Birine değer verilmediğini anlatmak için kullanılan laflardan biridir; "iki satırlık adam". Sıla "vur kadehi ustam, iki satırlık adamları musallat ettik ömrümüze" der örneğin...
'İki satırlık' derken, iki satır darbesiyle işi bitirilecek adam mı yoksa iki satırda anlatılabilecek kadar basit bir adam mı kast ediliyor bilmiyorum: Belki ikisi de...
Gelin bir de şu iki satırlık’ adamı dinleyin.
Ordinaryüs Prof. Dr. Sadi Irmak bir bilim adamı idi. 1904 yılında Konya Seydişehir'de doğdu. Atatürk tarafından eğitim için yurt dışına gönderilmişlerden biri. Geçmiş yıllarda Çalışma Bakanı olarak görev yaptı, 1974-1975 yıllarında Başbakan oldu.
Tıpçı olmasının yanında edebiyat ve çeviri ile de ilgilendi. Bazı kitap ve çevirileri;
-Cevdet Paşa Tarihi 2 Cilt, günümüz Türkçesine çevirdi.
- Kutsal Kur'an Türkçe Meali isimli bir kitabı var.
- Leonardo da vinci ve Rönesans
- İşte böyle dedi Zerdüşt - Friedrich Nietzsche - çeviri
-Johann Wolfgang Goethe den Gönül Yakınlıkları - çeviri
Kitaplarından sadece bir kaçı.
Dolu dolu bir bilim adamı, siyasetçi, çevirmen ve sanatçı Ordinaryüs Prof. Dr. Sadi Irmak.
Gelin, kendisinden dinleyelim:
“1923 yılı sonlarında İstanbul Üniversitesi'nde öğrenci olduğum sıralar, okul duvarında bir ilan gördüm:
“Avrupa'ya talebe yollanacaktır.”
Allah Allah dedim, ülke yıkık dökük. Her yer virane… Bu durumda Avrupa'ya talebe göndermek lüks gibi gelen bir şey.
Ama şansımı bir denemek istedim… 150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk “Berlin Üniversitesi'ne gitsin” diye yazmış…
Vakit geldi. Sirkeci Garı'ndayım ama kafam çok karışık. Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı?
Tam gitmeyeceğime karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir posta müvezzii (dağıtıcısı) ismimi çağırdı:
“Mahmut Sadi, Mahmut Sadi…”
“Benim” dedim.
“Telgrafın var.”
Telgrafı açtım, aynen şunlar yazıyordu:
“Sizleri (yurtdışında okumaya) bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz. Mustafa Kemal.”
Bunu okuyunca düşündüklerimden utandım… “Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme” dedim. Düşünün, 1923 yılında o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerede, ne zaman neler hissettiğini sezebilen ve ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?
Yıl 1923, biz şimdi evimizde, bir çocuğumuzun huyunu değiştiremiyoruz bir huyunu! Tüm ülkenin huyu değişiyordu.
Çok başarılı oldum. Kıvılcım olarak gittim, ülkeme alev olarak döndüm.
İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü'nü kurdum, Kürsü Başkanı oldum.
Daha sonra ülkemin Başbakanlığını yaptım.
Ben kim miyim?
Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamıyım!” demiş.
BİR ÜLKENİN HUYUNU DEĞİŞTİRMEK
Can çıkar huy çıkmaz, derler. Ancak gerçek liderler, insanların ve toplumların huylarını da değiştirebilirler.
Mustafa Kemal, Başkumandanlık da yapmak zorunda kalmış Başöğretmendir.
1923 yılında seçilmiş genç öğrencilerin, bir başlarına yurt dışına okumaya giderken duyabilecekleri endişeleri bir telgrafla sıfırlayan ve onlara “Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz” diyen bir motivasyona ancak bir baş öğretmen başarabilir.
Atatürk’ün yurt dışına göderdiği bazı isimler: Mahmut Cüda, Muhittin Sebati, Refik Epikman, Ulvi Cemal Erkin, Cezmi Rıfık, Cemil Sena Ongun, Muhsin Ertuğrul, Ekrem Zeki Ün, Osman Horasanlı, Necip Fazıl Kısakürek, Sadi Irmak, Suat Hayri Ürgüplü, Cevat Dereli, Şeref Akdik, Ali Münip Karsan, Namdar Rahmin ve Necmi Bey
Anne babalar, öğretmenler ve siyasetçiler sözüm en çok sizleredir: Kıvılcımları aleve dönüştürmek size düşer.