Tarih 26 Ocak 2024 Cuma. Neden belirttik derseniz, söyleyeceklerimizin not düşüldüğü tarih belli olsun. Adayların belirlenmesi ‘’Yılan Hikayesi’’ne dönüşen CHP’de yaşananlara dair fikrimizin bu gece yapılabilecek açıklamadan bağımsız olduğunun bir kanıtı olsun.
Kongrede ‘’Değişim’’ diyerek gelen yeni yönetimin aslında isimlerin değişmesinden başka CHP’nin kronik hastalıklarından hiç birini bırakın tedavi etmeyi, ilaç bile olamadığının en net tezahürü bu aslında. Maksat; ‘’Madem artık biz varız, o zaman bizimkiler gelsin.’’
Hani nerede partiye bağlılık, hani nerede parti disiplini, hani nerede liyakat, hani nerede başarı? ‘’Ya bunların ne önemi var, boş ver sen bunları. Sen adam bizden mi yoksa eskilerden mi onu söyle’’ anlayışının tam karşılığı bu yaşananlar.
Göreceksiniz; şu anda mevcut Büyükşehir dahil 25 başkanın yüzde 90’ı değişecek. Başarılı olup olmadıklarına bakılmaksızın. Şu anda geçerli olan tek kriter ‘’Bizden mi?’’ . Değilse ‘’Alın kellesini, koyun bizden birisini’’. Sanki kellesi alınanlar AK Partili.
Hani Fransız Devrimi’nin önemli simalarından Danton’a affedilen bir söz var. Arkadaşlarıyla düştüğü fikir ayrılığından sonra yargılanıp, idam edilen Danton; "İhtilal Satürn gibidir, kendi evlatlarını yer." diyerek özetlemiş bu yaman çelişkiyi tam 244 yıl önce.
İşte; her ne kadar devrim olmasa da CHP tarihinde bir dönüm noktası sayılabilecek bir kongrenin ardından ‘’Değişim’’ diyenler, bugüne kadar aynı idealler uğruna kol kala, omuz omuza yürüdükleri insanlara ‘’Danton’’ muamelesi yapıyorlar.
İzmir hazır asker, kremalı pasta ya, seçimde çantada keklik, hadi biraz da biz gölgelenelim. Geçmişteki hesaplaşmalar, bugünkü bölüşmeler, yarın ki hedefler hepsi bir arada gelin defteri dürelim. Partiymiş, idealmiş kimin umurunda.
Yani İzmir’e de, İzmirli’ye de reva görünen bu. Bir zamanlar siyasetin piri rahmetli Demirel, ‘’Saksı koysam seçilir’’ diyerek işi özetlemişti. İşte CHP’nin de İzmir’e bakış açısı bu. İzmir nasıl olsa kale, İzmirli’nin müzmin muhalefeti de malum, gerisi boş.
Bu arada olası adaylara bir sözümüz yok. Tabii ki onlarda o koltukları en az mevcutlar kadar hak ediyorlardır, hatta daha liyakatlı olanlarda vardır. Bizim eleştirimiz yönteme, bizim eleştirimiz havada kalan ‘’Değişimin’’ altını doldurmak için günahsızların kurban edilmesine.
Derseniz ki ‘’sana ne?’’ işte orada bizimde işimiz bu naçizane. Yoksa ne kalan, ne giden babamızın oğlu değil bu da böyle biline. Bizi bilende bilir; ‘’Doğruya doğru, eğriye eğri’’ deriz. Zaten bu yüzden sizlere ‘’10. Köyden’’ bildirmekteyiz.
Liyakatın; ‘Değişim’e kurban edilmediği günlerde görüşmek dileğiyle