Abbas Dedem, birden irkildi. Sessizce ayağa kalktı, odaları tek tek dolaştı, evde yatan küçük oğluna ve can yoldaşına baktı. Tahta merdivenlerden, ses çıkarmamaya özen göstererek, pekte anlamadığım bir dilde dualar mırıldanarak alt kattan bahçeye indi.
Kuyudan, yıkanmak için su çıkardı. Bütün bunları yaparken az sonra olacaklardan haberdarmış gibi umursamaz bir edayla beklemeye başladı..
Ben bütün bunları, büyük dedemin bedenin bir parçası olarak, hem onda yaşıyor, hem de kendi varlığım içerisinde sessiz bir tanık olarak atamın Hakka yürüyüşüne, katledilişine çaresizce tanıklık ediyordum . Dedemin bedeni içinde, ağıtlar yakıyordum. Büyük dedem duyuyordu beni, ben ise o'nu yaşıyordum.
Uzaklardan yaklaşan iki meşalenin ışığı, büyük dedemi, ihanetin sahte ışığından alıp gerçek ışığa götürmek için sinsice geliyordu.
"Dedecim, ne olur kaç geliyorlar." diye feryat ettim. Çırpınıyordum dedemin canında...
Büyük dedem, elini yüreğine götürdü beni susturmak istercesine.
Anlamış oldum aynı zaman da yerimi.
"Sus" dedi bana. "Benim adıma kaygılanma, ben gerçeğe gidiyorum. Varsa eğer yazgımda, dün dizimin dibin de ikrar alanların elinde can vermek, Hude de buna izin verdiyse boynumuz kıldan incedir."
Seslere büyük ebem kalktı, ardından adını bilmediğim küçük dedem. Büyük dedem, son kez baktı, can yoldaşının gözlerine, bunu ikimizde biliyorduk dercesine.
Büyük ebem sessizce ağlıyordu, sessizce ağlamak, bizim ocağın kadınlarının kaderidir. Çırpındım, çırpındım,çırpındım. Çarezsizdim.
Büyük dedem, dış kapıya doğru yaklaşırken, "Kelle almaya geldik" diyordu, karanlıktan gelenin karanlık sesi.
Büyük dedem, dingin ve kendinden emin onlara doğru gitti, ben de onun canın da onunla gittim. Ben de baktım son kez büyük ebeme, ağlama dedim ama duymadı.
Büyük dedem, "Ya Hakk" dedi acıyla, büyük ebem "ABBASS" dedi..
Ben ağladım, dedem yere düştü. Büyük dedemle düştüm ben de yere. Birileri, ocağımızı ateşe verirken, başka birileri "kelle almaya geldik" diyerek büyük dedemin başını kesiyorlardı.
Ama ben gördüm.Büyük dedem, cansız ve kafası olmayan bedenini, yanan ocağını bahçesinde bırakırken ışıklar içerisinde beyaz atlı dostları büyük dedemi almaya gelmişlerdi. Işıklar içerisinden, birbirlerine sarılıp kucaklaştılar, gaipteki yolculuklarına gitmeden evvel..
Oturdum, Büyük dedem hakka yürüdükten sonra. Yanan ocağın ateşiyle ısınan başsız bedenin başına.
Büyük ebem, bahçenin dışında lal olmuştu, dizlerini döve döve. Ben büyük dedemden geriye kalan başsız bedenin ellerini ellerime aldım. Parmaklarına baktım, hiç nasır yoktu. Kalem gibi parmaklarını avucumun içine aldım, bir öpücük kondurdum. Ağlamaktan sesim çıkmaz olduğunda, arı gibi vızıldamaya başladım. Anladım ki, bütün arılar, Büyük dedeleri için ağıt yakarlar. Ben o gece köklerimin olduğu topraklardan, büyük dedemin can özünü de yanıma alarak ayrıldım. O can özün de saklı ocağımın ağıdı
Ben bütün bunları görürken ;
Babam da, ben de Ali Abbas dedenin canında birer zerre idik. Bizi kimse görmedi...