Cumartesi akşamı, İstanbul'daki gazeteciler tarafından her yıl organize edilen ve bu yıl 16'ıncısı düzenlenen Geleneksel Gazeteciler İftarına davetliydim. Neslişah Sultan Kültür Merkezi'nde gazetecilerle buluştum. İftara Türkiye'nin farklı illerinde görev yapan çok sayıda basın mensubu katıldı. Ben de bu geniş sofrada yerimi aldım. 

Yoğun tempoda çalışmamızdan dolayı pek bir araya gelemiyoruz. Bu gece buluşmamıza vesile oldu.

Yoğun tempoda çalışmamızdan dolayı pek bir araya gelemiyoruz. Bu gece buluşmamıza vesile oldu. Gelenekselleşen iftar buluşmasında gece boyunca hasret giderip, eski anıları yad ettik. Masamda bulunan Gazze'de görev almış iki gazeteci ile sohbetimi de yazı sonunda bulacaksınız. 

Bu yıl 16'ıncısı organize edilen "Geleneksel Gazeteciler İftarı"na yaklaşık 550 gazeteci katıldı. Bu özel gecenin altında imzası bulunan gazetecileri de bir çırpıda sayalım. Berk Özkan, İbrahim Aktürk, Caner Sönmez, Ahmet Yeşilmen, Mehmet Altunışık, Felat Bozarslan, Ömer Faruk Aydemir, Şefik Dinç, Mete Yılmaz, Levent Albayrak, Kenan Yeşilyurt,  Mehmet Kara ve Vedat Bayraktar bu gecenin mimarları oldu. Güzel bir iftar yemeği sonunda hatıra fotoğrafları çekildi.

ÖZEL RÖPORTAJ... 

ÖZEL RÖPORTAJ... 

İstanbul geleneksel basın iftarında Gazzeli gazeteci  Abdelrahman Alkahlout ile kısa bir röportaj yaptım.

Merhaba; kısaca kendinizden bahseder misiniz? 

"Merhaba ben Abdelrahman Alkahlout, Gazze’den bir gazeteciyim. Dokuz ay önce, son savaşı takip ettikten sonra Gazze’den ayrıldım ve Türkiye’ye geldim. Şu an Türkiye’de gazetecilik yapmaktayım.

Yıllardır abluka ve bombardıman altındaki Gazze’de yaşamı belgeliyorum, ancak son savaş gördüğüm her şeyin ötesindeydi.

Bu sadece bir savaş değildi, sistematik bir soykırımdı. Hayatın her alanını hedef aldılar: şehri, aileleri, hafızaları… Binaların insanların üzerine çöktüğüne tanık oldum, sokakların mezarlıklara dönüştüğünü gördüm. İnsanların her şeylerini kaybettikleri ama yine de hayata tutunmaya çalıştıkları anları belgeledim.

Enkaz altında ebeveynlerini arayan çocukları, çocuklarına son kez sarılan anneleri gördüm. Keskin nişancıların yaralıları kurtarmaya çalışan sağlık ekiplerini vurduğuna şahit oldum. Gözlerimin önünde silinen hayatlar hâlâ hafızamda, çektiğim her fotoğrafta, yarım kalan her hikâyede yaşıyor.

Ama en çok canımı yakan şey sessizlik… Uluslararası toplumun sessizliği, katillere daha fazla zaman kazandırıyor.

Şu an Gazze’den uzakta olabilirim ama onların sesini duyurmaktan uzak değilim. Yaşananları belgelemeye, silinmeye çalışılan hikâyeleri anlatmaya ve sesi duyulmayanların sesi olmaya devam ediyorum. Çünkü objektif yalan söylemez ve hafıza asla ölmez."

Tekrar buluşunca ya kadar hoşça kalın...