Veysel Çolak ve Salim Çetin’le bir yaz gecesinde kitapların arka kapaklarından söz ederken Veysel Çolak, arka kapağa yazılan yazıların reklamdan öte bir şey olmadığını, kitabın satışını da arttırmadığını mı ne söylemişti.
O gün bugün merak konumdur bu. Arka kapakta kitabın tanıtımına ait bir yazıya neden ihtiyaç duyar yazarlar'
İtiraf edeyim, ben o ihtiyacı duyanlardanım. Satışa ya da okunmasına katkısı olur düşüncesiyle…
Sonuçta ben, ne Orhan Pamuk ne de Hamdi Koç’um.
Kitapları, raflarda yer alsa da aranılan / sorulan biri olmadığımı biliyorum.
Çabalıyorum okunmak için… Hatta parçalanıyorum. Masrafı göze alıp gerek yurtiçi gerek yurtdışındaki yazar, şair ve entelektüel arkadaşlara gönderiyor, kendimi okutmanın yoluna bakıyorum. Okunursam keyfim yerine gelecek, mutlu olacağım çünkü.
Okuyorlar ya da okumuyorlar, orasını bildiğim yok.
Şükürler olsun ki,ki can dostlarım var, ne yazarsam beni okuyan…
Avni Aydemir, Veli Lök, Yekta Güngör Özden, Kemal Nehrozoğlu, Öcal Uluç, Fahir Işıksız, Hakkı Ülkü, AvramVentura, Hasan Akarsu, Tufan Erbarıştıran, Arzem Değer, Hasan Efe, Murat Yılmaz gibi…
En iyi okurum annemdi. Ne yazık ki altı yıldır ne konuşabiliyoruz ne görüşebiliyoruz. Çok uzaklarda… Geleceği de yok…
Şansım şu ki, okunurluğuma katkısı olan perde gerisinde biri var: Mehmet Atilla !
Ne yazarsam ona gönderiyorum. Zaman ayırıp yazdıklarımı okuyor, gerekeni yapıyor ve eli ayağı düzgün metinlere imza atmış oluyorum sayesinde. Bu, benim için büyük bir şans…
Yazılarımın doktoru o ! Metinler onun elinden çıktı mı çok mutlu oluyorum doğrusu… Son beş yıldır da kimseler, yayımlanan kitaplarımla ilgili olumsuz bir şey söylemiyorlar hiç. Çünkü Mehmet Atilla’nın izi var o kitaplarda.
Herkes aynı şansa sahip değil… Bunun farkındayım.
Bir gerçek var ki, kitaplarım satmıyor.
*
İşim, kitap- yayın ve okuma olunca bu konuya değinmeyi bir zorunluluk bildim. Bu konuyu mercek altına almanın edebiyatseverler için yararlı olacağını düşündüm.
ÖNSÖZ MÜ ARKA KAPAK YAZISI MI'
Hangisi önemli ya da hangisi etkili'
Gülsüm Cengiz şöyle diyor: ‘ Bence her ikisi de önemli. Arka kapak yazısı okurla kurulan ilk bağdır bana göre; önsöz ise kitaba, yazara ilişkin zaman içinde belge niteliği taşıyacak bir metindir bence…'
Mustafa Gazalcı: ‘’ Elbette önce arka kapak, sonra önsöz.’’
Hidayet Karakuş : Arka kapak yazısı daha çok yayınevinin işi. Son yıllarda yazarlardan istiyorlar. Kitabın özünü yansıtsın diye. Arka kapak yazısı, okurun kitapla ilk ilişkiyi kurduğu yazı. Önsöz, her kitap için gerekli olmayabilir. Ben romanlara önsözü gereksiz görürüm ama bazı yazarlar bunu önceleyebilirler. Bazı romanlar, şiirler, öyküler… kitaplar için gerekli de olabilir. Kimi zaman bir derleme, bir seçkiyse o kitap; önsöz önemlidir. Söz gelimi anısı güzel Özdemir Nutku’nun Şekspir’den yaptığı oyun çevirilerinin başında, dünyaca ünlü bu oyun yazarının, şairin yazdıklarıyla ilgili 1600’lerden başlayan çok önemli incelemeleri vardır. Okuyan, bu incelemelerle hem Şekspir’i daha iyi tanır hem okuyana Özdemir Nutku’ya ‘’ İşte tiyatronun bilimini yapan insan böyle olur’’ dedirtir.
Bu bir seçimdir. Kitabın özelliğine, yazarın kitapla ilgili kaygısına, umuduna göre bir seçim… ‘’
TANITIM AMAÇLI MIDIR'
Attila Aşut : ‘’ Arka kapak yazıları daha çok tanıtım amaçlıdır. Okurun kitaba ilgisini çekmeye çalışır. Genellikle bu yazılara bakarak kitap seçimini yapar okur. Önsöz ise içerik açıklamaya yöneliktir. Kitabın içeriğini, izleğini ve özünü, önsözdeki açıklamalarla daha derinlikli olarak kavrarız.’’
Hasan Akarsu : ‘’ Yaşamımızda kitap okumak kadar kitap seçimi de önemlidir. Yayın dünyasında bu işe yatırım yapan, gönül veren kuruluşların bunu bildiği bir gerçektir. Onun için öncelikle basılan kitabın albenisi olması gerekir. Kitap kapağı çizen ressamlar olduğunu biliyoruz. Kitap vitrine çıktığında özendirici, özgün özelliğiyle ilgi çeker. Kitaplarım basılmadan önce kapak seçimi için ne denli uğraştığımı, Gerçek Sanat Yayınları’nda Güngör Gençay ile kaç kez baş başa çalıştığımızı anımsarım. Bu, kapak seçiminde kitabın sahibinin bile ne denli titizlendiğini gösterir. ‘’ Kitaplar, uygarlığın önderliğini yapan ışıklar ‘’ ( Rooswelt) olduğuna göre dış görünümlerini de önemsemek gerekir. Ayrıca ‘’ güzelin bilimi ‘’ olarak tanımlanan estetik olmadan iyi kitap da olmaz. İyi kitabın iyi alıcısı, kötü kitabın kötü alıcısı olur diyebiliriz.
Sabahattin Eyuboğlu, Sanat Üzerine yazılarında: ‘’ Kitabı yazanla süsleyen arasında iş ortaklığı sanıldığından çok mühimdir. Bir kitabın yalnız kapağı ismi kadar anlam ve telkin doludur. O kadar ki, kapak ve resimli sayfa kitabın tesirini yazıcının lehine veya aleyhine olarak değiştirebilir. Baskının üslubu eserin özüne bile bambaşka bir istikamet verebilir’’ der.
Okur, kitabı seçerken kuşkusuz içerikle ilgili bilgi edinmek ister. Onun için önce arka kapağına bakar ve oradaki açıklamaya göre bir karar verir. Bu nedenle arka kapak yazısı kitabın tanıtımı için büyük önem taşır. Arka kapak yazısını yeterli bulmayan okuyucu ise kitabın başında önsöz ( sunu) yazısı arar. Önsözdeki açıklamalar kitabın özünü tümüyle yansıtır ve okuyucunun ilgisini çekmeye yöneliktir.
Önsöz, arka kapak yazısı ve içerik arasındaki tutarlılık da önemlidir.
Bir kitabın kapağı, arka kapak yazısı ve önsöz kitabın anlaşılır olması için ipuçları verir. Sabahattin Eyuboğlu, basılan kitabın okurun beğenisini kazanması gerektiğini, ‘’ Okurun iyisi her kitabı sevmeyen, kitaplık müdürünün iyisi her kitabı sevendir. ‘’ sözüyle çok iyi anlatır.
Öner Yağcı : Server Tanilli ile 1996 Kasım’ında İstanbul Kitap Fuarı için geldiğinde tanışmıştık yüz yüze. 1999 Kasım’ında, “Onur Yazarı” olduğu İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’nda kısa söyleşiler yaptık, mutluluğumu çoğalttı. Kitaplarımla ilgili çok güzel sözler söyledi. O günlerdeki Cumhuriyet’te “Bir Bakıma” köşesinde, yeni çıkan Umut İnsanda ve Fedailer Mangası adlı kitaplarımla ilgili yazdığı yazıda beni onurlandırdı.
2000 yılındaki İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’nda ise onur konuğu Şükran Kurdakul’du ve benim de Şükran Kurdakul adlı kitabım çıkmıştı. TÜYAP’taki Şükran Kurdakul’la ilgili panelin konuşmacıları arasında İlhan Selçuk, Server Tanilli, Şükran Kurdakul gibi büyük ustaların yanında ben de vardım. Eylül’de açık kalp ameliyatı olmuştum ve yeni yeni iyileşiyordum. Toplantı öncesinde, yeni ameliyat olduğumu, kısa konuşmak istediğimi, zaten onların yanında fazla konuşamayacağımı söyleyince Tanilli’nin İlhan Selçuk ve Şükran Kurdakul’la bakışarak ve gülümseyerek verdiği yanıtı hiç unutmadım:
“Geçmiş olsun. Maşallah zımba gibisin. Biz İlhan’la ve Şükran’la anlaştık, asıl biz kısa konuşacağız. Asıl konuşmayı sen yapacaksın. Öyle değil mi arkadaşlar!.. Haydi bakalım, gençliğe güvenmekte ne kadar haklı olduğumuzu göster bize…”
Daha sonraları da birçok kitap fuarında, panellerde, toplantılarında çoğu kez kısa, bazen de uzun söyleşilerimiz oldu.
Bir sohbetimizde söylediklerinden öğrendiklerim arasında öyle bir şey vardı ki, o dönemde 50’li yaşlarını süren benim gibi bir kitap okuruna bile okumanın abecesiyle ilgili bir ders değerindeydi. O güne kadar hiç düşünmemiştim doğrusu, hiç dikkatimi çekmemişti.
Kitaplarla ilgili konuşuyorduk:
“Girişlerini çok beğeniyorum. Sunuşlar, önsözler, girişler bir kitabın can damarıdır,” dedi.
Bu konuşmadan on yıl sonra bir hukuk hocasının anısını okuyunca hüzünle gülümsedim.
Doğu Akdeniz Üniversitesi hocalarından Prof. Dr. Turgut Turhan, Kıbrıs Gazetesi’nde yayımlanan “Artık kitapların giriş kısmını okuyorum!” başlıklı yazısında (6 Mayıs 2020) “Bana göre, insanlığın uygarlığa nasıl ulaştığını anlattığı kitabında geçen ‘uygarlıktan veya insanlıktan’ çok daha uygar bir kişilikti” dediği Server Tanilli ile ilgili bir anısını anlatır.
Turgut Turhan’ın 1971’de Hukuk Fakültesi birinci sınıfındayken Anayasa Hukuku hocası Server Tanilli’dir. Hoca öğrencilerinden bir gün, Maurice Duverger’in Siyasal Partiler kitabını okumalarını ister. Birkaç hafta sonra, “Okuyan var mı'” diye sorar. “Ben okudum hocam!” diyen Turgut’a, “Söyler misin, yazar kitabın Giriş kısmında ne diyor'” diye sorar. Turgut’sa kitabın Giriş kısmını okumamıştır. Çünkü o zamana kadar hiçbir kitabın “Giriş”ini okumaya gerek duymamıştır. Hoca, kitaptan birkaç soru sorar, Turgut onları gayet güzelce yanıtlar. Hoca teşekkür ettikten sonra sınıftaki öğrencilerine şunları söyler:
KİTAP OKUMAYI BİLMİYORSUNUZ
“Evet arkadaşlar Turgut kitabı okumuş… Ama şunu söyleyeyim ki, kitap okumayı bilmiyorsunuz! Tabii, çünkü orta öğretimimiz yeterli değil… Üniversiteye gelmeden önce, özellikle edebiyat öğretmenleriniz sizlere nasıl kitap okunacağını öğretmezse işte ortaya bu sonuçlar çıkar. Bir daha lütfen kitabı okumaya eğer varsa Önsöz ve muhakkak Giriş’ten başlayın!”
Bir kitabı elime aldığımda ilk okuduğum yer arka kapak yazısıdır. Mutlaka okurum ve orada yazılanları okuduktan sonra önsöz, sunu, sunuş, başlarken giriş ya da başka adlarla yazılmış olan bölüme göz atarım. Benim alışkanlığım oldu bu. Bu alışkanlığım, bir kitabı okuyup okumayacağım konusundaki kararımı kesinlikle etkiler.
Bana göre arka kapak yazıları ve önsözleri kitabın vazgeçilmezidir.’’
*
Tufan Erbarıştıran: Kişinin yazacağı akademik ya da bir araştırma kitabı ise buna aynı düzeyde bir önsöz yazılması bence iyi olur. Böylelikle hem kitap bir denetimden geçmiştir hem de okura farklı bir bakışı açısı sunacaktır. Böyle bir kitaba ise arka kapak yazısı yazılması gerekli midir sorusunun bence yanıtı şöyle: Yazar ve yayıncının istekleri önemlidir diye düşünüyorum. Bir de okur açısından bakalım. Bir okur kitapçıya gitmeden -günümüzde böyle artık- İnternet üzerinden kitap alacaksa, o kitabın içeriğini bilmek ister. Bunu bilmeden nasıl kitap alacaktı? Hatta günümüzde kitapların önsözleri ve ilk beş on sayfaları da İnternet sitelerinde gösterilmektedir. Günümüzde satış odaklı kitap tanıtımları bunu gerektiriyor. Arka kapak yazısına gelince, bunun çok önemli olduğunu düşünmüyorum. Bizim okurumuz hemen kitabın arka tarafına bakıp önce fiyatını sonra da arka kapak yazısını okumak istiyor. Bilinçli okurlar ise bundan kesinlikle etkilenmiyor. Ancak yine de şöyle bir durum var: Özellikle Can Yayınları gibi arka kapakta bilgilendirici türden bir metin olursa, bunun okuru etkilediğini söyleyebilirim. Şimdi gelelim roman ya da öykü türü kitaplara. Bir roman ya da öyküye önsöz yazılmıyor. Bunun nedeni, okuru belli bir çerçeve içine almasındandır. Yani romanın/öykünün kurgusu, konusu, başkarakteri ve finali böyledir diye yazıldığında, okura pek bir şey kalmıyor zaten. O nedenle, roman ve öykü türü kitaplarda önsöz yazılmaması iyi olur. Bu tür kitaplarının arka kapaklarında ise kitabı özendirici ve okuru satın almaya yönlendirici değil de okura kitapta pek yer almayan türden bilgiler verilirse benim açımdan bir sorun yoktur.
Mehmet Zaman Saçlıoğlu: Arka kapak yazısı ile önsözü birbirinden ayırıyorum. Arka kapak yazısı bir tür okur çekici metin, ya da okuru itici… Orada kitaba ilişkin çok genel bir fikir ediniyor okur. İlk tanışıklık… Bazı arka kapak yazıları imzasız oluyor. Belli ki yazarın ya da editörün elinden çıkmış. Bazıları ise genellikle tanınmış bir kalemin elinden çıkma oluyor ki bu da kimi zaman itici kimi zaman çekici bir etki yaratabiliyor. Kapak yazısı kısa olmak zorunda, çünkü yeri sınırlı. Önsöze gelince; önsöz bir değerlendirme. Kitabın içeriğine, yazılma amacına ve belki ulaştığı sonuca ilişkin daha ayrıntılı bir metin. Önsözü yazar yazdıysa kitabın başlangıç öyküsünü, yazılış amacını ve yazım serüvenini görüyoruz. Bir başkası yazdıysa, metnin başka gözden değerlendirmesini görüyoruz. Arka kapak yazısı bir tür reklam metni sanki ama önsözün kitapla çok daha ayrıntılı ve derinlemesine bir ilişkisi var.