İnsan evladı için ölümden sonraki en büyük ceza yalnız olmaktır.
Kafanı dinleme, kaostan uzaklaşma, kendi bildiğini yapma anlamında yalnızlık değil bahsettiğim...
Tecrit edilme, dışlanma, toplumdan ve doğadan koparılma şeklinde bir yalnızlık söz konusu burada...
Korkan insanın sığınabileceği adresler bellidir.
Burada devreye aile kavramı girer.
Yaşamın ilk döneminde anne-baba-evlat üçgeni bir süre sonra yetmez insana...
Dışarıda koca bir dünya vardır ve o dünya sizin gibi insanlarla dolup taşmaktadır.
Aynı korku onlarda da vardır.
Bir ailenin parçası olmak. Daha doğrusu olabilmek.
İşte burada devreye iki baskın adres girer.
Siyaset ve futbol…
Biri ideolojinizle diğeri daha çok küçükten başlayan etkilenmeyle iki büyük, devasa, ucu bucağı olmayan dünya açar önünüzde…
Artık renkleri belli bir dünyanın, sloganları belli bir alemin üyesi olmanın keyfini
sürmek kalır geriye…
Dünyanın her coğrafyasında siyaset ve futbola olan ilginin altında basit bir neden yatmaktadır…
O basit neden her ikisinin de kuralları ve yapmasıyla kağıt üstünde çok kolay, çok basit olmasıdır.
O yüzden 50 yıllık siyasetçiden daha iyi siyaseti, 40 yıllık topçudan daha iyi futbolu konuşabiliriz.
Üzerinde rahatlıkla konuşabildiğimiz, bir şekilde bizim gibi düşündüğüne inandığımız koca bir ailenin parçasıyızdır biz.
Takımımız gol attığında da partimiz seçim kazandığında da içimizin sevinçle dolması boşuna değildir.
Siyaset basit, Futbol basit, insanlar basit, yaşam basit…
Sürünün doğal ve gönüllü parçası olmak bizim yalnız kalma korkumuzu perdeleme adına attığımız basit bir adımdan fazlası değilken çobanların elindeki değneği sorgulamak gibi işlere kalkışmak hoş değil…
Siz sürünün parçası olmayı seçtiğinizde koca bir ailenin üyesi olma şansını elde etmekle
İradenizi teslim etmek arasında seçim yaptınız…
Sorgulama hakkından feragat ettiniz…
‘Böyle gelmiş, böyle gider’ diye boşuna şarkılar yazılmamıştır…
Boş verin… Sizi kimlerin yönettiğine kafa yormaktan vazgeçin…
İcardi’nin aşkım olayım şarkısıyla dans etmek çok daha keyifli…