Bir ramazan ayına daha girdik. Mübarek Ramazanın hayırlara vesile olmasını diliyorum. Oruçlarınızın, yaptığınız hayırların, fitre ve zekatlarının Allah katında kabul olmasını diliyorum. Hayırlı ramazanlar.

Farklı sebeplerden, hatta sebebi bile olmasa oruç tutmayanların, oruç tutanlara, oruç tutanların da tutmayanlara aynı şekilde anlayış göstermelerini, saygılı olmalarını tavsiye ediyorum ve temenni ediyorum.

Bizim ülkemizde maalesef insanlar öyle bir hale geldiler ki, herkes diğer tarafı ötekileştirdiği yetmezmiş gibi işi alaya hakarete kadar vardıranlar var.

Kimisi bunu çağdaşlık, modernlik, laiklik gibi terimleri bahane ederek inananların değerlerine, yaşam tarzlarına hatta ibadet şekillerine bile müdahale etmeyi kendileri için bir göre gibi sayıyorlar. Tahammülsüzlükleri öylesine had safhaya ulaşıyor ki, kişinin yaşam tarzına müdahalesi yetmezmiş gibi, bir de neye, nasıl inanması ve ibadetinin nasıl olması gerektiğini söyleyecek kadar ileri gidebiliyorlar. Diğer taraftan da kendisini, dindar sayıp diğer tarafı imansızlık ile nitelendirerek kişinin inanç ve yaşam tarzına müdahale edebiliyor.

Bu arada bir de bulunduğu sosyal çevrenin mahalle baskısı ile inancını yaşamaktan veya göstermekten çekinenler olduğu gibi tam tersi inançlıymış gibi görünen, giyinen, davrananlar da oluyor. Yani işin sonunda çoğu zaman her yerde bu toplumsal, sosyal psikolojik baskıların görünür veya açık etkilerine şahit oluyoruz. Genelde bu mahalle baskısının mütedeyyin insanların yoğun yaşadığı bölgelerde daha çok olabildiği algısı yaygındır. Halbuki, seküler düşünce ve yaşama sahip kişilerin de kendi özelinde dini değerlere önem veren ve dini gerekleri (çevresinden çekindiği için) gizliden yapanlarına tanık olunca bu mahalle baskısı tabirinin her iki taraf için de geçerli olabildiğini ve ne kadar ağır bir travma yarattığını gözlemledim.

O yüzden herkese Fatih Sultan Mehmet Han’ın şu meşhur nasihatini tavsiye ediyorum. Birine iyilik yapmak istiyorsan o kişiye “dinin ne, milliyetin ne, diye soracağına, aç mısın, tok musun diye sor” diye insanlık adına adeta yol gösteren güzel ahlakın, cömertliğin ve imanlı olmanın yolunu göstermiştir.

İşte ramazanın en güzel taraflarından biri de şu ki, kişiler hangi sosyal statü, sosyal çevre, kültür ve inanç kesiminden olursa olsun insanları ortak aidiyetlerde buluşturabiliyor. Bu durum günümüzde, eskiye rağmen biraz daha az yaşanır olsa da yine de toplumsal olarak insanları ortak paydalarda buluşturan bir kültür olmuştur. Hatta sosyal medya vesilesiyle dünyanın birçok yerinde ramazanın insanları ortak paydalarda buluşturduğunu görüyoruz. İşin en güzel sevimli olan taraflarından birkaçı da kurulan iftar sofralarına oturanlara “oruçlu musun, zengin misin, fakir misin, dinin, mezhebin nedir?” diye sorulmuyor ve sorulmamalı da.

İşte tam bu bağlamda önemine çok uzaklara gitmeden ramazanın, Türkiye toplumunda önemli sosyal ve kültürel etkilerinden başlıklar halinde bahsetmek isterim.

Bunlardan bazıları şu şekilde yaşanmaktadır;

1. Manevi Bağların Güçlenmesi: Gerek televizyonlarda gerek sosyal medyada gerekse birtakım STK’ların organize ettiği ramazan programları, toplumun manevi bağlarını güçlendirmelerine yardımcı olur.

Kur'an-ı Kerim'in güzel okunması yarışmaları ve tilavet programları, ilahi ve dini müziklerin yer aldığı programlar izleyicilerin manevi duygularını pekiştirir.

2. Toplumsal Dayanışma ve Yardımlaşma: Ramazan ayında düzenlenen programlar, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma ruhunu pekiştirir.

Yardım kampanyaları ve iftar sofraları gibi etkinlikler, ihtiyaç sahiplerine yardım eli uzatılmasını sağlar ve toplumun birbirine kenetlenmesine katkıda bulunur.

Bu etkinlikler, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma ruhunu pekiştirir.

3. Kültürel Mirasın Korunması: Geleneksel Ramazan programları, Türkiye'nin kültürel mirasının korunmasına ve gelecek nesillere aktarılmasına katkıda bulunur. Her ne kadar eskisi kadar yaygın olmasa da otantik, folklorik tarihi kıyafetler içinde yapılan kültürel etkinlikler, (Karagöz ve Hacivat gibi geleneksel gölge oyunları, meddah gösterileri ve ramazan davulcusu gibi etkinlikler) ramazan ayının coşkusunu artırır ve kültürel mirasın korunmasına katkıda bulunur.

4. Eğitim ve Bilgilendirme: Ramazan programları, izleyicilere dini bilgiler ve ahlaki değerler konusunda eğitim ve bilgilendirme sağlar. Özellikle ilahiyatçıların katıldığı programlar, izleyicilerin dini sorularına yanıt bulmalarına yardımcı olur. Dini sohbetler ve ibadetlerin önemine vurgu yapan programlar,  insanların dini bilgilerini artırmalarına ve ibadetlere olan bağlılıklarını pekiştirmelerine katkıda bulunur.

5. Aile Bağlarının Güçlenmesi: Ramazan programları, ailelerin birlikte vakit geçirmelerine ve iftar sofralarında bir araya gelmelerine katkıda bulunur.

Bu sayede aile bağları güçlenir ve aile içindeki iletişim artar.

Bu etkinlikler, ramazan ayının manevi ve sosyal anlamını derinleştirir ve toplumun bir araya gelmesi birbirlerine maddi, manevi katkıda bulunur.

Her ne kadar huzurumuzu kaçıracak olaylar ve kişiler olsa da biz ramazanın manevi atmosferine odaklanıp duygusal ve manevi hazzı yaşayandan olalım ve ramazanın tadını çıkaralım.

Yazımı bitirirken tekrardan ramazan ayınızı kutluyorum ve hayırlı, bereketli ramazanlar diliyorum. Nasip olursa da tekrarında buluşmak üzere selam ve saygılarımla...