15 yıldır aynı binada oturuyorum. Alt kattaki 2 küçük dükkanı geçtiğimiz aylarda ismi "muhtaçlık" anlamına gelen bir adam aldı. Apartmana sormadan dükkanları genişletmeye çalıştı, spotlar koymak için dışa doğru çıkıntılar yaptı, beyaz renkteki apartmanda dükkanları koyu maviye boyadı... Apartmanda yaşayanların araçlarını apartmanın önüne koymasını engellemeye çalıştı.... Tüm bunları sesini yükselterek, baskı kurarak yapmak istedi.
Adam "kanun ne diyor", "ortak bir karar alınsa" diye bakmadı, bakmıyor... Kendi menfaatini düşünüyor.
Bu toplumun en küçük yapı taşları olan ailelerde de bu böyle, ülkeleri yöneten hükümetlerde de... Çıkarlarımız peşinde koşmayı çok seviyoruz. Güzel görüntüymüş, zeytin ağaçlarıymış, yeşilmiş, ormanmış, doğaymış, iklim değişikliğiymiş, barışmış, çocuklarmış kimsenin umurunda değil...
Kaybediyoruz, parçalanıyoruz, bölünüyoruz. Evet bölünüyoruz. Ülke olarak her olayda, her durumda, her fikirde bölünüyoruz. Her türlü düşüncede bölündük. Son olarak bölündüğümüz yer NATO taraftarları ile Putin severler... Barışı bile doğru düzgün savunamıyoruz. Ülke olarak menfaatlerimizi korumasını bilmiyoruz. Herkes kendi düşüncesinin doğruluğundan o kadar emin ki bir başkasınınkini dinlemek bile istemiyor. "Bir de karşımdaki insanı dinleyeyim" ya da "Bu kez onun dediği olsun" demiyor. Tek bilenin kendisi olduğunu başkalarına dayatmaya çalışıyor.
Takım tutar gibi parti tutuyor Türkiye'de insanlar. Körü körüne her şeye inanıyor, sormuyor, sorgulamıyor. İşe alımlar, liyakata göre değil akrabalık ya da hemşerilik ilişkisine göre yürüyor. Bir kuruma ya da şirkete girmek isteyen tanıdık bulma derdine düşüyor. Bakanlar görevden başarısızlıklarından dolayı alınmıyor, çeşitli bahaneleri koltuğu terk etmeleri için uygun görülüyor. Zaten bu noktaya da her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırdıkları zaman geliyorlar.
İktidarda yaptıkları hatalar nedeniyle tüm zamanların en kötü partisi var ama onu tek başına sandıkta geçecek tek bir parti yok. Pek çok parti birleşerek iktidarı devirme derdine düşmüş durumda…
O kadar büyük bir kavram kargaşası var ki... Günlük konuşmaların arasına sızmış pek çok kelimenin ya anlamı bilinmiyor ya da idrak edilmiyor.
Dükkan sahibiyle olduğu gibi hayatla da mücadelemiz sürüyor.
Tek derdimiz süremiz doluncaya kadar insanca yaşamak.
Ben kadınların önümüzdeki sorunları aşmada daha hızlı yol almamızı sağlayacaklarını düşünüyorum. Kanunlarla hayatları korunursa, işe alımlarda daha fazla şans tanınırsa, eşit işe eşit ücret getirilirse, yeni kreşler açılırsa, çocuklarının önündeki kapatılan etüt merkezleri sorunu kaldırılırsa, iş kurmaları ve siyasete atılmaları desteklenirse ülke olarak daha iyi noktalara geliriz.
Kadınları yok saymaktan vazgeçin... Hak ettikleri değeri onlara verin.