Geçtiğimiz hafta İstanbul'da, iki genç kız, insanlığın en karanlık yüzüyle karşı karşıya kalarak bir cani tarafından vahşice katledildi. Bu trajik olay, içimdeki öfkeyi, çaresizliği ve isyanı yeniden doruk noktasına taşıdı. Ülkemizin dört bir yanından, uzak yakın fark etmeksizin, ardı ardına gelen bu şiddet haberleri, yalnızca yüreğimi dağlamakla kalmıyor, aynı zamanda insan olmanın ne anlama geldiğine dair derin sorgulamalara itiyor. Özellikle kadınlara yönelik artan şiddet ve suçlar, her gün canımızı biraz daha acıtıyor. Bu şiddet döngüsü neden durdurulamıyor? Neden bu kadar kötülük var dünyada? Neden böylesine nefret dolu, canice eylemler gözlerimizin önünde birer birer sergileniyor? Kendi ülkemde, en güvende hissetmem gereken yerde, güvenli hissedememek... Korkunç bir duygu.

"Bu Topraklarda Bir Kadın Olarak Yaşamak"

İçimde büyüyen bu öfke, çaresizlikle birleştiğinde her geçen gün biraz daha yıpranıyorum. Bir kadın olarak, bu topraklarda yaşıyor olmanın getirdiği zorluklar, aslında hiçbirimizin katlanmak zorunda kalmaması gereken bir yük. İnsanlar, özellikle kadınlar, çocuklar ve savunmasız canlılar bu kadar acımasızca hedef alınmamalı. Her yeni güne uyanırken, yeni bir şiddet haberiyle karşılaşmak, ruhumu çökerten bir kara delik gibi. Televizyon ekranlarından, telefonlardan ve sosyal medya platformlarından gelen bu haberler, kafamızı her çevirdiğimizde karşımıza çıkıyor. Her gördüğüm olayda, her okuduğum haberde, yaşanan acılar kalbimde derin izler bırakıyor. Bu karanlık atmosfer her gün biraz daha yoğunlaşıyor; içimdeki umut kırıntılarını yok eden, derin bir umutsuzluğa sürüklüyor beni...

Bir toplumun temel yapı taşlarını oluşturan adalet ve merhamet duyguları, son yıllarda ciddi şekilde aşındı. Cezasız kalan her kötülük, zalimlere yeni bir cesaret veriyor. Şiddet uygulayanlar, adaletin gözleri önünde serbest kaldıkça, toplumdaki her birey bu çürümüş sistemin yükünü omuzlarında hissediyor. Kadınlar, çocuklar ve hayvanlar üzerinde uygulanan şiddet ve zalimlik, her geçen gün daha korkunç boyutlara ulaşıyor. Her yeni vakada "artık yeter" diyoruz, fakat bir türlü sonu gelmeyen bu korkunç tabloya bir yenisi ekleniyor. Daha ne kadar bekleyeceğiz? Daha kaç genç kadın, çocuk ya da masum hayvan vahşice öldürülene kadar sesimizi duyurabileceğiz?

Birlikte Mücadele Etmeliyiz

Ancak tüm bu karanlık olaylara rağmen, hala içimde bir umut var. Yitip giden küçücük gencecik kadınların ardından, insanlığın derinliklerinde gizlenmiş olan iyiliğe ve daha iyi bir dünya için mücadele etmeye devam etme inancına tutunuyorum. Şiddetin kök saldığı bu düzenin bir gün mutlaka değişeceğine, bir gün mutlaka barışın ve sevginin hakim olacağı bir dünya kurulacağına inanmak istiyorum. Bu kadar çok acıya rağmen, adaleti sağlayacak bir sistemin inşa edilebileceği, şiddetin tamamen ortadan kalkabileceği bir dünya hala mümkün. Biz kadınlar, çocuklar ve savunmasızlar, bu acılara maruz kalmadan yaşayabileceğimiz bir dünya için birlikte mücadele etmeliyiz.

Bir gün, her kafamızı çevirdiğimizde bir cinayet ya da şiddet haberi görmek yerine, yarınlarımıza umut olacak haberler alacağımıza inanmak istiyorum. Bu dünya, hepimiz için daha güvenli, daha adil bir yer olmalı. Her bireyin kendini özgürce, korkmadan ifade edebildiği, birbirine saygı ve sevgi ile yaklaştığı bir toplum yaratmak artık bir zorunluluk haline geldi. Şiddetin, nefretin, öfkenin birbiri ardına zincirleme olarak yayıldığı bu günlerde, hep birlikte sesimizi yükseltmek, bu vahşete karşı durmak zorundayız. Çünkü sessizlik karanlığı beraberinde getiriyor. Güzellik dolu yarınların var olması dileklerimle...

Tekrar görüşünceye kadar hoşça kalın...