Bazı meslektaşlarıma tebessümle teessüf ediyorum, zira “31 Mart Başkanlarına” kahveli yemekli “100. Yıl nutukları” attırmışlar… Onlar da “havaya” girip, “şehri düşman işgalinden kurtaran muzaffer kumandan” edasıyla bir anlatmışlar bir anlatmışlar ki, mest olan meslektaşlarım “mutlu” satırlar kaleme almışlar. Eyvallah, ayrımsız tüm meslektaşlarımı seviyorum asla eleştirmem. Ama mademki “100 gün” sloganıyla başkanlar havaya giriyor, o halde ben de bir iki kelam edip “uyuyanları uyandırmaya” ve de “boş hayallerle gaza gelenleri” uyarmaya çalışayım. Ne de olsa 35 yıla yaklaşan sürgün gazeteciliğim, pimi çekilmiş el bombası üslubum ve de “ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranamayan” bir “İzmir delisiyim”!
31 MART SÜRECİ
Ne acayip günlerdi? “Değişim” sloganıyla neyin değişeceğini anlamadığımız hamlelerle, Kemal Bey’in yanındakiler, bir anda Özgür beyin yanındakiler oluverdi. Ardından yaklaşan yerel seçimler, değişen dengeler ve yeni ortaya çıkan “karakoncolosların” etkisiyle “şok üzerine şok” yaşamıştık İzmir’de…
Güya Özgür Beyciğimizin arkadaşları İzmir’e kamp kurmuşmuş da halka yani bize tek tek sormuşmuş da halk olarak biz de Konak’tan Balçova’ya “biz kadın isterüüüüüz, bir genç isterüüüüüz” diye nümayişler yaparaktan Özgür Bey ve arkadaşlarına aday dayatmışız! Hatırladıkça o günleri “Allah’ım aklımı koru” diyorum hala…
İzmir ölçeğinde “ceketini koysa kazanır” anlayışıyla, adaylara değil logolara bakan bizler, her pusulada arayıp bulmak suretiyle “altı oka” basıvermişiz. Basarken bilememişiz ki ne “ceketler, kaşkoller, tayyörler, şapkalar” seçmişiz. Hatta Anadolu illerinde “altı okun şanını” yürütemeyen “CHP ağalarının” yeğen, kardeş, kuzen, bacanaklarını da İzmir’de bağrımıza basıp “belediye meclis üyesi” seçmişiz. Yahu ne demokrat insanlarız biz İzmirliler yahu…
Şimdiden söyleyim 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri siyasi tarihimize, İzmir’de CHP’nin “nepotizmle dansı” olarak geçecek, demedi demeyin! Şu anda Türkiye toplanıp İzmirli olmuş gibi. Hangi ilden, köyden, kasabadan istersen CHP sıralarında ve kadrolarında mevcut. Harbiden “çok kültürlü” oluverdik yine! Umarım bazıları Fuar’ın Basmane kapısından Konak Meydanı’na yaya olarak gidebilmeyi biliyordur. Ya da Kemeraltı’nda “kemer”, Hisarönü’nde “hisar” aramayacak bürokrat, danışman ve meclis üyeleri vardır!
Neyse, beni pek ilgilendirmiyor “başkan ve başkaniçelerin mübarek iradeleri” sonuçta “herkes kendi bindiği dalı keser” ya da kesmez, ben yanılırım! Tam takım seçtiğimiz başkan ve “başkaniçelerimiz” mazbatalarını aldı ve bazıları hemen ardından hayallerindeki “sosyal medya fenomenliğine” giriş yapıverdi. Lakin eline her kameralı telefon alan “fenomen” olamayacağı için, sadece para kazanmak derdindeki yeteneksiz ve yaratıcılıktan uzak prodüksiyonlarla nasıl komik duruma düştüklerinin farkında değiller şu ana kadar.
Mazbataların alındığı devir teslimlerin yapıldığı, yenilerin eskileri uğurladığı gün ve ertesi gün de tarihe geçti aslında, biz sadece “bir başkan” seçtiğimizi düşünürken bazı ilçelerde makamlara “ailecek” oturan başkanlar da oldu ilk defa. Babalar, anneler, kayınvalideler, kayınçolar, enişteler makamlarda karşılarına “devletin memurlarını” içtimaya çekip eski Cuma selamlıklarını hatırlatırcasına pozlar verdiler. Keşke biz halk da belediye binalarının önüne gidip “mağrur olma başkanım senden büyük millet var” diye haykırsaydık!
100 GÜNLÜK KİBİRLER VE KADROLAR!
Dost acı söyler. Mesela “danışman” kadrolarının sadece büyükşehir belediyelerine verildiğini, “danışmanların” görev yapabilmesi için belediye meclisinin onaylaması gerektiğini, ihtisas konularında diploma ibrazlarının zorunluluğunu bilirim. Yani kişi “sağlık danışmanı” olacaksa mühendislik diplomasının olamayacağını, “tarih, sanat tarihi” gibi alanlarda ise “gıdacı” ya da “tıp” diplomasının olmayacağını bilirim. Lakin 31 Mart sonrası bu kurallar da sanki biraz çizildi. Kendine “danışman” diye ortalarda dolaşıp devlet memuru çalışanlara açık mobing uygulayanlar elbet günü geldiğinde teşhir edilecektir!
İzmir’de ilk kez halk nazarında 100 günlük süre genelde kafa karışıklığına neden oldu. Ne yazık ki kriz yönetimi zafiyetinin en üst boyutlarını yaşıyoruz. İzmirlilerin gerçek beklentilerini bilmeyen ve üstlendiği alanlarla ilgili donanımı bulunmayanların, belediye çalışanları üzerindeki rahatsızlıkları 2025 yılının büyük krizlerini yaşatacak. Eş dost ve şarap birlikteliklerinin ciddi hedefe konacağını şimdiden söylüyorum. Şirketlerin yönetim ve yönetim kurullarındaki yapılanmalar da liyakat ve görgüden uzak gibi. Şimdilik örnekler vermeyeceğim. Ancak İzmir için vazgeçilmez olan “Kültürpark” konusunun, ağustos ayına rağmen gündeme girmeyişini ibret ve dehşetle izliyorum, çünkü ben İzmirli olmadım, İzmirli doğdum! Kültürpark, Kadifekale, Kemeraltı, Havra Sokağı, Basmane, Mezarlıkbaşı, İkiçeşmelik, Eşrefpaşa, Tepecik, Karataş benim öncelikli yerlerim… Ve buraların kadimliğini sadece İzmir’i “yaşayanlar” bilir!
İZMİR’İ KİMLER DENETLEYECEK ACABA?
Bu yazının omurgasını belirlerken bir haber düştü önüme. SonMühür sitemizdeki habere göre kısaca “CHP Genel Merkezi, İzmir’den dört eski milletvekilini 6 aylık önemli bir göreve atadı. Bu atama, yerel seçimlerde oy oranında yaşanan düşüşlerin ardından gerçekleştirilen özel çalışma kapsamında yapıldı. İzmir’den eski milletvekilleri Kâmil Okyay Sındır, Mustafa Moroğlu, Musa Çam ve Mehmet Ali Susam, belirlenen dört ilde çalışmalar için görevlendirildi. Sındır Sakarya, Moroğlu Kocaeli, Çam Samsun ve Susam ise Gaziantep’te görev alacak. Bu dört isim, “parti içi kıdemli denetmen” unvanıyla atanmış olup, Genel Merkez’in atama yazısı kendilerine iletildi.”
Haber her ne kadar İzmir’le ilgili olmasa da görevlendirilenlerin İzmir’den oluşu dikkatimi çekti.
Çünkü yerel seçimlerde İzmir’de de düşüş var ve bunu bizzat Özgür Özel, Manisa’da İzmir’i incitecek şekilde söylemişti. Üstelik seçilen yeni İzmir yönetimlerinin ilk 100 günleri öyle umut veren, çok başarılı ve güven verici asla değil. Kibir var, kincilik var, takıntı hali var, muhterislik var, donanımsızlık var, liyakatsizlik var ve en kötüsü “kötü iletişim” bile yok. Ne yazık ki bu dönemin belediye başkanlarının biraz da nepotik duygularla aday olmalarından sanıyorum, demokrasiyle de sorunları var ucundan. AKP gibi “biat bekler” yaklaşımları beni kaygılandırıyor.
CHP Genel Merkezi’nin İzmir’de de “aday belirlemedeki” gibi olmayan gerçek ve güven verici bir sokak araştırması yapması gerekiyor. Giden belediye başkanlarının da CHP’li olmasına rağmen, mevcut yönetimlerdeki cadı avlarının antidemokratik sonuçlarını tespit etmeleri gerekiyor, Özgür Özel’in yakın çevresinin ve Manisa’daki bazı güç odaklarının İzmir’i çiftlikleri gibi, başkanları da emir erleri gibi görmelerine son vermek şart. Bayraklı gibi ilçelerde, depremzedelerin kendilerine kulak vermeyen, başka yerlerden dayatılan meclis üyelerinin depremzedelere asla yarar getirmeyeceğini görmek gerekiyor. Bayraklı’da umarım İzmir havaları çalınır…
100 GÜN KAYGI YARATTI
İzmir ve kendi ilçesi Bayraklı’da tüm CHP adaylarına oy veren bir gazeteci olarak 100. Gününde umuttan çok kaygı yaşıyorum. 9 yıla yakın Büyükşehir tecrübemle inanarak yazıyorum ki, nasıl gıdaların genleriyle oynamak tehlikeli sonuçlar yaratıyorsa, belediyelerin genleriyle oynamak da ciddi sorunlar doğurur doğuruyor. Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’ın demokrasi ve demokratik olgunluğundan taviz vermemesi gerekiyor. Karşıyaka Belediye Başkanı iken doğrudan hedef olduğu günleri ve kendisini hedefe koyanları unutmamasını bekliyoruz. Ama 100 günlük sürede sadece belediye içinde ve sadece atadığı bazı kibirli kadrolar çok can yaktı çok ah aldılar. An itibariyle aslında olmadıkları görevde -varmış gibi kendini pazarlayanlar, belediyenin asırlık hiyerarşisini ciddi tehlikeye attı.
Kendisine oy veren bir yurttaş olarak sadece “birebir iletişim” ve menfaat çevrelerinin dolaplarını rahat döndürebilmek için uzman personele zulmettiklerini görmesi gerekiyor. Eğer Cemil Tugay tarihte nam yapmak, gönüllere girmek, Eşref Paşa, İhsan Alyanak, Osman Kibar, Burhan Özfatura, Yüksel Çakmur, Ahmet Piriştina, Aziz Kocaoğlu gibi gök kubbede hoş sada bırakmak istiyorsa, kıblesini İzmirliye çevirmesi gerekir. Kendisine olan saygım, bir gazeteci olarak eleştiri hakkımı, uyarma hakkımı engellemez. Lakin 3 aydır ısrarlarıma karşı görüşememiş olmak, sadece menfaat çevrelerinin yüzünü güldürüyor. Biliyorum yer yer sert oldu yazım. Ama şimdilik fazla isim zikretmedim. Başarıdan, liyakatten ve özgür anlatım ve açıklamalardan yanayım. Dürüstlük ve güven halkımızın aradığıdır. Bu zor ve eşitsiz ekonomik ortamda tabii ki halkın önderi belediye başkanları olmalı. Akıllı, bağımsız, donanımlı, liyakate ve şehir dinamiklerine öncelik veren de iyi başkandır.
Diğerleri mi?
Valla bu 100 gün gösterdi ki “bazıları” şimdiden “siyasi ve yerel mevta”!
ÖNEMLİ NOT:
Tüm karamsarlığıma rağmen bana “umut” görünen bir belediye başkanı var İzmir’de… Onu iki üç gün sonra yazacağım. Benim yaptığım sadece umut doğsun diye iğne batırmak!