’ndeki sembolik, yekpare mermerden lahit taşının tam altında bulunmaktadır. Oda, Selçuklu ve Osmanlı türbe mimarisi stilinde sekizgen planlı olup, pramidal külahlı tavanı geometrik motifli mozaiklerle süslenmiştir. Zemin ve duvarlar; siyah, beyaz ve kırmızı mermerlerle kaplanmıştır. Mezar Odası’nın ortasında batı-doğu yönünde kırmızı mermerden bir sanduka yer almaktadır. Mermer sandukanın çevresine, karıştırılarak Ata’nın naaşının defnedildiği vatan topraklarının örnekleri pirinç vazolar içine yerleştirilerek dizilmiştir. Şu anda bütün vilayetlerin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye’nin bağımsızlığını tanıdığı ilk Türk Cumhuriyeti olan kardeş Azerbaycan Cumhuriyeti’nin toprakları bu vazolarda yer almaktadır. Mezar Odası’nın Kapısının tam karşısındaki pencereden Ankara Kalesi’nde dalgalanan Türk Bayrağı görülebilmektedir. Anıtkabir Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi’ni gezen ziyaretçiler, Mezar Odası’nın önünden geçmekte ve içerideki hareketli kameranın görüntülerinden odanın içini izleyebilmektedirler.

Faydalandığım kaynak; Ali GÜLER, (5 Ağustos 2002 - 6 Ağustos 2004 tarihleri arasında Anıtkabir Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi Komutanlığı görevini yürüttü.)