İzmir... Ege’nin incisi... Tarih boyunca güzelliği ve sıcaklığıyla anılan bu şehir, son günlerde alevlerin kucağında can çekişiyor... Çiğli’den Karşıyaka’ya, Menderes’ten Urla’ya kadar yayılan yangınlar, yalnızca şehrimizin değil, hepimizin yüreğinde derin yaralar açtı. Ağaçlar yanarken içimizde bir şeyler de onlarla birlikte kül oluyor. Evlerin, arabaların yanışını izlerken, şehrin belleğinde sonsuza dek silinmeyecek izler bırakılıyor. Her bir ağaç, her bir ev, her bir can dostumuz için yüreğimizde kopan fırtınaları kelimelere dökmek zor, ama bu acıyı paylaşmak belki de bir nebze olsun hafifletir.
Nasıl Başladı?
İşe gitmek üzere evden çıktığımızda, gökyüzünü kaplayan devasa duman bulutu, bir felaketin habercisiydi. Henüz ne olduğunu tam anlamasak da içimizde büyüyen o endişe, ilerleyen saatlerde yerini tarifsiz bir korkuya ve üzüntüye bıraktı. Karşıyaka ve Çiğli’de başlayan yangınların giderek büyümesi, yerleşim yerlerine kadar ulaşması, masum hayvan dostlarımızın barınaklarının alevler arasında kalması... Tek kelime ile felaket... Sadece şehrimizin ormanları, evleri değil, bizim de ciğerlerimiz yanıyordu.
İçimiz Yandı
Güzel İzmir, şimdi duman kokularıyla kaplıydı. Şehrin sokaklarında yürürken, metroda ya da İZBAN’da seyahat ederken o yanık kokusu burun deliklerimizi yaktı, içimizi sızlattı. Şehrin her köşesine yayılan bu koku, sadece alevlerin yaktığı ağaçların değil, aynı zamanda bizim yüreğimizin de kokusu. Sadece ormanlar değil içimiz de yandı.
İzmir, bir ruhtur...
Ege’nin en değerlisi, incisi İzmir'imiz, gözlerimizin önünde kül oluyor. Her bir ağaçla, her bir evle birlikte bizim de bir parçamız yok olup gidiyor. Ama bu yangınların ortasında bile, İzmir halkının bir araya gelişine, birlik olup yangınla savaşına tanık olmak, içimizde küçük bir umut ışığı yakıyor. Şehrin dört bir yanından gelen yardım çabaları, birlikteliğin gücünü bir kez daha gözler önüne serdi. İzmir, yalnızca bir şehir değil; İzmir, bir ruhtur, bir direniştir, bir umuttur. Ve biz bu umudu kaybetmeyeceğiz.
Bu yangınlar sadece ağaçlarımızı, evlerimizi, dostlarımızı değil, en sevdiğimiz mevsimi de elimizden aldı. Yaz mevsimi... En sevdiğim ve gelişini heyecanla beklediğim mevsim, İzmir’in mavi sularında geçirdiğimiz güzel günler, şimdi acının, hüznün mevsimi oldu. Yeter ki yanmayalım diye yazları bile bekleyemez olduk. Güneşin ilk sıcaklığı ile birlikte ülkemizin her bir köşesinden alevler yükselmeye başlar oldu. Beklediğimiz yaz, bu yangınların gölgesinde kaldı.
Ama yine de umudumuzu kaybetmedik... İzmir, her ne kadar acı çekse de, bu acıdan daha güçlü doğacak. Şehrimiz alevlerin arasından yeniden yükselecek, ormanlarımız yeşerecek, evlerimiz yeniden inşa edilecek. İzmir’in yanan kalbini yeniden hayata döndüreceğiz. Çünkü İzmir yalnızca bir şehir değil; İzmir, bizim evimiz, yuvamız, umutlarımızın simgesi. Ve bu umut, alevlerin aksine asla sönmeyecek. Artık son bulsun... Yeter ki yanmayalım... Yeter ki ihmallerin, dikkatsizliklerin altında şehrimizi yakmayalım. Geçmiş olsun canım İzmir... Bir daha hiç yanmayalım.
Tekrar görüşünceye kadar hoşçakalın...