Trendyol’da faaliyet gösteren ‘hediyehanem’ isimli mağaza, bina enkazından 65’nci saatte kurtarılan 3 yaşındaki Elif’in, kendisini enkazdan çıkaran ekip personelinin parmağını tuttuğu anı, bardağa ve kalemliğe basarak satışa çıkardı.


 

Ürünlere 40,90 TL ile 61,90 TL fiyat biçen mağazaya ve satışa izin veren Trendyol’a, sosyal medya başta olmak üzere tepkiler yağdı. Yapılan eleştirilerde kullanılan #kapitalizm etiketi ve Karl Marx ismi, Twitter’da en çok konuşulan gündemler arasına girdi. Sosyal medya kullanıcıları Karl Marx, Fidel Castro ve Che Guevara’ya atfedilen sözlerle kapitalizmin insan yaşamını araçsallaştıran, kâr odaklı bakış açısını eleştirdi.


 

Trendyol, Twitter’da yükselen tepkilerin ardından konuyla ilgili bir açıklama yaparak, ürünün satıştan kaldırıldığını, satıcının da uyarıldığını belirtti. Şirketin bir kişinin sosyal medyada verdiği tepki üzerine yaptığı açıklamada şu ifadeler kullanıldı:


 

“Merhaba, Geri bildiriminiz ve duyarlılığınız için çok teşekkür ederiz. Hassasiyetinizi paylaşıyoruz. Ürünün satıcısı uyarılmış ve ürünler hızlıca satıştan kaldırılmıştır. Bu tür hassas konularda gerekli işlemlerin her zaman yapılacağına emin olabilirsiniz.”


 

He he Trendyol... Yolun trend anladık. Yedik. Çok etiksin.

 

Sanki kapitalizm ve emperyalizm bu dünyada hiç yoktu da bir deprem bardağı yüzünden sol damarlarımız kabarıverdi hepimizin.


 

Öfkesini şaşırmış akıllar, hedefini şaşırmış oklar,  müşterisini gıdıklayan firmalar...


 

Marx'ın, Che'nin sözlerini ile devrimcilik(!) yapan, posterlerini duvarlara, suretlerini tişörtlerine basan, bedenlere dövme yapan-yaptıranlarımız sanki çok farklı da…


 


 

Herkes hümanizmin doruklarında, evrenle bütünleşmiş, Nirvana'ya varmış sanırsın. Bu erdemli tepkileri verenlerin hepsi Anti-Emperyalist, 'razı olmanın felsefesi hümanizm ‘in, etiğin ahlakın piri olabilir m? Eğer öyleyse dünya çoktan değişmiş olmalı değil miydi'


 

Biri depremden etkilenmiş ve bir grafik çalışması yapmış. Bence tarihe ve güne bir damga vurmuş bir çalışma. Abartmaya gerek yok ama o bakış milyonlarca insanın duygularına dokunmuş. Biri de o çalışmayı bardağa basmış.


 

Safmış bu bardakçı arkadaş. Acemiliğine gelmiş. Belki ki hem insanları kazıklamanın hem de onların alkışlarını almanın yollarını öğrenememiş birçoğumuz gibi. Akıllı olsaydı ‘ Biz bardağın gelirinin yarısını depremzedelere bırakacağız’ vs. Deseydi ondan iyisi yoktu. Bardak da aforoz olmaz yok satardı.

Aslında hala bu açıklamayı yapıp herkesi ters köşe yapabilir.

 

Hoş, ben gene yemezdim ya…

 

Sorun bu değil. Sorun, suçlu arıyoruz. Tek sebep bu: Aslında suçu üstümüzden savmanın yegâne yolu da budur.


 

Bardağa, bardağı yapana, satana yükleninceye kadar;  depremi, acıyı, çaresizliği siyasi ranta çevirenler eleştirilmiyor. Yıkıntıların üstünde pozlar veren bakanlardan tutun da elinde kepçeyle depremzedelere çorba dağıtan başkanlara ne demeli bilmiyorum. Acıyı haber yapan reyting avcılarından, depremzedelere gönderilmiş ayranları alıp bakkalının raflarına koyanlara bir çizgide o kadar kirliyiz ki. Bu kirle yaşıyoruz binlerce yıldır.

 

 

Deprem ‘özçekimcilerine’ diyecek bir şey bulamıyorum zaten.


Adam arama kurtarma ekibinde;  işi bu, adam kurtarmak… Çok değerli de…Bu abartı nede? Ama onu kahraman etmek nesi. Sıradan bir cerrah da her gün onlarca ameliyat yapıyor, hayat veriyor can  kurtarıyor, niye ona her ameliyattan sonra haberciler mikrofon tutup kahraman yapmıyor. Çünkü işi bu. Bu kadar basit.

 

Bizi,  bize özgü bu ABARTİZMLER hakikilikten ve hakikatlerden uzaklaştırıyor.

 

Hep böyle; ya suçlu ya kahraman arıyoruz. Her ikisini de abartıyoruz.
 

Hey yavlum hey...

Sosyalizm ve Komünizmin fikir babası, hepimizin manevi dedesi Marx ne bilsindi bir gün kendi düşüncelerinin bir bardakla işçi sınıfının son model akıllı telefonlarında yankılanacağını'

 

 

 

Biri de depremdeki kurtarıcı köpeği iç edip çalmış…

İşte o köpeği kurtaracak olan benim bir sonraki  aday kahramanım.

Suçlum hazır; köpeğe sahip çıkmayan görevli(ler).

Peki hırsızın hiç mi suçu yo? Evet yok. Valla yok. Suç onu eğitemeyen ana babasında, öğretmeninde, milli eğitiminde.

Hırsız da hırsızlık da  sistemin yaratığı sonuçlardır.

Kimse dillendirmiyor ama asıl deprem içimizde belki. Taa içimizde.

Müteahhitlerin  malzemeden çalarak/eksilterek yaptıkları hırsızlık yok m? Onlara rüşvet, şantaj vs. ile  göz yuman devletin görevlileri de  hırsızlığı mubahlaştırıp kurumsallaştırmıyor mu'

Uzmanlar diyor ki bina önemli ama zemin daha da önemli.

Peki ‘içimizdeki deprem’den nasıl korunacağı?  Nasıl binaların malzemesinden çalındığından enkazlar doğuyorsa, insanın etik ve ahlaki malzemesinden çalınmışsa  da içimizdeki depremlerin enkazı altında kalıyoruz.   

Neremize yaşam üçgeni yapacağı? Kalbimize mi, beynimize mi cüzdanımıza m? Ve yaşam üçgenimiz beynimizin, kalbimizin ve vicdanımızın arasındaBunu eğitten şu kurum vardır:

  1. Aile   2) Okul  3) Özeğitim

 

İçimizdeki Deprem’e karşı da eylem planlarımız olmalı. Asıl psiko-sosyal çalışmalar da depremden sonra değil depremden önce olmalı.