24 Nisan 2005 tarihinde yabancı belgelere dayalı “Sözde Ermeni Soykırımının Gerçek Yüzü” adlı ilk kitabım Ödemiş Atatürkçü Düşünce Derneği’nce yayınlanmıştır. 24 Haziran 2006 günü, 2. kitabım olan “Yabancı Kaynaklarda Türk-Ermeni İlişkileri” (1071–2006) basılarak, Türk toplumunun ilgisine sunulmuştur. Ermeni temalı 3. kitabım olan “Türk Ermeni İlişkileri (Yabancı Belgeler Işığında) Dünü ve Bugünü”, 3 Şubat 2009 Günü yayınlanmıştır. Bu kitapta; 524’ü yabancı olmak üzere toplam 618 belgeye yer verilmiştir. 2015 yılında ise Yabancı Belgeler Işığında Türk Ermeni İlişkileri’ adlı 4. Kitabım çıkmıştır. Kitaplarımı bulmanız olanaksızdır, çünkü yayınevleri kapandı, yeni bir yayın evi arıyorum.

Niye yabancı belgeleri kitaplarımda kullandım? Ermeni arşivleri kapalı olduğu için, saygın araştırmacıların yüze yakın kitabından, sadece yabancı belgeleri kitaplarıma aldım. 100. Yılda 25 konferansı vererek, “Ermeni soykırımı Yoktur” dedim. En son olarak da,  Ege Üniversitesi Tarih Kürsüsünde yüzlerce öğrenciye konferans verdim, belgeselimi sundum. Ermenilerin. Biraz yabancı belgeler konuya gireyim...

    Her 24 Nisan geldiğinde, Ermenilerin; “Türkler, Ermeni Soykırımı” yaptılar, diye eylem yaptığını biliyoruz.“Denizden Denize Ermenistan” hayali içinde olan Ermeniler, Rus bayrağını İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında dalgalandırmak için var güçleriyle İtilaf Devletleri’ne yardım etmişlerdir.

18 Mart 1915 günü, Çanakkale Boğazı’nı geçemeyeceğini anlayan İtilaf Devletleri, 25 Nisan 1915 tarihinde Çanakkale’yi karadan geçmek için asker çıkarmıştır. Ermenilerin, yaptıkları ihanet karşısında, Osmanlı Hükümeti’nin bir dizi önlem almak zorunda kalmış ve 24 Nisan 1915 tarihinde hükümetin çıkardığı bir genelgeyle, sınırları içinde bulunan tüm Ermeni parti ve komite merkezleri ile şubeleri kapatmış ve elebaşları olan 2345 kişi yakalanarak, devlet aleyhine çalışmada bulunmak suçundan, askeri mahkemeye gönderilmiştir. Bu tarih, Ermenilerce her yıl “Ermeni Soykırımını Anma Günü” ilan edilmiştir. Ermeniler, neden bu günü seçmişlerdir.

  15 Mayıs 1919 günü, İzmir’in işgali ile başlayan, Mustafa Kemal’in 910 gün süren, emperyalist ülkelere karşı bağımsızlık mücadelesiyle; önce Fransızlar; İngilizler; ABD ve Rusya teker teker Ermeni hamiliğini bırakmıştır. Hamiliği bırakan Fransa’nın Ermenilerle o günlerdeki ilişkisine kısaca göz atalım.

Fransızlar, senelerce, Ermenileri, “Küçük Fransa” olarak kışkırtarak kullanmışlardır. Fransız geleneksel Ermeni politikasında, 1919 tarihinden sonra çok önemli değişiklikler olmuştur. Bu dönemi Amerikalı tarihçi Paul C. Helmreich’in ‘Sevr Entrikaları’ adlı kitabından izleyelim:

“Fransızların Mondros Antlaşması sonrası yaptığı tek uğraşı, Suriye ve kimi Arap topraklarını elde etmek olduğudur. Antlaşmanın ardından, Ermenilerden oluşan Fransız birliğinin, Mersin’e çıkartılması tümüyle bu amacın bir parçasıdır. Büyük güçler, Ermeni sorunuyla ilgili belirli bir sorumluluk alma konusunda son derece isteksizlerdi. Bir Ermeni Devleti’nin kurulması konusunda genel anlamda aynı görüşte olunmasına karşın, İngiliz, Fransız ya da İtalyanların hiçbiri Ermeni devletinin gerçekten kurulmasında ve desteklenmesinde doğrudan yer almak arzusunda değillerdi. Bu durumda sınırları ne olursa olsun, kurulacak bir Ermeni Devleti’nin siyasi gözetim ile askeri ve ekonomik yardıma gereksinim duyacağı açıktır.” 

4 Temmuz 1920 tarihli, Sir F. De Robeck’in Lord Curzon’a yazdığı yazıdan, Fransızların o dönemde Ermenilere silah yardımını yaptığını görebiliriz:

“Ermenilere silah temini için Mr. Khatisian İstanbul’dan Paris’e gitti. Majestelerinin Hükümetleri’ne Ermeniler adına şükran ve teşekkürlerini bildirdi. 25 bin tüfek aldıklarını ve ayrıca Ermeni ordusunda 30 bin Rus yapısı tüfeğin ve bir milyonu aşkın merminin bulunduğunu, Yunan ilerlemesi başlayınca Ermenilerin hemen hücum edeceklerini bildirdi.”       

     İngilizler, 1919 yılında Kafkasya’yı boşaltırken, Fransız Başbakanı Clemenceau; ‘Ermenistan bölgesine 10-12 bin asker göndermeyi’ öneriyordu. Fransızlar birliklerini öyle bir rotayla göndermeye başladılar ki, bununla Fransa’nın asıl hedefinin; Kilikya ve Güney Ermenistan’ı işgal etmek olduğu anlaşılıyordu. Fransa, bir ay sonra yaptığı ‘Suriye Antlaşması’nın parçası olarak, Suriye topraklarını işgal ederek asıl amacına ulaşmış, Ermenistan’a asker göndermekten vazgeçmiştir.

    Fransız Başbakanı Clemenceau’nun aşağıdaki demeci, yukarıda açıklanan Fransızların doğu politikasının ne olduğunu tam olarak anlatmaktadır:

    “Ben, Kilikya’yı, Suriye’yi, Şam’ı, Halep’i, Beyrut’u ve Musul’dan elde edilecek petrolün akacağı İskenderun Limanı’nı alabilmek için, Musul’u İngilizlere bir yem olarak verdim.”

    Ermenilerin baş kışkırtıcısı olan Fransa’nın basını Ermeni konusundaki son gelişmeler için bakalım ne yazıyordu? Baklım, 1 Aralık 1920 tarihli, ‘Lé Temps’ gazetesine:

    “Sevr Antlaşması’nı hazırlayanlar neye benziyor biliyor musunuz? Tavşanını unutmuş olan ve şapkasından hiçbir şey çıkaramayan sihirbaza”diye yazıyordu.

    10 Kasım 1920 tarihli aynı gazetede şunlara yer verilmektedir:

    “Şimdi, Batılı büyük devletlerin yaptıkları hataları kabul etmemeleri nedeniyle, özgürlükleri tanınan Kafkasya’nın küçük halkları bu hataları ödüyorlar.”

    12-13 Kasım 1920 tarihli aynı gazetede ise:

    “İtilaf Devletleri’nin elinde şimdi hayali bir antlaşma vardır. İtilaf Devletleri bu işin çözümü için Doğu’da kendilerine ortak ettikleri küçük milletler, Ermenilerin şahsında bunun cezasını ödüyorlar” denilmektedir.

     Fransız Av. Georges de Maleville’nin yazdığı ‘1915 Osmanlı-Rus Ermeni Trajedi’ adlı kitap, Türkiye’yi asılsız iddialarla suçlayanlar için hazırlanmış bir iddianamedir. Av. Georges de Maleville, ‘Ermeni soykırımı’ tezini belgelerle sadece çürütmekle kalmıyor, Fransa’nın diktiği kin anıtlarının boş bir düşüncenin ürünü olduğunu vurgulayarak tarihe bir not düşüyordu:

    “Osmanlı İmparatorluğu, 1 Kasım 1914 tarihinde savaşa girmiştir. 1915 yılının baharında, Osmanlı Hükümeti Doğu Anadolu Ermeni halkını, o zamanlar Osmanlı toprağı olan Suriye ve Yukarı Mezopotamya’ya göndermeye karar vermiştir. Bize iddia edildiğine göre, gerçekte, bir katliam, kılıfına uydurulmuş bir yok etme planı söz konusuydu. Bunun ne olduğunu inceleyeceğiz. Ancak bu acı olayları ortaya koyup tartışmadan önce, yine haritaya göre, savaş boyunca cephe hattının yer değiştirmelerini dikkate almak zorundayız.

    Halen, Türkiye’de büyük kentlerin dışında, hemen hemen Ermeni yoktur. Rus-Türk sınırı, 1828 yılı çizgisine çekilmiştir ve Sovyet Rusya’ya federal olarak bağlı bir Ermeni Cumhuriyeti, Ermeni nüfusunun tabanını oluşturmaktadır. Peki, eskiden Osmanlı İmparatorluğunda yaşayan Ermenilere ne olmuştu acaba? Hepsi ölmüş müdür?

    Bu özellikle, savaş sırasındaki harekât planının incelenmesi durumunda, kişinin bir fikir edinemeyeceği bir sorudur.

   1915 yılı başlarında, Osmanlıların haberi olmadan, Ruslar Ağrı çevresini dolaşıp, İran sınırı boyunca, güneye doğru inerek bir çevirme harekâtını başlatmıştır. İşte bu harekât, savaş boyunca Ermeni halkının ilk önemli yer değiştirmesine yol açacaktır. Bu duruma göre, Van Ermenilerinin ayaklanması patlamıştır ve bunun üzerinde durmamız gerekecektir.”

Ermenilerin isyan bölgesinden gönderilmesi için iki çözüm vardı, biri Ermenileri savaş cephesine göndermekti”, diyen Av. Maleville, Türklerin onursuz bulduğu ve tercih etmediği bu yolu şöyle anlatmaktadır:

    “Osmanlı Hükümeti daha insancıl olan cephe gerisine Ermenilerin gönderilmesi yolundaki ikinci öneri yerine, birinci çözümü seçmiş olmasıdır. Rusların Müslümanlara yaptığı ve de Ermenilerin Van’ın Türkler tarafından geri alınışı sırasında, Müslümanlar için yapmayı seçtiği gibi, Türklerin Ermenileri cephe hattının önüne iterek Anadolu’nun Ermeni kesiminin boşaltılması halinde, nelerin olabileceğini düşünmek gerekir. Yüz binlerce kişi kurşunlara hedef olarak, cephe hatları arasında dolaşacak ve büyük bir kısmı da öldürülmüş olacaktı.

    Fakat Osmanlı’nın onuru kurtulmuş oldu. Rusların uyguladığı yöntemi kopya etmiş olmaları halinde, kınanacak bir şey bulunamazdı.     

    Türkler bunun yerine, en acemice ama en insanca çözümü, yani cephe gerisine gönderme yöntemini seçtiler. Bu çözüm daha da beceriksizce gerçekleştirildi ve bir dram oldu.

   Fakat burada şu kanıyı kabul etmemiz gerekir: Osmanlı’nın düzenli hazırlanmış bir planı yoktu ve soykırım yapılmamıştır.”

    1919 yılından itibaren, İtilaf devletleri tarafından yalnız bırakılan Ermeniler, 24 Nisan 2015 günü, tutuklanan ve kısa sürede serbest bırakılan 2345 kişiyi bahane ederek, Türklerin yaptığı “Ermeni Soykırımı” anma günü olarak anmaktadırlar.

    Bizlerin de Ermenilerce yapılan Türk katliamına belgelerle karşı çıkmamız gerekir. Türk devletinin elinde Ermenilerin şehit ettiği Türklerin listesi var. Biz, gerçekleri ortaya koymaz isek, sahtesi senelerce gündemi kaplar.

  “Yaptıysak özür dileriz, demek yerine, gerçekleri öğrenmemizi” öneriyorum.  Saygılarımla… 

Ahmet GÜREL

Atatürk Araştırmacısı