Ah sağ yanım ahh… Şu duygusallığın yüzünden ne çektik senden. Yetmiş küsur yıldır güç bela 2 adım öne atsak, duygusallığını kullanıp seni kandıranlar yüzünden hep 4 adım geri gittik.
Sakallının sakalına mı kanmadın, her ağzını eğip bükenin lafını Kitaptan mı sanmadın, her vatan millet yaygarası yapanın palavrasına mı aldanmadın, her dava diyenin yalanına mı sarılmadın, değiştim diyenin kucağına mı atlamadın…
İlla sağ dedin hep birlikte “sağ”ıldık durduk senin yüzünden. Ah sağ yanım…
Her duyduğuna her gördüğüne kandın… Karagöz perdesinde sana ne seyrettirdilerse onu gördün, perdenin arkasında oyun oynatanın aynı el olduğunu hiç mi anlamadın?
Oysa yıllardır ben seni ayıltmaya çalışıyorum, seninle gırtlak gırtlağa gelme pahasına olup biteni gözüne sokarak sana gösteriyorum… Ne zaman dinledin beni ? Sadece cebimizde beş paramız kalmayıp borçtan, yoksulluktan, açlıktan kırıldığımız zaman. Eh açlık yoksulluk gurur dinlemiyor tabii… Yine ne varsa bunda var dedin, bir tek o zaman benim aklıma güvendin.
Gelgelelim ben seni ne zaman çukurdan çekip çıkarsam, azıcık karnın doysa yine duygularına kapıldın. Yine sakallının peşine, yine ağzını eğip bükene, yine palavracıya, yine yalancıya, dolandırıcıya…
Halbuki ben sana hiç kötülük etmedim… Gel özgür olalım dedim, eğitim dedim, adalet dedim, bağımsızlık dedim, üretelim paylaşalım dedim, uyanık olalım kandırılmayalım dedim, bilgi dedim, bilim dedim, demokrasi dedim, sevgi, saygı, barış, kardeşlik dedim.
Ah sağ yanım… Ben sana bunları söylerken sakallıyla madrabaz sana dedi ki “inanma ona, o gomonist”! Aldın taşı kafama vurdun, bıçak çektin, silah çektin, o kadar duygusaldın… Ne oldu ? Birlikte hapislerde çürüdük, işkence gördük, asıldık, eziyetini beraber çektik. Yine ne yaptım ne ettim seni de kendimi de çekip çıkardım o çukurdan, ama heyhat sen yine aynı kafaya daldın.
Cennetten tapu mu almadın, yanmaz kefenle mi dolandırılmadın, zemzem suyu diye çeşme suyuna para mı saçmadın, üfürükçüye muskacıya mı badelenmedin, Türkçe olimpiyatlarına alkış tutup vatan hainlerini okyanus ötesi dost diye yutturanlara mı kanmadın, bakara makaracılara oy mu vermedin, kurban derini mi çaldırmadın, pudracıyı dini bütün, her sustalı taşıyan hanzoyu milliyetçi mi sanmadın, havayı tokatlayıp sadece yekten “sabrımızı taşırmasınlar” diyenleri adam yerine mi koymadın, birbirlerine sövüp sayıp sonra sarmaş dolaş olanların taklasına mı gelmedin? Yine hep ve çok duygusaldın.
Oysa ben yine seninle gırtlak gırtlağa gelme pahasına; yıllardır bu ülkenin ormanına, deresine, zeytin ağacına, denizine, şehrine sahip çıkmaya çalıştım… Nerede bir talan karşısında ben, nerede bir haksızlık hukuksuzluk karşısında ben, nerede bir yolsuzluk karşısında ben, madende göçük altında kalanların yanında önce ben, depremde enkaz altında kalanların yanında yine ben, ülkenin her sorununda, her yanlışlıkta karşıda duran ben. Sahi… Hangimiz daha milliyetçiyiz, hangimiz daha çok seviyoruz bu vatanı? Milliyetçilik duygu mudur sadece yoksa akıl ve mücadele mi?
Ah sağ yanım ah… Bil ki sol akıldır, sağ ise duygu ! Duygu aklı örterse akıl iş yapamaz.
Bak şimdi yine “sağ”ıldık senin yüzünden, borcumuz gırtlakta, acımızdan kırıtıyoruz bir kere daha. Sende yine gururdan eser yok şimdi, ağzında yine aynı türkü “SAĞ golum yoruldu anam SOLUMA yaslan” ! Yine döndün dolandın geldin bana, ama heyhat artık ben de sana benzedim.
Bak memlekete, sol kalmadı sayende… Guguk kuşları solda sanılanı sağa döndürdü. Sol sağın eteğinde ricacı, lütuf bekler duruma geldi.
Yumuşama değil yumuşatmadır bu aslında… Artık akıl yumuşadı, duyguya esir oldu.