Beynim 5 Mart sabahı kilolarca serotonin salgılıyor gibiydi.
Sabah her zaman olduğu gibi limonlu bir bardak su ve arkasından bir kaşık dolusu petekli balı mideye indirdikten ve bir şeyler atıştırdıktan sonra düştüm yollara…
İlk işim gazeteleri almak oldu.
Karşıyaka Belediyesi’nin zehir zemberek çalışanı Feruz’a merhaba dedikten sonra PTT’deydim. Nüket’e ve Gül‘ e yeni kitabımı kargolamak üzere… Çünkü her ikisi de sabırsızlıkla ‘ Basiret Ve Boğaziçi ’ni bekliyorlar.
Gişe memuru güleryüzlü Hasan Bey’le iki laf ettikten sonra Önder Kuyumculuk’ta mola verdim. Karşıyaka PTT deyince söyleyeceklerim var…
Burada kardeşim gibi, kayınçom gibi, amca çocuklarım gibi dört memur var. Kapıdan içeri girince ‘ Hoşgeldiniz hocam ‘ ya da ‘ Hoşgeldiniz Recai Bey ‘ dediklerinde yüreğim de beynim de serotonin tsunamisine uğruyor.
Bir gün eşimden rica etmiştim, mektubumu ya da kitaplarımı postaya vermesi için…
Şeyhoğlu adını görünce nasıl da yakın davranmışlar eşime…
‘’ Siz nerden tanıyorsunuz hocamız? Mı ne demişler hatta.
Gururlandım bu güzel PTT’ci kardeşlerimle…
Kanım kaynıyor dördüne de…
Hakkı Ülkü’nün emanetini göndermek üzere uğradığım Önder Kuyumculuk’tan çıktığımda doğruca İskele yakınındaki PTT’ye…
Matematikçi olmasına karşın 11 yıldan bu yana PTT çalışanı olarak yaşamını sürdüren Bora’yı ziyarete… Bora’nın da yüzü hep Ediz Hun gibi… Sempatik, güleryüzlü ve beyefendi.
Ve vapur… Karşıya geçeceğim…
Avram kardeşimin sesini özlemişim… Biraz sonra oğluyla görüşeceğim ya… Ona beni mutlu eden haberleri sıralıyorum… Kemal Nehrozoğlu’nun jestini, güzel sözlerini…
Sır değil ya…
Herkes bilsin; üç dostun bize yaptıklarını…
Avram, Öcal Uluç ve Kemal Nehrozoğlu…
Üçünden de kitap istemem, istemiyorum.
Çünkü istememe gerek kalmıyor, onlar veriyorlar.
Bürosundayken Avram, ya dolaptan üç beş kitap alıp uzatır, ‘’ Okudun mu bunlar? ‘’ der, ya da ‘’ Eve gel, 50, 60 kitap vereyim. ‘’ Ama her defasında da yapar bunu…
Toplu olarak verdikleri de, kütüphanelerimiz raflarında …
Avram’ın kütüphanelerimize olan desteğini unutamam.
Öcal Uluç ona keza…
İki üç yıl önce evine kahve içmeye gittiğimde iki saatim geçmişti kitapların arasında. Onları kolilerken…
O bir başka sevgilisidir kitapların…
Desteğini nasıl unuturum canım abimin'
Kahkahalarını, bilge sözlerini, derin kültürünü ve bana kardeşçe bakan o gözlerini…
Kemal Bey ise, kütüphaneciliğimize başından bu yana omuz verenlerden…
Anlat anlat bitirilemez bir portre…
Ona bir yanlış yaparım diye ödüm kopuyor. Güvenini sarsarım düşüncesiyle ağzımdan çıkan her sözü ölçüp tartıyorum, ondan sonra konuşuyorum. Onun sesini duymak bile dinlendiriyor beni. Benim ‘ aslan abim’ o !
Hadi şımarıklık yapayım biraz... En iyi okurlarımdan…
Doğrularımı alkışlayan, yanlış yaptığımda da kibarca uyaran, hatta kulağımı çeken…
Onunla olan hukukumu gözden geçirince ortak noktalarımızın da çok olduğunu görüyorum.
Asil ruhlu denir ya… Kemal Nehrozoğlu işte öyle biri. Bu konuda minik bir örnek vereyim isterseniz… Kendisi Muğla Valisi… Oğlu, Muğla Anadolu Lisesi’ne yeni kayıt olduğunda sınıf öğretmeni , babasının adını ve işini soruyor.
Oğlunun yanıtı ne mi oluyor: ‘’ Kemal efendim. Valilikte çalışıyor.’’
Sayın Nehrozoğlu, Ahmet Necdet Sezer’in gözünde ve gönlünde ‘ devlet adamı ‘ olduğu için İzmir Valiliğinden Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine isteniyor. O da evet deyip gidiyor.
Sayın Sezer’in görevi bittiğinde de ‘’ Biz Ahmet Bey’le göreve geldik. Ahmet Bey’le birlikte de görevimiz bitti. ‘’ şeklinde tavır koyup görevini bırakan bir bürokrat…
Çevremize şöyle bir bakalım… Kaç örneği var diye…
Genel Sekreterlikten ayrıldıktan sonra hiç adını duydunuz mu'
Basında, çocuklarıyla ilgili bir konuda adının geçtiğine tanık oldunuz mu hiç'
*
Bergama CHP’de açtığımız kütüphaneye ne de güzel kitaplar gönderdi bir göreceksiniz…
Son jesti ise mutluluktan uçurdu beni!
Onu daha sonra söyleyeceğim.
Avram’la olan bu doğrultudaki konuşmamızdan sonra David’le görüştük. Telaviv Üniversitesi’ni kazanan kızını tebrik ettikten sonra biraz da uyanıklık yapıp arızalı telefonumla ilgili bilgiler edindim kendisinden. Dereden tepeden muhabbetle güzel bir yarım saat geçirdik.
İş yaşamındaki başarısının gizini de öğrenmiş oldum bu arada.
Ondaki ticari ruh biraz da dedesindenmiş meğerse…
İşhanının çay ocağına bakan Ekrem Bey’le olan muhabbetimiz ise şiir güzelliğindeydi. Londra’da yaşayan oğlunun başarılarını duyunca ben de gururlandım doğrusu. Okuduğu kitapları söyleyince hayran oldum Ekrem Beye.. Diyalektik Materyalizm, Turan Dursun ve İlhan Arsel’in kitapları ve daha niceleri… Öyle güzel şeyler öğrendim ki Ekrem kardeşten, sormayın…
En yakın zamanda ona bir kitapla geri döneceğim.
Sırada, Birgül Hanım vardı. 108 yıllık Yavuz Kitabevi’nin sahibi Birgül Kitapçı…
Soyadlarını Atatürk’ün verdiği bir güzel insan onlar… Kardeşleri ve kendisi…
İstanbul Beyefendisi denir ya… Birgül Hanım da bir İzmir Han’fendisi !
Onunla ne güzel konulara girdik. Küçükyalı’da oturmuş meğerse. Hamam Sokağın köşesinde, karakolun yanında… Ne tesadüf!
Kolejde okuduğum yıllarda benim de iki yılım geçmişti 848 Nolu Kıbrıslı Apartmanı’nda… Melodi Pastanesi’nin üstünde oturan rahmetli Muzaffer amcamlardaydım ben o günlerde…
Birgül Hanım, İzmir çukurunda bana el veren güzel insanlardan… Hangi kitabım çıksa hemen vitrinine koyar. Şaka maka, önünden binlerce insanın geçtiği bir yer burası… Kemeraltı’na yolu düşen, Tibaş İşhanı’nın önünden geçen herkes vitrinde benim kitaplarımı görüyor.
Bir de ‘’ Recai Şeyhoğlu’nun yeni çıkan kitapları ‘’ diye tanıtılıyor üstelik…
Doğrusu çok gururumu okşuyor onun bu jesti.
Kemeraltı’na her indiğimde ziyaret ettiğim büyüklerimdendir Birgül Hanım…
Onu ilk gören eminim, Birgül Hanım’ın saraylarda büyüdüğünü düşünecektir. Konuşması, duruşuyla bir başkadır. Sözünü de kimseden esirgemez bir tabiatı olduğunu söylemeliyim.
Bir başka asil ruhlu İzmirli’dir o.
Kitabım, Yavuz Kitabevi’ne geldi ya… Kemal Bey’i arayıp müjdeyi vermezsem olmaz. Sevincime ortak olduğu sesinden nasıl da belli…
Sıra geldi güzel yolculuğa…
Vapurla Konak’tan Karşıyaka’ya geçişe…
Sahne almışçasına akordeonuyla bize şarkılar söyleyen müzisyenin şarkısını mırıldanıyorum ben de…
Arada bir gözüm İzmir’in güzel insanlarında… ‘’ Ne güzel kızlarımız var. ‘’ diyesim geliyor kendi kendime… Güzel olana bakmak insanın doğasında var galiba…
Bu arada Emin Çölaşan’ı ve Yılmaz Özdil’i de bitiriyorum. Emin Çölaşan’a destek olduğuma dair bir ileti gönderiyorum ona… Malum bir konu nedeniyle…
Doğruca tekrar İskele PTT’ye… Bora Bey’e söylemeyi unuttuklarımı söylüyorum.
Bu arada Mehmet Atilla, Mehmet Zaman Saçlıoğlu’nun kitaplarını da kargoya veriyorum. Çantamdaki kalabalık nedeniyle unutuverdiğim o kitaplarımı…
O iki Mehmet, gözümde/ gönlümde başka iki Mehmet!
Yazdıklarını okuyun, bana hak vereceksiniz. İki koca yürek!
Bir şiir kafede kitapların arasında laf olsun diye çay içiyorum. Derdim, bir çaylık omuz vermek…
1712 Sokak’taki antikacıda onbeş dakika mola… Neler var neler yok, yeni neler gelmiş onlara bakıyorum. Tekrar Karşıyaka Belediyesi’ne, sevgili Feruz’la kahve içeye…
Bu delikanlı, Karşıyaka’nın altın kaplama delikanlısı… Çalışkanlıkta bir numara!
İzin bile kullanmıyor. Hayatı, Karşıyaka’nın güzelliklerine ve yeni yeni projelere adanmış bir genç!
Herkesin tanıması gerek bu aslan delikanlıyı.
Bu arada kültür müdürü Şebnem Hanım’ı arıyorum. Mutluluk dolu sesi geliyor kulağıma … Hatta mutlululuğunu görüyor gibiyim. Öyle güzel geliyor ki sesi… ‘’ Bir an önce eve gidesim, dinlenesim var. Günüm dolu dolu geçti.’’ diyor.
Açacağımız kütüphaneyle ilgili bilgiler versem mi acaba…
Boşver diyorum. Yüzyüze gelince konuşuruz nasıl olsa…
Eve dönünce CHP İl Başkanına bir ileti gönderiyorum.
10 dakika sonra sevindirici haber: ‘’ Merhaba Recai Bey. Pazartesi günü saat 12.30 uygun m? ‘’
Kanadım yok ama uçmaktayım. Önerim kabul görmüş.
Sevincimi paylaşmalıyım canım abimle: ‘’ Kemal Bey merhaba! Pazartesi günü CHP İl Başkanıyla kitabımı birlikte imzalayıp Boğaziçi Üniversitesi Profesörlerinden Binnaz Toprak’a göndereceğiz. Yanınızdayız, diyeceğiz.’’
Ardından bir başka güzel insanla konuşuyoruz.
CHP İzmir Milletvekili Kani Beko ile…
Uzun lafın kısası… Onunla da önümüzdeki hafta içinde ‘ Basiret Ve Boğaziçi ‘ ni bir başka Boğaziçi Üniversitesi Profesörüne imzalayıp göndereceğiz. Boğaziçi Destanını yazan öğrenci ve hocaları mercek altına aldığım kitabımın Türkiye’de bir İLK olduğunu dillendireceğiz o gün.
Adına ne dersiniz bilmem… İzmirli Milletvekili ile öğretmen Recai Şeyhoğlu’ndan Boğaziçi Öğrencilerine ve hocalarına bin selam olsun!
‘ Basiret ve Boğaziçi ‘ nden Boğaziçi’ne selam !
Artık ne derseniz…
Bu arada ‘ Aslan Asker ‘ Hasan Zeki Sungur’u ihmal etmişim. Güya onunla da buluşacaktık. Kitabımı verecektim. 67 yılda tanıdığım en güzel insanlardan biri kim diye soran olursa hemen adını vereceğim isimlerden biri o !
Alaşehir’in 13 köy okuluna kendi olanakları ve dostlarıyla birlikte kütüphane kurmuş biri .
Kitap kulüplerinin müdavimlerinden… Dara düşen kim olursa olsun yardımına koşan bir gönüllü. Bayraklı’da depremin tahribatından zarar görenlere koşan bir aktivist… Bir gözlemci… Okuduklarını ve gördüklerini yazan, onları yıl sonunda ciltletip kitap şeklinde dostlarına armağan eden bir kitapsever… Mavişehir Mahallesi Muhtarlığının Kitaplık Kolu Başkanı…
Rasime- Recai Şeyhoğlu Kütüphaneler Zinciri’ne verdiği destekle gönüllerimizde taht kurmuş bir arkadaş… İyi ki Fikret Gür ağabeyim tanıştırmış beni onunla…
Hatta kızıyorum Fikret ağabeyime, ‘’neden daha önce beni tanıştırmadın" diye...
Fikret ağabeyim kim derseniz… O da eşi bulunmaz bir öğretmen. Bakanlık başmüfettişlerinden… 1966’da Salihli İstiklal Sokak’taki maçlarımızda takım arkadaşım… Canım ağabeyim !
İnsan soyunun güzellerinden …
Geçtiğimiz günlerde; 19 Şubat 2016’da Latife Hanım Köşkü Bahçesinde açtığımız Mehmet Atilla Kitaplığı’nın Kültür Müdürümüz Şebnem Güncü öncülüğünde bu kez kafe içinde yeniden düzenlenmesi kararı alındığında bizler henüz bir şey istemeden hemen harekete geçmiş ve anında Atatürk ve İzmir- Karşıyaka Kitapları standı oluşturuvermişti bize. Yanında getirdiği 150 civarında kitap ve iki arkadaşıyla…
Latife Hanım Çalışma Grubu’nun öznelerinden…
Ben nasıl unuturum onu'
Serotoninli 5 Mart yüzünden…
Neyse ki telafi edeceğiz 6 Mart’ta…
*
Yatağa ve yastığa merhaba saatim geldiğinde günümü şimşek hızıyla bir değerlendireyim dediğimde Sofya günlerim geldi gözümün önüne…
4 yıl önce bir sabah vaktinde Sofya’ya ulaşmıştım.
Konaklayacağım adrese varır varmaz kahvaltımı yapıp hemen sokağa fırlamış, gecenin geç saatlerine kadar Sofya kazan ben kepçe dolaşmıştım. Sanki elimden alacaklarmışçasına acele acele …
Sofya’daki 5 Mart’ım öyle renkli geçmişti ki sonra ‘ Sofya- Üsküp Günlüğü ‘ diye de kitaplaştırdım hatta. 4 günlük Sofya maceramı unutmam olası değil…
*
5 Mart 2021 sabahı evden çıkarken 2017’nin 5 Mart’ını unutmuş değildim.
Ama kendi kendime konuşuyordum, ‘’ Bugün günüm çok güzel geçecek.’’
Öyle de oldu zaten.