“Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk”, çok sevdiğim romanlardan...
Alman yazar Wilhelm Genazino’nun Türkçe’ye çevrilen 4 romanından biri…
Romanın başkahramanı Gerhard, 41 yaşında. Büyük bir çamaşırhanede organizasyon müdürü olarak çalışıyor. Aslında, felsefe bölümü mezunu… Yani o da bizim ülkemizdeki gibi bitirdiği okuldan sonra başka bir iş yapmak zorunda kalanlardan… 27 yaşında dağıtım şoförü olarak girmiş çamaşırhaneye… Gerhard hayatını sorguluyor; “Nasıl daha iyi olabilir, daha mutlu olabilirim?” diye.
Turolder adında bankacı bir sevgilisi var. Turolder ise hayatından çok memnun…
Turolder, çocuk isteyince romanda bir kırılma yaşanıyor.
Bizlere mutlu olmak için verilen bir reçete var. Erkeksen; okul, askerlik, iş, evlilik ve çocuk… Kadınsan; okul, iş, evlilik ve çocuk…
Teknolojiyle bunlara bir de sosyal medyada mutluluk ödevleri eklendi. İyi ve mutlu gözükme çabaları…
Kötü olan şey ise romanın anti kahramanı Gerhard’ın atletine benziyoruz hepimiz. Güzel kıyafetlerin altında dökülüyoruz.
Hukuk düzeni mi?
Hukuk düzeni, ahlak ve vicdanlar çürümüş durumda...
Bu yüzden girdiğimiz evler üzerimize yıkılıyor, geçtiğimiz yollar yarılıyor, ormanlarımız gözümüzün önünde ihmalkarlıktan cayır cayır yanıyor…
Demokrasi, laikliği ve cumhuriyeti aradan 100 yıl geçmiş olsa da hala kavrayamayan bir kabileyiz. Ve bu durumdan öteye bir türlü geçemiyoruz.
Seçmen değil taraftar…
Kötünün iyisine mecbur bırakılan, kendi özgür iradesini çalıştıramayan, seçmen değil taraftar olan bir milletiz. Zihnimizdeki zincirlerle bağlanmışız. Biz ileri gidemedikçe; hayatımızı birer virüs gibi kötü siyasetçiler, liyakatsiz devlet adamları, koltuk sevdalısı hukuk insanları ve yalaka gazeteciler yok ediyor.
Onlar bozdukça bir yeniden düzeltmeye çalışıyoruz hayatı. Ama bu kadar kötülük olunca, her şey giderek daha çok bozuluyor, zorlaşıyor. Elimize verilen yap bozu düzeltmekle geçiyor zaman. Sonra bakıyoruz yap boz hayatlarımız oluyor.
Ve bir gün bir bakacağız ki bize verilen süre dolmuş. Gerhard gibi hayatımdan memnun değilim ve bunu nasıl değiştirebilirim diye bakıyorum…
Artık masalara, sandalyelere bakmayı bırakmalı, akıllanmalıyız…