Bugün “Kadına yönelik şiddetin önlenmesi” amacıyla özellikle ülkemizde kabul edilen sürece ve dönen çirkin girişimlere değineceğim. Bu konuda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen ilk belge, hukuki bağlayıcılığı olmayan 1993 tarihli Kadına Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge’dir. Bağlayıcı nitelik taşıyan ilk uluslararası sözleşme ise 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılan “Kadına Yönelik Şiddetin ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”dir. Daha önce İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacılarından olmakla övünen “İktidar”, 1 Temmuz 2021’de ülkemizdeki ‘Tarikat ve Cemaatler’in talepleri doğrultusunda İstanbul Sözleşmesi’ni derdest etti ve çekildi. 

Bunun hemen arkasından ne mi oldu? Bu karara karşı düzenledikleri eylemlerle itirazlarını yükselten kadın örgütlerinin güvencesi İstanbul Sözleşmesi’nden sonra yürürlüğe giren “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi’ne dair “6284” Sayılı Kanun oldu. Bu kanunun genel mekanizması İstanbul Sözleşmesi’nin şiddet failini önleyen, şiddete maruz kalan kadın ve çocukları koruyup destekleyen, faillerini cezalandıran ve şiddeti izleyen bütüncül yapısıyla örtüştü. Kanun; şiddet mağduru kadın, beraberinde çocuğu da varsa, barınma, korunma, geçici maddi yardım, psikolojik sosyal ve hukuki destek gibi taleplerde bulunabiliyor. Yine bu kanun herhangi bir medeni hal ayırımı yapmaksızın tüm kadınlara, kendilerine yönelen şiddetin uygulayıcısı kim olursa olsun, adli mekanizmalara başvurma ve tedbir talep etme hakkı tanıyor. Koruyucu tedbir kararlarının verilmesi için kadının beyanı yeterli sayılıyor, şiddete ilişkin delil veya beyan aranmıyor. Ancak bu madde ile başlayan ikinci süreç, YRP ve Hüdapar ikilisi sağcı ve İslamcı(!) kesimin “aile bütünlüğünün bozulması” kılıfına sığınılarak 30 madde içinde en çok karşı çıkılan madde oldu. Ayrıca sürekli nafakanın kaldırılması, LGBT derneklerinin kapatılması gibi maddeler içeren teklife dair her iki kanat da birbiriyle çelişen açıklamalarda bulundu. Sonuç nasıl mı gerçekleşti? Bu maddelerin kaldırılması ortak karar altına alınarak ittifak güçlendirildi. Yani önce gerici güruhun İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması ile başlayan, arkasından da 6284 sayılı kanunun iptali isteği ile devam eden sürecin akibeti 14 Mayıs sonrasına bırakıldı. Önerim; 100 yıllık Cumhuriyetimizin Kurucu Lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bize çizdiği bu yoldan ayrılmamak, bunun için de 14 Mayıs’ta bu yolu izleyenlere tüm gücümüzle destek vererek ikinci 100 yıla başlamak olmalı. 

Gelin; Laik, Bağımsız, Çağdaş, Özgürlükçü, Devletçi, Sanayileşmiş, sömürü ve eşitsizliğe son veren, dünyanın en güçlü olan bu ülkesini kendini beğenmişlerden (!) kurtarıp, Atatürk’ün çizdiği yoldan asla ayrılmayan bir Türkiye Cumhuriyeti’ni ikinci 100 yılda da devam ettirelim. 

Gelin; içimizdeki Atatürk’ü 19 Mayıs 2023’te bir kez daha Samsun’a çıkaralım. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nı 80 yıl nasıl kutladıysak, ona yakışan bir şekilde yine kutlayalım.