Suat Çağlayan'ın kültür bakanlığı döneminde AKM'de düzenlenen bir programa katılmıştım. Şiir ağırlıklı bir kültür gecesiydi.
Hüseyin Yurttaş önümde, Şadan Gökovalı solumda oturuyordu.
Sahneye çıkan şairlerin şiirleriyle dolu dolu geçen o programda sahneye çıkan Şadan Gökovalı'nın uzunca bir şiiri ezbere okuması karşısında çok etkilenmiş, yanıma oturduğunda heyecanlanmış, kendimi frenleyememiş '' İşte şiir böyle okunur. '' demiştim.
Bugün olsa o sözü sarfetmem ama...
İlhan Selçuk çok güzel yazıyordu ama çok güzel konuştuğunu söyleyemem. Kendi şiirini ezbere okuyamayan şairler yok mudur, vardır elbette! Şiiri, kitaba bakarak/ elindeki kağıda bakarak okuyan şair yok mudur, vardır elbet!
O gece ben çok etkilenmiştim anlaşılan. Upuzun şiiri ezbere okuyan bir şairi ilk kez mi görüyordum kimbilir...
Coşkusundan etkilenmiş olmalıydım.
'' İşte şiir böyle okunur! '' demem , çok etkilenmişliğimdendi.
Elini sıkarken de öpeceğim gelmişti hatta.
Upuzun bir şiiri ezbere okuyor olması sadece o güne özgü değildi. Bildiğim, hep öyle okuyordu.
Şiir Adam'dı o. Şiire aşk derecesinde tutkulu/ coşku dolu bir adamdı.
Alsancak'ta, canım kardeşim / dişhekimi Avni Aydemir'e yolum düştüğünde evinin önünden geçerken başımı kaldırır, selam veresim gelirdi hep ona.
Son olarak 2019'un 31 Aralık'ında gitmiştim evine...
Önünde daktilosu, 9 Eylül'ün yazısını yazmaktaydı o gün.
'' Çalışkan Adam ne yazıyor''' dediğimde '' Günü gelince okursun! '' yanıtını almıştım.
O günlerde bir yazı göndermiştim kendisine. '' Bu, bir kitap olur. '' demişti. Dediği gibi oldu ve o kitabı sonraki günlerde teslim ettim kendisine.
Otururken yerinde duramıyor, kalkıp bir odaya gidiyor, elinde kitapla dönüyordu. '' Gördün mü bun? '' diyordu. Aradan on dakika geçince gene aynı hareket... Elindeki kitabın sayfasını çevirip okumamı istiyordu.
Çocuksu bir heyecan, çocuksu bir coşku...
Yanıbaşımızdaki kitaplığına uzanıp bir dergi çıkarıp gösteriyor, '' Sen bunu görmemişsindir. '' diyordu. Söyledikleri yanlış değildi. O kitaplar ve dergiler öyle eskiydi ki, gerçekten de görmemiştim hiç.
Altı çizili olan satırları özellikle gösteriyordu.
O gün daha başka bir şey yaptı. Odasına gidip elinde eski bir kitapla oturdu yanıma ve sayfalarını çevirdi, ' oku '' dedi.
Okudum. Güldü. Ben de... '' Yaa Şeyhoğlu ! '' dedi.
Okuduğum dizeler şöyleydi:
'' Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu satılmışım ben ''
Her karşılaşmamız ya da görüşmemizde zaten yapıyordu bunu.
Evindeki o kitap herhalde Faruk Nafiz Çamlıbel'in Han Duvarları'nın ilk baskısıydı.
Sanıyorum gösterdiği diğer kitaplar da hep ilk basım olmalıydı....
Şadan Gökovalı'yla o yılbaşı gününden 20 gün sonra sonra tekrar görüştük. Bu kez yanımızda Konak Belediye Başkanı, şairler, yazarlar, TGC yöneticileri, Atilla Sertel milletvekilimiz vardı.
O gün, adı yıllardır yaşadığı sokağa veriliyordu. ( 1394 Sokağa ) Prof. Dr. Şadan Gökovalı Sokağı açılışında nasıl da mutluydu.
Allah'tan ki yaşıyorken verilmişti adı. Bu konuda Konak Belediyesi'ni kutlamak gerek. Öldükten sonraya bırakmamışlardı bu işi.
Muğla Açık Hava Tiyatrosu'na, Akyaka'daki sanat ve kültür salonuna ,doğduğu Gökova'da bir caddeye adı verilmişti.
Ziyaretlerimden birinde de '' Ula Belediyesi ile görüş. '' demişti. Kütüphane için... Maalesef bunu gerçekleştiremedim. Oysa köşesinde bu konuya da değinmişti o günlerde.
Şadan Gökovalı ; Tokat'ın Cahit Külebi'si/ Anamur'un Abdülkadir Bulut'u, Erzincan'ın Cemal Süreya'sı, Foça- Kozbeyli'nin Hüseyin Yurttaş'ı gibi gelir bana.
Muğla'nın Gökova'sında doğdu ama hep İzmirli gibi gelir bize.
Üniversiteyi İzmir'de okumuş olması, 20 yaşındayken İzmir'de gazeteciliğe başlaması, TRT İzmir Radyosunda yapımcı ve eğitim yayınları müdürlüğü yapması ve Ege Üniversitesi, Çeşme Turizm Yüksek Okulu, DEÜ ve Yaşar Üniversitelerinde hocalık yapması nedeniyle olsa gerek...
Gururla, Mustafa Balbay'ın, Atilla Sertel'in ve Yılmaz Özdil'in hocası olduğunu söylemişti bir defasında.
Efes'i, Fethiye'yi ve Bergama'yı ondan iyi anlatan bir rehberin olmadığını biliyor muydunuz bilmem... İzmir turizmine en büyük hizmeti verenlerin başında gelen Şadan Hoca İzmirli'dir dersek bu abartı olmaz.
Turist rehberi Şadan Bey, Profesör Doktor Şadan Hoca, Gazeteci Şadan Gökovalı olarak bilinen Sayın Gökovalı, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın da manevi oğluydu.
Hatıra defterime yazdığı '' Kitap dostu Recai benim dostumdur.'' sözü, ondan aldığım en güzel armağan...
Bir de şunu yazmış defterime:
'' Homo sum humanı nihil / A me allienum pute ''
Muziplik yapıp yazının sonuna bir de şunu eklemiş: '' Dünyada dost yoktur diyen Aristoteles yine yanıldı. ''
İtiraf edeyim, ondan aldığım en güzel ödül bu.
Alsancak 1394 Sokak'taki Dostluk Apartmanı, bir dostu kaybetmenin acısıyla kıvranıyor olmalı...
Çok özleyeceğim Şiir Adam'ı !