Netflix’te Kübra dizisinin ikinci sezonu yayınlandı. İzlediğinizde şunu göreceksiniz: Güç zehirlenmesi ve kibir. Zaten dizi en başından beri jenerikte bize Kübra ile birlikte bazı kelimeler gösteriyordu. Bunlardan biri de kibirdi. Kibir ve güç zehirlenmesi en çok iktidar sahiplerinde olur. Hırslarına yenik düşerek koltuğu bırakmak istemezler. İyi niyetle de başlamış olsalar, son noktada kendilerini; ekonomi profesörü, başkomutan, dünya lideri falan ilan edebilirler. Oysa hem kendilerine hem kendilerine inananlara hem de çevrelerine zarar verirler.
Bugün dünyanın en büyük sorunlarından biri mülteciler. Bunun en büyük göstergesini Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde gördük. Radikal sağ partilerin yükselişi gündemde geniş yankı buldu. Bunun nedeni hiçbir ülkenin mültecileri istememesi. Peki hangi ülke bunu istiyor: Türkiye. Peki Türkiye’de hangi partiler ittifak yaparak iktidarda yer alıyor. Muhafazakar, sağcı iki parti. Muhafazakarlığın kelime anlamı muhafaza etmekten, korumaktan gelir. 10 milyon mültecinin bulduğu Türkiye’de Türk vatandaşlarının hakları korunuyor mu? MHP liderinin son açıklamalarından sonra mülteci sorununa bakış nasıl olacak? Bu soruların cevapları önemli elbette.
Yunanistan’dan bir örnek verelim. Yaz sezonun açılmasıyla çevremdeki pek çok arkadaşım ve Türk vatandaşları kapıda vize uygulamasından sonra Yunan adalarını tercih etmeye başladı. Hatta bir şarkıcı arkadaşım, “Ben artık Kos’tayım, buraya gelin” diye mesaj attı. İnsanlar neden Yunan adalarını tercih ediyorlar? Çünkü adalar temiz, kimse sizi kazıklamaya çalışmıyor ve her şey bize göre ucuz. Ayrıca inşaat sesi duymuyorsunuz, tozlu yollar görmüyorsunuz. Mesela deniz ürünleri… Neden ucuz? Çünkü bol. 3 tarafı denizle çevrili olan bizim ülkemizde neden deniz ürünleri pahalı. Çünkü az. Neden az? Çünkü bizde balıkçılık yapanlara deniz dibine 25 metreye kadar inilmesine izin verilirken Yunanistan’da bu sınır 40 metre. Dolayısıyla orada deniz canlıları üreyebiliyor. Deniz canlılarının üremesine zemin olan deniz çayırları bu sayede korunmuş oluyor. Denizin kirletilmesine izin verilmiyor. Bizde ise neredeyse balıkların nesli tükenecek. Dikili’nin Akvaryum diye bir koyu vardır, gidenler bilir. Geçen hafta oradaydım. Akvaryumda bir tane balık bile kalmamıştı. Adı Akvaryum ama içinde balık yok.
Adalarda başı boş köpek de göremezsiniz. Oysa düzensizliğimiz ve plansızlığımız yüzünden Türkiye’de köpek nüfusu 4 milyon civarında. Sayın hükümetimizin bulduğu çözüm ise onları uyutmak. Bu konuda muhalefet partisi CHP’den bir çözüm önerisi duydunuz mu? Uyutmak insani bir çözüm mü?
Midilli’nin iki yüzü var. Birincisi turistik kısmı ikincisi ise mülteci kampı bölümü ve 50 ülkeden gelen mülteciler. Ayrıca bir de gece görüşüne sahip radarın olduğu askeri bir bölge. Topladıkları mültecileri kamplarda ağırlıyor. Yargılarlarken onlardan vergi alıyor. AB’nin parasıyla da İzmir’den kiralanan Büyükşehir Belediyesi vapuru ile İzmir Dikili’ye gönderiyorlar. Kendi ceplerinde tek kuruş çıkmadan mültecilerden kurtuluyorlar. Ben savaştan kaçanlara ülkemizde yer vermeyelim demiyorum. Ama bunun bir sınırı, bir sistemi olmalı. Sağlık kontrolünden geçirilmeli. Sabıkası var mı bakılmalı. Türkiye’de hangi işe girerseniz girin adli siciline bakılır. Yurt dışından gelenlerin siciline bakılıyor mu? Bu kadar mülteci ülkenin geleceği için tehlike arz etmiyor mu?
İtalya’da da mülteci sorunu büyük. Mülteciler gittikleri ülkelerde kapkaçtan kültürel yozlaşamaya kadar pek soruna neden oluyor. Giorgia Meloni 2022’nin ekim ayında ülkenin ilk kadın başbakanı olurken yaşanan sorunlara izin vermeyeceğini söylediği için iktidara geldi. Fransa ve Belçika, AP seçimlerinden sonra erken seçime gitmeye karar verdi. Bakalım iktidarlar seçim yenilgisi alacak mı?
Kübra’da muhafazakar Gökhan zaaflarına yenilir… Ülkelerin de zaafları vardır. Zaaflar, kültürel bilincin oluşmamasından, bilimden, sanattan ve spordan yeterince faydalanılmamasından kaynaklanır. Korkuyla yönlendirilen zihinlerde zaaflar büyür. Gökhan, Kübra’da sevginin öneminden bahseder. “Sevin. Özellikle sahip olduklarınızı çok sevin, bırakmayın” der. Sadece insanları değil yaşadığımız ülkeyi de sevmeliyiz. Bunu da topraklarını satmayarak, yeraltı zenginlerini dağıtmayarak, denizlerini koruyarak ve vatandaşlarının haklarını savunarak yapabiliriz. Yoksa yaşanan gönül eğlendirmekten öteye geçmez. Elimizden kayıp giden vatan olur.