“Nerede o eski bayramlar” diyenleri hayatınız boyunca çok duymuşsunuzdur. “Ah o eski günler her şey ne kadar da güzeldi”, “Pazar kahvaltılarımız çok meşhurdur”, “İftar sofralarımızı tadı bir başkaydı”, gibi ardı ardına gelecek yüzlerce sözcüğün bugünlerde anlamı daha da ağır basıyor. Bazen çalışmaya biraz ara verip kafamı dinleyip bir bardak kahve içmenin tadı bile bambaşkaymış. Her daim nerede o eski bayramlar sözü benim için de oldukça önemlidir. Onun için eski günleri yad ederken eşime, dostuma ve çocuklarımla beraber zamanın çok güzel geçmesi için elimden geleni yaparım. İlerde onlarda benimle ilgili anılarını yad ederken aynı heyecanı duysunlar isterim.
BÜTÜN DENGELER DEĞİŞTİ
Neden böyle başladım söze merak ediyorsunu? Bunu biliyorum. Bundan bir yıl önce Türkiye’de ‘Koronavirüs tespit edildi’ manşetlerinin üzerinden bir yıl geçti. Dünyanın diz çöktüğü, bütün dengelerin değiştiği, ezberlerin bozulduğu, yeni dünyanın kalbinde bulduk kendimizi. İlk birkaç günü hatırlıyor musunu? Neredeyse her yerde kolonya bitmiş, maskeler, eldivenler, hijyen malzemeleri karaborsaya düşmüştü. İlk hafta ellerini yıkamaktan ve dezenfektandan dolayı cildi tahriş olan onlarca insan. Ardından okullar kapandı, sonra restoranlar kapandı. Şehirler arası yolculuklar kısıtlandı. Birden baktık ki 65 yaş üstü ve 20 yaş altı kişilerin sokağa çıkması yasaklandı. Yasaklar arttıkça virüsü baskılamayı başardık.
SAĞLIK ÇALIŞANLARINI ALKIŞLADIK
Virüs baskılanacak gibi görünmüyordu yalnız o da kendince planları vardı. Sağlık sistemimiz çökmesin diye bizler de elimizden geleni yapıyor ve her gece sağlık çalışanlarını alkışlıyorduk. O günlerde o kadar çok dikkat ediyorduk ki kendimize hastalığın evimize gelmemesi için pazardan aldığımız poşetleri bile balkonda tutuyorduk bir gün. Hatta bütün pazardan gelenleri defalarca sudan geçiriyorduk. Son yüzyılın en temiz insanları haline gelmiştik ilk birkaç ay. Zaman geçtikçe hastalık bize bulaşmadıkça bir de baktık ki bütün alışkanlıklarımıza hızla geri dönüyoruz. Maskeler ağzımızdan çenemize, sonra kolumuza sürekli bir dolaşma halinde ama hep yanımızda. Sadece ceza yememek için maske takan insanların vurdum duymazlığına hepimiz isyan ediyoruz bunu da biliyorum.
Virüsü insan eliyle mi yaptılar bilmiyorum ama insan eliyle ve dikkatsizliğiyle bu kadar çok yayıldı sonucuna varabilirim. Burada sadece bizim insanımızı suçlamak doğru değil, bütün dünya için aynı şeyi söylemek mümkün. İnsanlar olağan hızıyla kendi normallerine devam ettikçe hastalıkta hızla yayılmaya devam etti. Normalleşme aslında koronovirüsün olmadığı bir dünyaya geri dönmek. Bunu sanırım herkes biliyordur.
SÜREKLİ YENİ YÖNTEMLER DENEDİK
Eskiye dair değil, bir yıl öncesindeki o hayatlarımızı özledik. Dışarda dolaşmayı, Pazar yürüyüşlerini, korkusuzca alışveriş yapmayı, işe giderken otobüse kafamızı dayayıp etrafı izlemeyi, arkadaşların doğum günü partilerini, düğünlerde oynamayı, restoranlarda uzun soluklu sohbetleri her şeyi çok özledik. Bana sorarsanız “Serdar sen en çok neyi özledin'” diye ben tokalaşmayı çok özledim derim. Çünkü ben çok severim tokalaşmayı, birinin elini sıkmak benim için iletişimin en önemli başlangıcıdır. Onun için tokalaşmayı çok özledim.
Bitti mi diye sorarsanız bitmedi tabi? Bizler yeni yöntemler aramayı hep denedik, uzaktan selamlaşmalar, elimizi yumruk yapıp birbirimize vurmalar, ayaklarla bile derdimize çare aradık. Pandemi bitince sanırım bu özlem de bitecek. Günler geçiyor, bugün ülkemizde koronavirüs çıkalı bir yıl oldu alışkanlıklarımız değişti, hayatımız hızla başka bir sürece evrildi. Hepimiz için maddi manevi zor günler geçti ve geçemeye de devam ediyor. Bugünler geçecek bunu biliyorum. Buna inanıyorum tüm kalbimle. Nerede o eski günler dediğimizde bugünlerin de o günlerin arasında yer alması dileğiyle.