Doğada kendi başına büyüyemeyen tek canlı insan…
İnanılmaz bir süreç sonunda adım adım gelişimini tamamlayan bir canlı olarak bakıma ve sevgiye ihtiyacı var.
Elbette gıdaya ve barınmaya da…
Ayakları üzerinde durmaya başlamasından anlamlı cümleler kurmaya kadar geçen süreç bile tam anlamıyla mucize…
Peki ne oluyor?
Sırf iktidarda kalabilmek için sevgisiz büyümüş bir politikacının verdiği emirle kafana bomba yağıyor.
Gazze’de yaşananlar insanın vahşi hayvan sıralamasında neden zirvede olduğunu kanıtlıyor…
HAMAS’ın cehennemin kapılarını ardına kadar açıp içinden çıkan zebaniler karşısında şaşırmadığı da kesin…
Kendi halkını göz göre göre ölüme sürüklemenin adı siyaset olamaz…
Toplumların çerçevesini siyaset çizerken bu çerçeveyi mantıklı bir şekilde şekillendirecek liderlere ihtiyaç var.
100. yıl mı?
Mustafa Kemal’in varlığı ve liderliğinin bizim toplumumuza çizdiği çerçeve olmasa bu toprakların nasıl bir cehenneme dönüşeceğini tahmin etmekte güçlük çekiyor insan.
100 yıl geçmiş üzerinden.
Cumhuriyeti kutlamanın şekil olarak nasıl yapılacağı konusunda herkesin düşüncesi hemen hemen aynı...
Türk bayraklarıyla donat, boşta olan sanatçıya konser ayarla, bu işi artık ekmek parası haline getirmiş biraz da medyatik olursa iyi olur tiplerle birkaç söyleşi, bir iki kokteyl, al sana 100.yılında cumhuriyet kutlaması…
Eksik olan bir şeyler var gibi…
O kadar basit değil…
100 yılda yaya geçitlerinde karşıdan karşıya nasıl geçilir diye öğrenememiş.
Toplu kullanılan merdivenlerde nerede yürünür diye hala bilmeyen,
Toplu ulaşımın basit görgü kurallarını bile kavrayamamış bir toplum var ortada…
Ahlaki çürümenin tek nedenini son 20 yıldaki iktidara yüklemenin gönül rahatlığıyla yolumuza devam ediyoruz etmesine de konu o kadar basit değil.
100’üncü yılında ipini kopartıp gelen sığınmacılarla 100 milyona çıkmış bir toplum var karşımızda…
Okullarda çocuklar aç edebiyatı yapmayı siyaset zannedenler, o çocukların kendi evlerinde de aç olduğunu hatırlamaları dileğiyle…
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı kutlu olsun…