Önümüz 18 Mart… Çanakkale Zaferi’nin yıl dönümü. Tarih kitaplarında okuduğumuz, filmlerde izlediğimiz, anlatılanlardan dinlediğimiz o büyük destanın, aslında bir şehirde nasıl yaşandığını bilenlerdenim ben. Çünkü Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nde okudum. O yüzden benim için 18 Mart, sadece bir anma günü değil, her adımda hissedilen, her nefeste yaşanan, damarlarımdaki kanı hızlandıran bir duygu, bir ruh hali, bir bilinç…
Çanakkale’de öğrenci olmak, yalnızca bir şehirde yaşamak değildir. Orada okuyan herkes, bu toprakların taşıdığı anlamın farkına varır. Hangi fakültede olursanız olun, hangi bölümü okursanız okuyun, ister istemez tarihle iç içe yaşarsınız. Derslerinizin arasında bile farkında olmadan o zaferin ruhuna tanıklık edersiniz. Çünkü bazı şeyler anlatılmaz, yaşanır. Ve Çanakkale, o duyguyu tüm hücrelerinize kadar yaşatan bir şehirdir.
Bir mirasa tanıklık etmek
Dersliklerimizden baktığımızda, masmavi bir boğaz manzarası görürdük. İlk başta sıradan bir güzellik gibi gelse de, sonra anlardık ki bu boğaz, yalnızca bir coğrafi güzellik değil, tarihin en büyük mücadelelerinden birine tanıklık etmiş kutsal bir mekandır. O mavi suların altında, bizim rahat nefes alabilmemiz için gözünü bile kırpmadan ölüme yürüyen insanların hatırası vardır. O yüzden Çanakkale’de denize bakmak, sadece bir doğa manzarasına bakmak değildir, bir mirasa, bir fedakarlığa, bir destana tanıklık etmektir.
"Dur Yolcu!"
Eceabat’a geçen vapurun güvertesinde, tam karşı kıyıda o meşhur "Dur Yolcu" yazısını gördüğünüzde tüyleriniz diken diken olurdu. Çünkü o yazı, geçmişten bugüne bir çağrıdır. Düşünsenize, savaş yıllarında canlarını ortaya koyan, karnında bir lokma ekmek olmadan vatanı savunan Mehmetçikler, sanki bugüne seslenir gibi, "Dur ve düşün! Sen rahat yaşa diye biz buradayız!" der gibidir. Ve gerçekten de öyledir… O vapurun üstünde o yazıya baktığınızda, bir anlığına bile olsa o ruhun içine çekilirsiniz.
Bastığımız her yer, attığımız her adım şehit kanlarıyla sulanmış bu topraklarda yürümek, insana bambaşka bir his verir. Tarihi sadece bir anlatı olarak değil, gerçekliğiyle hissedersiniz. Bunu, ancak orada yaşamış olanlar bilir.
18 Mart'ta Çanakkale
Ve sonra 18 Mart gelir ... Şehir bir anda değişir, bambaşka bir atmosfere bürünür. O küçücük şehir, bir büyük milletin yüreğini içinde taşır. Akşam olup da meşaleler yakıldığında, Çanakkale sanki bir zaman tüneline girer. İnsanlar sokaklara dökülür, ellerinde bayraklar, dillerinde marşlar… Binlerce insan, büyük bir sessizlik içinde, derin bir gururla yürür. Ama o sessizlik, öyle sıradan bir sessizlik değildir. O sessizlik, saygının, minnettarlığın ve zaferin ağırlığını taşıyan bir sessizliktir.
Ve biz, bu yürüyüşlerde attığımız her adımda, atalarımızın bu büyük başarısını hissederek, göğsümüzü gere gere övünürdük. Çünkü bizler, Çanakkale’nin ne anlama geldiğini bilenlerdeniz. Onların neler yaşadığını, ne zorluklar çektiğini, nasıl bir inançla savaştığını biliriz. İşte o yüzden Çanakkale’de 18 Mart bir başkadır.
Bu yıl ben Çanakkale’de değilim. Ama gözümde o anlar, o yürüyüşler, o meşaleler, o marşlar canlanıyor. Yine biliyorum ki, Çanakkale bu 18 Mart’ta da ışıl ışıl olacak. O sokaklardan yine binlerce genç, gururla, minnetle, tarihe saygıyla yürüyecek. Ve biz, nerede olursak olalım, Çanakkale’nin ruhunu asla unutmayacağız.
Bu büyük zaferin kahramanı, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına sonsuz minnetle... Onlara borçlu olduğumuz her şey için…
Tekrar görüşünceye kadar hoşça kalın...