Gerçeğe bakarsak çok zaman kaybettik. İstanbul medyasının “planlı programlı ve maksatlı” ve de “sağlı sollu” tuhaf yayınları hem Ramazan’ın hem bayramın hem de seçim öncesi ve sürecinin anlamını yıprattı. Sonuçta biz halk, tribünlerde oturup elimizde “çiğdem çekirdek” sahadaki hareketleri izledik.
31 Mart’ta da bize “haydi alkışlayın” dendi, alkışladık.
İktidar partisi, uzun yılların etkisiyle daldığı “kibrin” sonucunu yaşadı. Sadece bir paket makarnayla elde ettikleri oyları semaya hava olarak geri verdiler. Umarım anlamışlardır ki, 1922’de bir yandan saltanat bir yandan da kuklası olduğu emperyalizmin bükemediği “milli egemenlik” bileğini, geçen yıllara, doğan nesle rağmen bü-ke-mez-ler!
Ancak burada hemen parantez açalım…
İktidarı ciddi hırpalayan CHP değil Türk Milleti’dir… Türk Milleti aslında CHP’yi tercih ederek, CHP’ye de “uyarı” verdi destekle…
CHP Dikkat Etmeli, Disiplinden Vazgeçmemeli!
Başta Özgür Özel olmak üzere, CHP örgütlerinin direksiyonuna, asla belediye başkanlarını değil, örgütün kendisini oturtmalı. Belediye Başkanları, CHP örgütünün “hizmetkârı” olduklarını asla unutmamalı. Öyle belediyelerde çalışan “ilçe başkanları” falan, öncelikle CHP’nin kuruluş felsefesine isyandır. Tabii bir de “meclisler” var… Meclis üyeleri, üç kuruşluk komisyon hakkı huzurları için, kent gerçeklerini hiçe sayarlarsa, olmadık imar kararlarına el kaldırırlarsa 2028 şimdiden hayal olur ki, demedi demeyin!
İstanbul örneği farklıdır ama. Ekrem İmamoğlu’nun amacı aşağı yukarı belli. E öğrendiğime göre Amerika, Avrupa, Rusya, Çin falan da pek severlermiş Ekrem Bey’i, bir de “Nato müktesebatıyla” arası iyiymiş. Geriye de bir şey kalmaz, kürsü de birkaç “halkçı kelam” ve hoooop Cumhurbaşkanı Ekrem İmamoğlu!
Tabii 2028’e kadar “dünya savaşı” çıkmazsa, zira emperyalizm kudurdu da kudurdu.
Ya İzmir?
İzmir ilginç…
CHP’ye “en sıkı şamar gösteren” hem de “kale” görülen kent… Başkanlardan meclis üyelerine, herkesin çok dikkatli olup, geceleri kitap okuyup, İzmir tarihini öğrenmeleri şart. Aman diyeyim tarihi de öyle serçe kuşlarından, İzmir’e “kimlik” biçen “riyakâr akademisyenlerden”, İstanbul’dan İzmir’e kendini pazarlayana “çökmeci” ve “reşit” olamamış beyinlerden öğrenmesinler… Ve bir de “midye dolmasını” alıp “dağdaki gerilla” saçmalığına indirgeyen sözde “gurmelerden” uzak dursunlar.
Ortalık yeni başkanları çevrelemeye başlayan herşeyolog ve karakoncoloslarla dolu. Acı acı güldüğüm ise, Cemil Tugay Karşıyaka başkanıyken, kendisine türlü nedenlerle yürüyen ve “beşli çeteye” montelemek isteyen bazı İzmir cahili çevrelerin, şimdilerde boşalan güç noktalarına yerleşmek için söylem değiştirmeleri. Daha on beş yirmi gün önce, ellerinde tuhaf fotokopilerle adaylığına saldıranlar maşallah bugün “değiş tonton” serisinin yeni sezonunu çekiyorlar galiba. Hele de büyükşehir birimlerinin koridorları öyle bir karışmış ki, vallahi bir dedikodu programı yapsam reyting rekorları kırar.
Neyse şu bir iki meclis toplansın da görelim Hanya ile Konya’yı.
Kent siyasetinden kültürüne, medyasından ticaret ve turizmine kadar ilginç ötesi bir 5 yıl yaşayacağımızı hissediyorum. Çünkü İzmir’de “İzmir’i” yeterince bilmiyoruz. Herkes kendince ve kendi çıkarına siyaset ve söylem geliştiriyor. Oysa İzmir’in ekseriyet oyunu alan CHP’nin, şimdi oturup yeni söylemleri, ortak aklı ve birlikteliği ön plana alması şart. Atatürk’ün kurduğu partinin, Atatürk düşüncesi dışındaki düşüncelere saygılı olması ama kabullenmemesi gerekiyor. Bunun için de Genel Merkez’den il ve ilçelere parti okulları ve partililere eğitimler verilmesi, küskün aydınların yeniden kazanılması, kent kültürleri üzerine başka kentlerin gölgelerinin düşürülmemesi, kibirden ve tepeden bakmadan uzak durulması, oy uğruna saçma sapan uyduruk tarihi bilgilere önem verilmemesi, 10. Yıl marşının her kıtasının anlamının yeniden fark edilmesi, Gençliğe Hitabın gençlik kollarına ilk kural olarak belletilmesi, başka halkların kahramanlarından önce, Anadolu kahramanlarının anlaşılması, inşaat müteahhitleriyle dostlukların kesilmesi, okuma özürlü belediye meclis üyelerine okumanın faydalarının anlatılması, fukaralığa dikkat çekilirken lüks arabalara binilmemesi, belediye otobüslerinin ve toplu ulaşım araçlarının özellikle belediye meclis üyelerine zorunlu kılınması, belediye meclis üyelerinin belediye kuruluşlarında çalışanlara selam verme mecburiyetinin getirilmesi, belediye meclis üyelerine ve CHP yöneticilerine belediye hastanesi ve mekanlarında önceliklerinin olmadığına, İzelman otoparklarında ve mesela Apikam bahçesinde efelenemeyeceklerinin söylenmesi sağlanmalıdır.
Risk Çok…
İnanın bana bu dönem İzmir’in yeni belediye başkanlarının riskleri çok fazla. Hatta diyebilirim ki, kendilerinden önceki başkanların yaşamadığı sorunları yaşama olasılıkları yüksek. Çünkü bir yandan AKP’nin böylesine bir seçim yenilgisi ve devlet erklerini elinde tutuşu; diğer yandan başkanların çevrelerinde oluşacak çıkarcı güruhları fark edememe ihtimali umarın onlara yeni “kumpaslar” yaşatmaz.
Yeni başkanlar unutmasın ki unutuldu gibi ne yazık ki, İzmir’in 2011 yılında yaşadığı iki büyük “Kumpas” var… Aziz Kocaoğlu’na yönelik İzmir sevgisinin yok edilmesi adına, okyanus ötesinde planlanan, Türkiye içinde organize edilen “Mayıs” ve “Kasım” baskınlarını yeni başkanlar mutlaka öğrenmeli… Zira o “baskınlar” İzmir’in gelecek risklerine dair ipuçları barındırıyor…. İzmir Büyükşehir Belediyesi yayını olan bu kitap, şu anda mahzenlerde olabilir, Sayın Cemil Tugay’ın kitapları buldurup, dağıtmasında büyük yarar var.
Son olarak şunu da duyurayım ki, bazı ilçe belediyelerine ilk mercekleri tutacağım gelecek yazıda. Konak, Bornova, Bayraklı, Balçova, Urla, Çeşme, Karşıyaka, Karabağlar, Narlıdere, Çiğli belediye başkanlarını “kentin tarihsel kimliği” anlamında çok eksik hissettim. Bence önce sessizce öğrenme yoluna girmeliler.
Her şeye rağmen kazanan İzmir olsun, “ham yapmaya” çalışacaklar kahrolsun!