Cumartesi günü kış yeniden ülkemize geldi. Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası tüm yurdu etkiledi. Keşan kar altında kaldı. Çiçekler açmaya başlamışken yağan kar, don olayına sebep olacak gibi gözüküyor. İzmir nispeten daha ılık ama üşüyoruz.
İzmir’de Cumartesi sabahına soğuk başladı. Yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyor, şimşekler çakıyor. Gök gürlüyor. Memo, yağmurun sesinden ürkmüş kucağıma koşuyor... Kıvrıldı... Yattı... Mırıldanmaya başladı bile... Tüli kahvaltımı hazırlayıp, işe çıktı. Ancak benim pek kahvaltı yapacak durumum yok gibi... Televizyonu açıyorum. Haberlerden sıkılıp, Netflix’e geçiyorum.
“Her Şey Yalan” dizisine takıldım. Gençler gerçek yüzlerini değil olmasını istedikleri yüzlerini gösteriyor. Yasaklı madde, başkaldırı, kavga... Ebeveynlerde kendi dünyalarında yaşam savaşı veriyor. Her grubun söyleyecek sözleri var ama içlerine atıyor. Demlenmesini bekliyorlar sanki... Oysa zaman akıp gidiyor. Çay demlemeye bile vakit yok! Diziye dalmışım zaman azalıyor. Yağmur durmuyor. Alsancak’ta Liman’a yanaşmam lazım. 14.00’de buluşacağız dostlarla... SÖZ DEMİ zamanı yaklaşıyor.
Diziyi durdurup mutfağa koşuyorum. Memo durur mu? O da peşimde... Süt, yumurta, peynir, domates, biber, salatalık, zeytin... “Bir iki zeytinin başınaydı doymamız” demiş “Kahvaltının mutlulukla alakası olmalı” diyen koca yürekli şairimiz Cemal Süreya... Apar topar, kahvaltı işini hallediyorum. Memo’nun mama kapınada kahvaltısını doldurup çıkıyorum. Günün modası rahat pantalon giysem ayıp mı olur acaba? Eşofman ile toplantıya mı gidilir? Ama benim tarzım bu, zaten toplantı sayılmaz dost meclisine katılıyorum. Aklıma çocukluktan kalma bir anı yapışıyor. Dedemlerin Fatih’de bulunan evinin salonunda, sobanın başında amcam ile Borsa oynarken (Monopolly deniyor günümüzde 80’li yıllarda onun Türk versiyonunun adı Borsa idi. Ve amcam ile oynamakta büyük keyifti.) kapı çalıyor. Komşu ziyareti... Amcam üstümüzü değiştirelim. Ev kıyafeti ile ayıp olur diyor. Ben üzerimdeki mavi eşofmanı çıkarıp, sarısını giymeye kalkınca gülmeye başlıyor. “Eşofman çıkartıp, eşofman mı giyilir oğlum?” İşte öyle de bir anım var. O zaman rahat pantolon modası henüz gelmemişti
SÖZ DEMİ YOLCUSU KALMASIN...
Söz Demi grubunun Nisan toplantısına gidiyorum. Gazeteci büyüğüm Atilla Köprülüoğlu’nun daveti ile katılıyorum. Her ayın ilk Cumartesi günü 14.00-18.30 arası toplanılıyor. Kimler yok ki şairler, yazarlar, müzisyenler, gazeteciler, avukatlar, oyuncular... Sözü olan herkes bir üyenin referansı ile katılıyor. İki ay önce davet almıştım ama gündemin yoğunluğundan katılamamıştım. Bugün ilk defa milli olacağız. İçimde bir kıpırtı var.
YAĞMUR ENGEL OLAMAZ!
Yağmur şiddetini daha da arttırdı. “Neyse şeker değiliz ya eriyelim” diyerek kendimi sokağa atıyorum. Balçova’dan metro, Konak’tan tramvay ile Alsancak yaparım diye düşünüyorum. Ata Caddesi'nin ortasından metroya inene kadar şemsiye altında ıslandık. Ama yola çıktık bir kere dönüş yok artık. Konak’ta inince bir şok. Tramvay çalışmıyor. Konak’tan ötesi yok. Fahrettin Altay’dan kalkıp Konak’tan dönüyormuş yuvasına... Haber merkezine söylüyorum. Haberini yapmışız teknik bir arıza nedeniyle seferler Konak’ta bitiyormuş. Yola çıkmadan SON MÜHÜR’e bakmak gerek... İzmir’in Başkanı Kurultay ile ilgilenirken tren aksamış. Mecburen metroya geri dönüyorum. Hilal’de iner İzban yaparım. Ya da Halkapınar sonra otobüs.... Yolları aşarak, demlenmeye gidiyorum. Bir ara Alsancak seferi iptal olmuştu diye düşünüyor ama Hilal’de iniyorum yine de... Korkarak güvenliğe soruyorum. “Alsancak’a gidiyor mu?” ,“evet” diyor şükür... 5 dakika sonra gelecekmiş. Planlandığı gibi geliyor. Kalabalık bir tren, zaten bir durak sonra ineceğiz.
KİTAP ARAYIŞI...
Grup üyelerinden Eşref Karadağ “Bir Çingene Masalı” kitabını imzalayacak. Bornova Sokak’tan Kıbrıs Şehitleri’ne geçip, Yakın Kitabevi’ne uğruyorum. Ancak kalmamış. Kırmızı Kedi’ye giderken Mahzun Ağabey ile selamlaşıyoruz. Onlarda Söz Demi ekibinden... Kırmızı Kedi’de de yok. Ver elini Penguen derken bir kere daha Mahzun Abim karşıma çıkıyor. Mahzun Ağabey var ama kitap yok. “Az önce aldınız ya!” diyor görevli... “Ben değilim” diyorum. “Pardon size çok benziyordu” derken bilgisayarda gözleri, demek gruptan bir daha almış kitaptan... Umutla bekliyorum. “Maalesef sizi benzettiğim kişi, son kitabı almış” Kitap yok satıyor anlaşılan, kitap ararken vakit geçiyor. 5 dakikam var. Neyse ki uzak değil!. Liman’ı bulup, gemiyi yanaştırıyoruz. Herkes masanın etrafında toplanmış bile iki kere selamlaştığım. Mehmet Mahzun Doğan, dostlar sofrasına oturmuştu bile...
GÜNEŞİN SOFRASINDAYIZ!
Tüm zorlukları aşarak ulaşarak, Esat Erçetingöz ile İbrahim Aktaş arasına oturdum. Bana benzettikleri kişinin İbrahim Aktaş olduğunu anlıyorum masada duran kitabı görünce... Penguen’den az önce aldığını söylüyor. Sağlık olsun!
Atilla Köprülüoğlu, Esat Erçetingöz, Durmuş Taşdemir, Eşref Karadağ, İbrahim Aktaş, Halil İbrahim Kösem, Hüseyin Mumcuoğlu, Hüseyin Ölmez, İlhan Soytürk, Mehmet Mahzun Doğan, Mustafa Sar, Muzaffer Narman, Oğuz Tümbaş, M Osman Akbaşak, Ramadan Gezginci, Salih Debreli, Sefa Taşkın, Selim Öztaş, Talat Aydilek, Av. Ulvi Puğ ile aynı masada olup, her konuda sohbet edebilmek çok güzeldi.
Ekibin kurucusu Osman Akbaşak beni ve ilk kez milli olanları tanıttı. Kendimi anlattım. En zor olan insanın kendini tanıtması... Gönül şiirlerle, şarkılarla kendimi anlatmamı istese de kısaca kendimden bahsettim. Ve "daima gülümseyin" diye bitirdim.
Kimi fıkra ile kimi de şiirlerle süsledi anı... Anılar denizinde yüzdük. Şarkılara eşlik ettik. Ben hazırlıksızdım. Bir daha ki buluşma için repertuarımı genişletmem lazım. Birkaç şarkı, şiir, fıkra hazırlamam gerek...
Mart ayında kayıplarımız oldu. Onları andık... Genç meslektaşım Güney Temiz, Okan Yüksel Hocamı andık, Onlar ile anılarımızı anlattık. Edip Akbayram 'ı, Volkan Konak'ı şarkıları ile selamladık. Milli Kütüphane Vakfı Başkanı Avukat Ulvi Puğ da aramızda olunca onun ve tüm avukatların "5 Nisan Avukatlar Günü"nü kutladık.
Emekli Cumhuriyet Savcısı günümüzün Ağrı -Patnos 1.Noteri Şair Durmuş Taşdemir "Mavisi Dağınık" ve “Beni Topla Anılardan” şiir kitaplarını imzalayarak hediye etti. Nasibime anıları toplamak düştü. İlk açtığım sayfada kısa bir şiir vardı. Aşkçekimi...
“Kalbin kırlangıçtı
Süzüldün denizin üstünde
Dolunaydın
Kapıldın aşk çekimine”
Bir rahatsızlık nedeni ile hastanede tedavi altına alınan Bahri Karaduman’a acil şifalar diledik.
Esat ağabeyim, baba dediği Okan Yüksel’i anlattı. 21 Mart'ta ki vedası ile bizi hüzne boğan üstat, İzmir 68'liler Birliği Başkanı Okan Yüksel'in adının, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nce bir caddeye verileceğini müjdeledi. Karşıyaka’da parkta çocuklar oynarken, büyüklerde Okan Yüksel Caddesi’nde arabalarını sürecek.
Atilla Köprülüoğlu, Okan Baba'nın koleksiyonundan kalan kitapları ve dergileri İzmir Milli Kütüphane'ye vereceğini, orada adına bir bölüm açılarak orada da adının yaşatılacağını belirtti.
Osman Güntaş da, Okan Baba’ya imzaladığı ilk üç şiir kitabının kendisine geri dönmesine çok mutlu oluyor. Atilla ağabey kitaplıktan almış ve Osman ağabeye sürpriz yapmış. Kendisinde bulunmayan kitaplarının dönmesinden mutlu hemen birkaç şiirini okuyor kitaptan Okan Babanın ruhuna...
GÜZ GÜLLERİ GİBİYİZ...
2000 yılında Hakan Taşıyan’ın yorumu ile dillere pelesenk olan ve yılın şarkısı seçilen “Güz Gülleri” şarkısının yaratıcısı Selim Öztaş da aramızda olunca hep birlikte şarkıyı söyledik.
“İnan ki ağlamadım hüzünlüyüm sadece gözlerimdeki yaşlar çığ gibi yağar böyle her gece... Güz gülleri gibiyim hiç bahar yaşamadım. Ya sevmeyi bilmedim yıllarca ya sevince geç kaldım...”
25 yıl geçse de hala eskimeyen sevilerek dinlenip, söylenen bir şarkı...
“Şimdi delicesine sevmek istesem bile sonbahar sisi çökmüş üstüme, sevincim buruk yine...”
Sonra Mahzun ağabey alıyor sazı eline... Edip Akbayram, Ruhi Su, Volkan Konak, Zülfü Livaneli türküleri söylendi. Beraber ve solo şarkılar söyledikçe keyfimiz arttı. Dostluklar pekişti. Yedik, içtik, eğlendik, öğrendik... İbrahim Aktaş önce şiir okuyor, sonra Mahzun'un sazına eşlik ediyor. "Odam kireç tutmuyor kumunu karmayınca, Sevda baştan gitmiyor sarılıp yatmayınca..."
Bergama'nın Efsane Başkanı Sefa Taşkın'ın kendi evinde yaptırdığı üzüm suyu ile demleniyoruz. Kadehler dostluğa ve kaybettiklerimize kalkıyor.
Bir dahaki buluşmamızı iple çekiyorum. 3 Mayıs'ta bu kez belki de Salihli Şiir İkindisi’nde buluşacağız. ilk Cumartesi günü olacakmış. Bu birlikteliğin oluşmasında büyük emek veren Osman Akbaşak’a ve tüm dostlara teşekkür ederek ayrılıyorum. Tramvay çalışmaya başlamış. Eve dönüşe geçebiliriz.
“DEM
Koyup geldiğim yerde yeşermiştir hüzünler
Dem tuttuğu gibi içimde” Durmuş Taşdemir Mayıs 2018 İzmir’de yazdığı şiirinde böyle demiş.
Yazıyı yazarken Bahri Karaduman ağabeyin taburcu olduğu haberi geliyor. Çok seviniyorum.
ROMANLARIN GÜNÜ...
Bugün 8 Nisan... Dünya Romanlar Günü... Hüzünlerini içine gömüp, yüzümüzü güldürmeye çalışan dostlara selam olsun.
BİR FİLM İZLEYELİM Mİ?
Akşam Dr. Emin Yeğinboy ile Sinekolik grubunun film gösteriminde “Ben Hala Buradayım” diyeceğiz. Bi’Nevi Sinema Günleri düzenleniyor. Yine 23 kişi film izleyip, sinema üzerine sohbet edeceğiz.
AÇIN RADYONUZUN SESİNİ...
Radyo Ege’de Melike Şahin söylüyor. Yılların eskitemediği bir şarkıya güç katmış... GÖNÜL... Balçova’dan İlknur, Ercan, Belinay istemiş.
“Bunca yıl herkesten kaçtım. En sonunda buldum sandım. Ansızın içimi açtım yapma dedim yaptın gönül... Gözleri senden uzaktı farkedilmez bir tuzaktı. Sana böylesi yasaktı yapma dedim yaptın gönül... ”
DAİMA GÜLÜMSEYİN!