İzmir’in 1392 Sokağı, herhalde bugüne kadar 19 Mart’taki gibi bir izdihama sahne olmamıştır. 19 Mart’ta CHP İl Başkanlığı’nın önü ve sokak, bir uçtan bir uca insan seliydi.     
Bir gün önce Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması nedeniyle akın akın CHP İl Başkanlığı sokağına doluşan partililer ‘’Diktatör Erdoğan‘’ ve benzeri sloganlarla sokağı ve çevreyi çın çın çınlattı. İl Başkanı Şenol Aslanoğlu, yaptığı konuşmayla İmamoğlu’nun gözaltına alınmasını protesto etti.
İktidar ve özellikle Recep Tayyip Erdoğan’ın İmamoğlu korkusu ve bu konuda sergilediği hukuk tanımazlığı, İzmir’deki tüm muhalif güçlerini CHP saflarında   birleşmeye yöneltti.
Dimitrov’un ‘’Faşizme Karşı Birleşik Cephesi’’ İzmir’de ve tüm kentlerde / kasabalarda  hayat buldu.

Hava buz kesiyordu ama sokağa gelen kadınların tepkileri/ dirençleri ve heyecanları görülmeye değerdi. İzmir’in kadın başkanları tam tekmil sokaktaydı. İl ve ilçe yönetimleri, sendikalar, kitle örgütleri, baro, gençlik ve yaşı ilerlemiş amca ve teyzeler…
Hepsi 1392 Sokak’taydı.
Bu sokak, 19 Mart 2025’i unutmayacak!
Emperyalizme kafa tutan İzmir, bu kez iktidarın hukuk tanımazlığına kafa tutuyordu kadınıyla erkeğiyle. İzmirli, devlet kuran CHP’sine sahip çıkıyordu.
                                                                                ***
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ...

1392 Sokak

18 Mart, belleğimizde hep ‘Çanakkale Geçilmez!‘ olarak yer almış.
Biz o gün sevdiklerimle çocukluğumun köyüne doğru çıkmıştık yola. Köprübaşı’na…
Amcam Ahmet Muhtar Şeyhoğlu’nun torunu Mertol Akın ve eşi Sevgi ile yola koyulduğumuzda vakit öğleydi.
 Mertol ortodontist, Sevgi başarılarıyla göz dolduran bir dişhekimi. Mertol, aynı zamanda babası gibi asker. Emekli yarbay. Babası Yaşar eniştemiz de emekli hava albayı.
Yaşar eniştem 1940 doğumlu ama hâlâ amcakızıma dut gibi âşık biri. Gönül ablam mı? 
44 doğumlu ama hâlâ taşbebek! 
Köprübaşı’na ulaştığımızda içim cızz etti. Ben bu köyün sokaklarında çember çevirdim. Top oynadım, okula burada başladım. İlkokul aşkım Nazmiye ile bu köyde keklik baklası topladık. Şimdi ise adım atamıyorum. 160 kilometre uzağımda bulunduğundan olsa gerek.
Hâlâ ayakta duran ama çok önce satmış olduğumuz 8 odalı evimizin merdivenlerine çıkıp  Mertol’a poz verdiğimde  içim burkulmadı değil.
Neyse…
Ahmet amcam, sevimli mi sevimli tonton biriydi. Ne var ki babamla tarla tokat yüzünden araları hep açıktı.
Ama bizler, babalarımız küs diye birbirimize darılmadık hiç. Şahin ve Mustafa abilerimle Gönül ablam hep bizim için öz abi ve ablaydı.
Babamla annem, Yaşar eniştemiz hangi il ya da ilçede görevliyse ziyaretlerine gitmiş, birer hafta kalmışlardır örneğin. Onlar da çoluk çocuk hep bize gelip gitmişlerdir bayramlarda.
Asıl söylemek istediklerime gelince…

Eniştemiz Şeyhoğlulaşmış bir damadımız oluyor. Düşünün, albaylıktan emekliye ayrılınca kendi memleketine değil de Köprübaşı’na yerleşti. Hanımköylü oldu.
Eniştemiz Şeyhoğlulaşmış bir damadımız oluyor. Düşünün, albaylıktan emekliye ayrılınca kendi memleketine değil de Köprübaşı’na yerleşti. Hanımköylü oldu.
Karı koca olarak da öyle mutlu bir çift ki…
Mertol ve Okan da hayırlı mı hayırlı birer evlat! Okan, 1995’ten bu yana eşi ve çocuklarıyla Londra’da yaşıyor. Ama hergün, bilemediniz iki günde bir görüntülü olarak annesi ve babasıyla konuşup özlem gideriyor. Eniştem ve Gönül ablam da sık sık Londra’ya onların yanına gidip 10- 15 gün kalıyorlar.
Mertol da sık sık onları Urla’daki evine alıp 15’er gün ağırlıyor, kuş besler gibi bakıyor onlara. Tabii ki Sevgi’nin de sevgisiyle oluyor bu işler. Gelin kaynana, kaynata- gelin ilişkisinin güzelliğini  görmelisiniz bu ailede.
Yaşlanınca annesini/ babasını huzurevine bırakıveren ya da onlarla doğru dürüst ilgilenmeyen evlatlar geliverdi gözümün önüne. O hayırsız evlatlar gelip bu aileyi görmeli/ tanımalı bence.
İzmir’den yola çıktığımızda da arabanın bagajını yiyecek içecekle doldurmuştu Mertol.
Kendi aralarında ise baba oğul, anne gelin gibi değil de birer arkadaş gibi olan muhabbetlerine  hayran kaldım. Çok da etkilendim.
‘’Aile saadeti‘’ dersi için yeni evliler ya da sorun yaşayan çiftler bu ailenin yanında staj yapmalı. Eminim etkileneceklerdir.
Mertol, sürekli seratonin salgılayan biri. Eniştemiz de… Eve giren çıkan herkes de bundan etkileniyor olmalı.
Eniştem diyor ki, ‘’Ne başımın ağrıdığını bilirim ne karnımın.‘’
Halini hatırını sorduğunuzda kimi uyuz tipler hep ‘’Başım ağrıyor’’, ‘’Dişim ağrıyor’’, ‘’Şuram acıyor’’ derler ya… Gönül ablamın evinde böyle inleyen/ sızlanan biri yok.
Dertleri olursa Mertol’a anlatıyorlar, o da hekim arkadaşlarıyla konuşup çözüm buluyor.
Oğlumuz çok gülüyor ama… Her kahkaha bir pirzola diyorlar ya… Mertol  bu nedenle olsa gerek Sumo güreşçisi gibi. Kilo vermeye de hiç niyeti yok!
Keyfine çok düşkün biri. 
Tuttuğu takımın maçı için üşenmeden taa Berlin’e giden biri.
Gönül- Yaşar- Sevgi- Mertol Akın ile geçen dört saatim bana da eminim iki kilo aldırmıştır. Hem yiyip içtik, hem  bol bol kahkaha attık çünkü.
Çarşıya inip sınıf arkadaşlarımı arayıp sormaya bile vakit bulamadık.
Sadece belediyeye gidip başkan yardımcısını gördük. ‘RASİME - GÖNÜL ŞEYHOĞLU KÜTÜPHANESİ‘ için…
Başkan, her ne kadar rahmetli Halil abimizin oğlu da olsa onunla bir araya gelemedik. Bir dahaki sefere!
Eve doğru yola çıktığımızda karşılaştığımız Ertuğrul Turan’la kucaklaştık. O, kim mi oluyor? 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ın Beşparmak Dağları’na ilk Türk bayrağını asan asker!
Eve döndüğümüzde bir sürprizle karşılaştık.
Köyümüzün üç güzel kızından (Gönül- Betül- Meryem) biri olan Meryem girdi içeri. ‘’Hoş geldin Recai!‘’ derken sanki köyden daha dün ayrılmışım gibiydi bana seslenişi.
Meryem, şimdi artık bir nine! Nasıl mutlu oldum onu gördüğüme bilemezsiniz.
Annem, işleri için hep onu çağırırdı eve. Çünkü evimizin hemen altında oturuyorlardı.
İçimden keşke bir gece kalsak burada diye geçirdim. Ama mümkün değildi bu. Çünkü ertesi sabah Sevgi’nin randevusu vardı bir hastasıyla.
Köyümden, pardon ilçemden akşam vakti ayrılırken içime çöken hüznü Demirköprü Barajı civarında gördüğüm kel dağlar daha da büyüttü. Yıllar öncesinde o dağlarda benim bildiğim ağaçlar vardı. Şimdiyse benim kafama dönmüş!
Nedir bu ağaç katliamı, nedir bu peşkeş, nedendir ülke toprağına bu denli düşmanlık!
Haykırasım geldi dağa taşa: Hükümet İstifa !
Tıpkı 19 Mart’ta 1392 Sokak’taki insan selinin  haykırdığı gibi!