Eski Borlu, Köprübaşı, Demirci, Gördes ve Salihli havalisinde dolanırken hiç Recai olmadım. Hep ‘’ Şiri Bey’in torunu’’ bilindim.
Dedemi öyle güzel anlatırlardı ki, doğrusu çok gururlanırdım onunla. İyi, güzel işler yaptığımda ‘’ Eee, Şiri Bey’in torunu ne de olsa…’’ derlerdi.
Dayımın Gediz’in sularında kaybolup gitmesi onu perişan etti ve hemen arkasından o da 1961’de sonsuzluğa göçtü.
Babam 2006’da, annem 2025’te hakk’a yürüdü.
Bir günden bir güne olsun, onlar için tek kötü sözcük işitmedim.
Kuvvacı olan babamın babası galiba biraz sertmiş. Doğduğum toprakta o da saygıyla anılırdı hep.
*
Ben de bir iş yaparken, konuşurken, yazarken hep geleceği düşünüyorum. Yakınlarım, ileride benimle ilgili tek kötü söz işitmesinler istiyorum. Yalan söylemek, birini kandırmak gibi kötülüklere mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyorum.
Çok kişiyle bir araya geliyorum. O kişilerden ne öğrendiğim ya da ne verdiğim konusu benim için çok önemlidir. Boş boş çene çalmak istemem bir araya geldiklerimle. Dağ başındaki bir köyde kahvecilik yapan Ali’den, Selman’dan, herhangi bir muhtardan, ezcacıdan, bakkaldan, belediye meclis üyesinden, herhangi bir başkandan, bir gazeteciden, kütüphane görevlisinden, şoförden, garsondan… hep bir şeyler öğrenmek isterim. Biraz da öğretmek…
Kütüphane açarken başkanların partisine takılmıyorum örneğin. Herkesten alabileceğim bir şeyler olduğu gibi benim de onlara vereceklerim olduğunu bildiğimden olsa gerek.
Bunun için AKP’li Başkanla, MHP’li Başkanla, CHP’li Başkanla kütüphaneler açtığımız gibi, hemşeri derneğinde ( Şanlıurfalılar Derneği/ Balçova), camide ( Yayakent/ Çarşı Camisi- KINIK), semt merkezlerinde ve kahvelerde de kütüphaneler açtık.
Kimileri bir kütüphane bile açamazken biz bugüne kadar dile kolay 62 kütüphane açmışız.
İdeolojimizden ödün verdiğimiz yok ama bizim dışımızdakileri de görmezden gelmiyoruz. İşin sırrı galiba burada.
Her adım atışımda annemi, kızımı, damadımı, yakın çevremi düşünüyorum. Daha başka… Merhaba dediğim herkesi… Veli Lök’ü, Kemal Nehrozoğlu’nu, Yekta Güngör Özden’i, Öcal Uluç’u, Fahir Işıksız’ı, Ardahan Totuk’u, Avram Ventura’yı, Mehmet Atilla’yı, Feyza Hepçilingirler’i, Alev Coşkun’u, Saygı Öztürk’ü… Kısaca, bana/ bize güvenen herkesi!
Onların güvenini sarsmak, benim için ölümden beter!
*
Avram Ventura, bana hep bir şeyleri öğretenlerden…
Cenazelere gönderilen çelenkle, düğüne/ nişana gönderilen çiçek sepetleri arasındaki farkı ondan öğrendiğimde ne kadar da mutlu olmuştum! Çünkü öğrenmek, beni hep mutlu etmiştir. Cenazeye gönderilen çelenkle düğün ya da nişan gibi törenlere gönderilen çiçekleri ben hep çelenk olarak biliyordum. Oysa cenazeye gönderilene çelenk, diğerlerine ise çiçek sepeti demek gerekiyor(muş)
Dile kolay, her gün ortalama 200 sayfa okuyan bir şair- yazar o!
Dilbilimci, Türkolog değil ama her gün ülkemin ve dünyanın en seçkin şair ve yazarları okuduğundan doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebilen bir edebiyat adamı.
Zaman zaman da tanıştığım gün bayram ettiğim, kısa süre sonra da sonlandırdığım ilişkilerim yok değil! Bu, genellikle siyasi çevrelerde başıma geliyor. Gördüğü eğitim, babası ya da annesinin kimliği nedeniyle kucaklayıveresim gelen kişilerin yarattığı düş kırıklıkları yaşamıyor değilim. Bunu da beynimin ‘ tecrübe ’ odasına yerleştiriyorum. Arada bir anımsamak adına…
İlişkilerde kulak ardı etmediğim bir çift söz Sadi Şirazi’den :
‘’ İki şey hayatımızı karartır: Susacakken konuşmak, konuşacakken susmak.’’
Buna ne denli dikkat ediyorum bilemiyorum ama doğrusu bu ya, titizleniyorum. Haksız yere, suçsuz yere içeri alınan gençler ya da siyasilere tanık olundukça susulur mu hiç?
Söz deyince, beni en çok etkileyenlerinden örnek vereyim isterseniz.
Picasso’nun; İspanya İç Savaşı sırasında Nazi Almanya’sının 26 Nisan 1937’de Guernica kentine atılan 28 bombanın etkisini/ bombanın yarattığı yıkımı yansıtan ‘ Guernica ‘ tablosunu inceleyen gözü kanlı savaş kışkırtıcısı bir general sorar:’’ Bu resmi siz mi yaptınız?’’
Picasso’nun generali dilsiz kılacak yanıtı şöyledir: ‘’ Hayır, siz yaptınız! ‘’
*
Özdemir Asaf, bilindiği gibi ‘ R ‘ leri söyleyemiyor.
Bir gün matbaadan çıkıp Karaköy’e gitmek için bindiği taksinin şoförü, kendisine sorar: ‘’ Neğeye biğadeğ?’’
Asaf, ince ruhlu bir adam. ‘’ Eminönü ‘’ der.
Eminönü’nde iner ve Karaköy’e kadar yürür.
*
Tabii ki sözden söze fark var.
Ülkenin birinde, adamın biri hükümete sövmüş de sövmüş. Polis, yakalayıp yargıcın karşısına çıkarmış küfürbaz adamı. Adam, yargılanırken’’ Evet efendim, ben sövdüm ama Bolivya Hükümeti’ne sövdüm.’’ demiş.
Yargıç, polise kızmış: ‘’ Bu adamı sanık diye neden çıkardın karşıma! Bak, başka hükümete sövmüş.’’
Polis, ‘’ Sayın yargıcım, ben 20 yıllık polis komiseriyim. Hangi hükümete sövüleceğini iyi bilirim.’’
*
Balıkçıda taze balık almak isteyen Temel, önüne konulan balığa bakıp duruyormuş. Bu durumu merak eden balıkçı Temel’e neden öyle baktığını sorunca; ‘’ Şimdilik balıkla konuşuyorum.’’ demiş. Balıkçı alay etmiş ve sormuş: ‘’ Yaa, ne dedin balığa? ‘’
‘’ Ona üç gün önce denize düşürdüğüm ayakkabımı gördün mü?’’
‘’ O ne dedi peki?’’
‘’ Nasıl bilebilirim ki, ben bir ay önce çıktım denizden! ‘’
*
Volkan Konak’ın sahnede hayatını kaybetmesinin ardından ‘’ Sahnede gebermiş! ‘’ diye mesaj paylaşan densiz/ saygısız ve sevimsiz Çatalca Müftüsü Ahmet Mehmetalioğlu’nun sosyal medyada ‘ Sex!!s ‘ adlı bir topluluğa ve borsayla ilgili bir gruba üye olduğu ortaya çıkmış.
‘’ Din adamları ezen sınıfın asalağıdır.’’ sözü Çatalca Müftüsü ve benzerleri için söylenmiş olmalı… Nedense, böylesi müftü, cüppeli ve cüppesiz takımı bana hep ‘’ Dinini tilkiden öğrenirsen tavuk çalmayı sevap zannedersin.’’ sözünü anımsatıyor.
Müftünün sözlerine en güzel yanıt Çatalca Belediyesi’nden geldi.
Belediye Meclisi, müftülüğün bulunduğu sokağın adını ‘ Volkan Konak Sokağı ‘ olarak değiştirdi.
Ali Erbaş, Çatalca Müftüsü ve sosyal medyanın iki kilo sakallı şovmenleri gözümün önüne gelince hep İlber Ortaylı’yı anımsıyorum. Şu sözleriyle: ‘’ Hz. Hüseyin’in mübarek başı kesilip camiye atıldığında cami cemaati tepki göstermedi. Çünkü Yezid, karınlarını doyuruyordu. Bilmem anlatabildim mi?’’
Ezen sınıfın asalakları ya…
Çok iyi anladık Sayın Ortaylı, teşekkür ederiz.
Sayın Ortaylı’dan esinlenerek şu bilgiyi paylaşmayı farz biliyorum.
Yargıtay Başsavcılığı’nca tutulan kayıtlara göre ( 2025 / Ocak ):
101 yıllık CHP’nin üye sayısı:1 milyon 531 bin 944
24 yıllık AKP’nin üye sayısı ise 11 milyon 135 bin 306
AKP’deki üyelik patlamasının nedeni iş bulma garantisi olmasın sakın?
Diyesi geliyor insanın.
AKP’ye üyelik için kayıt parası: 1 TL. Aylık ödenti de 1 TL.
CHP’de ise aylık 120 TL ile 6 bin TL arasında değişiyor.
Bu arada II. Katerina’nın şu sözleri de anımsanmaya değer: ‘’ İnsanlara karınlarını doyurmak için ekmek, avunmak için de DİN verin. Halk, sizin olsun! ‘’
Sahi…Diyanet İşleri Başkanı ve Cumhuriyet Savcıları, Volkan Konak’ın vefatı üzerinden kin ve nefret yayarak toplumu bölmeye kalkışan Çatalca Müftüsü hakkında yasal işlem başlatacak mı?
*
Cumhurbaşkanının kareasından biri olan Hakan Fidan, Türkiye’nin ana muhalefet partisi liderine ‘’ Haddini bil! ‘’ demiş. Devlet terbiyesi almış biri, benim bildiğim haddini bilir ve böyle sivri bir dil kullanmaz. Cumhuriyet tarihi boyunca da olmadı böyle bir şey.
Konuşurken kullandığı sözün ne anlama geldiğini düşünmeden konuşuyor olmalı RTEsever Fidan.
*
Çok kişi, Fransa Başbakanı Bayrou’nun şu sözlerinin ne anlama geldiğini ve kimler için söylenmiş olabileceğini düşünüyor mudur dersiniz?
‘’ Birçok kıtada bazıları; insan hakları, hukukun üstünlüğü ve uluslararası demokratik anlayışın geçmişte kalması gerektiğine karar vermiş görünüyor. Özgürlüğün olmadığı bir ahlaksızlık enternasyonali yaratılmak isteniyor.’’
Alkışlıyorum Sayın Bayrou’yu.
*
Önümüzdeki günlerde İzmir’de kitap fuarı açılacak ya… Bu kez Gaziemir’de değil de Kültürpark’ta yapılacak ya…
Sosyal medyada Sayın Nuran Bozdere şöyle yazmış: ‘’ Biz yazarlara, içinde çok iyi oldu. Kültürparkta olması.’’
Sayın Bozdere’nin kullandığı sözlerde hiç düzeltme yapmadım. Olduğu gibi yazdım.
Anlaşılıyor ki Nuran Hanım yazar! Sözleri için yorum yapmayı gereksiz buluyorum. Size bırakıyorum yorumu.
*
Siyasi terbiye deyince…
Bu konuda tartışılmaz üstünlüğü olan kişiler var. Onları şimdilik es geçelim ve Cumhurbaşkanının başdanışmanlarından Oktay Saral’ın Mine Kırıkkanat için yazdıklarına bakalım:
‘’Bana bak Mine Kafasıkırık!
Hiçbir eser üretemeyen, taş üstüne taş koymayan, kent lokantası, süt dağıtıcılığı ve ne idüğü belirsiz heykeller dışında bir projesi olmayan CHP’li belediyelere oy veren seçmene kültürsüz ve cahil tanımlaması yapılır. Bunu o kırık kafana iyi sok meymenetsiz kadın!’’
Sevmedikleri için ananı da al git, alçak, sapık, şerefsiz, insan müsveddesi, namussuz, haysiyetsiz, pislik, tezek, çöplük, nebbaş, haşhaşi, morg bekçisi, vatan haini, zürriyetsiz vs. diyen RTE’ye ne kadar da benzemeye çalışmış sayın başdanışman.
Adımız gibi eminiz ki, RTE’nin diğer sözlerine de katılıyordur; ‘’ Demokrasi bizim için amaç değil, araçtır- Demokrasi bir tramvaydır, istediğimiz durağa gelince ineriz- İki ayyaşın çıkardığı yasa- Türkiye’nin Taliban inancıyla ters bir yanı yoktur) gibi…
Akşam sabah ezan, Allah, bayrak, din, kardeşlik, namaz diyen birine o kötü sözcükler yakışıyor mu sizce?
*
Yıllar önce Bedii Faik, doğruları dillendirip hükümeti kızdırıyor.
Hükümet edenler de sık sık ona ’’Yazdıklarınızı okumuyoruz, gazeteni de bundan böyle sadece tuvalette kullanacağız.’’ diye yanıt veriyorlar.
Bedii Faik bu!
Yanıtı şöyle oluyor: ‘’Aman aynen devam edin. Bu sayede gün gelir, kıçınız başınızdan akıllı olur.’’
*
Bu örneklerden elbet bir sonuç çıkarabiliriz ama en güzelini Konfüçyüs söylemiş:
‘’ İyi insan; güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceklerini söyleyendir.’’
*
AKP’nin Türkiye’yi ne duruma getirdiğini masum/genç ve güzel bir genç kız şöyle kanıtlıyor sorduğu soruyla:’’ Cennette alışveriş yapabiliyor muyuz?’’
Başka bir konu…
Yıllar önce Yeşilyurt’ta tanık olmuştum buna.
Her gün simsiyah sakallı ve cüppeli – sarıklı biri dolaşırdı ortalıkta. O günlerde bir demokrasi rüzgârı esmiş, o sakallı da ortadan yok olmuştu. Birisi, Limontepe’de berberde görmüş, sakallarını kestirirken…
Sosyal medyada gördüğüm bir paylaşım o Aczmendi kılıklıyı anımsattı bana.
Paylaşım şöyleydi:
‘’ Berbere sordum, durumlar nasıl diye… ‘’ Bunlar gidici abi! ‘’ dedi.
‘’ Çok emin konuştun, nerden biliyorsun?’’
‘’ Kestiğim badem bıyıklardan! ‘’
Bu berber paylaşımı bana çok inandırıcı geldi.
Bana öyle geliyor ki, çok yakında berberlerde kuyruk olacak sakallı tipler.
*
İhsan Eliaçık’a kulak vermenin zamanı…
‘’ Neymiş bu Emevi dini?‘’ diye soruyordunuz.
Kızı 20 milyonluk çakarlı arabayla trafikte fink atarken babasının dinimizde kadınların araba kullanamayacağını söylediği dindir.
*
Son söz Georges Bidault’tan:
‘’ Özgürlük; sabahın köründe kapıya gelenin Gestapo değil, sütçü olduğunu bilmektir.’’
Sabahın köründe 50-100 polisle kapınızın çalındığı günler yaşamayın temennisiyle…