Edip Akbayram’ın ölümü üzerine onunla ilgili bilgileri televizyonlar ve gazeteler değerbilirlik yapıp bizlere aktardılar. Ben de bilmediğim bazı şeyleri öğrendim bu arada. Böylelikle yanık sesli Akbayram’ı şimdi daha çok sever oldum.
Öğrendiklerimden biri şu örneğin: Fethullah Gülen’in 1994’te kurduğu ve 15 Temmuz darbe girişiminin ardından kapatılan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, 2000’de sanat sektöründe 25. yılını tamamlayan isimlere ödül vermek istiyor. Kimileri ödülü almaya koşa koşa gidiyor ama 11 sanatçı var ki onlar bu ödülü reddediyor.
Kim mi onlar?
Edip Akbayram, Tarık Akan, Semiha Berksoy, Erol Günaydın, Müşfik Kenter, Kemal Sunal, Mücap Ofluoğlu, Ferhan Şensoy, Göksel Kortay ve Macide Tanır.
Edip Akbayram ödülü reddetme gerekçesi olarak şöyle konuşmuş o günlerde: “Bu Cumhuriyetin aydını olduğum için bu ödülü almadım.’’
Edip Akbayram şimdi gözümde daha da büyük.
Her uzatılan ödül alınmaz çünkü.
***
Yıllar önce İzmir’de bir ikili vardı. Önüne gelene plaket veriyorlardı. Ödülün adı da cafcaflıydı doğrusu: ‘Cumhuriyete Kanat Gerenler Ödülü’.
Vali, büyükşehir ve ilçe belediye başkanları, rektör, şair, emekli general, opera sanatçısı, bale sanatçısı, yelkenci, parti il başkanı, dernek kurucusu, baro/disiplin kurulu üyesi, fahri konsolos, işadamı, siyasetçi, gazeteci, akademisyen, eğitimci vd...
Tamı tamına 30 kişiye…
KESK, DİSK, Tabip Odası, EÇEV, TYS, Eğitim-Sen, EGE KOOP gibi oda ve sendikalara ise ödül yok!
“Ben bu ödülü niçin alıyorum?” diyen de yoktu! Alan memnun veren memnundu. Keşke o kişilerden biri de ödülü Edip Akbayram gibi reddedebilseydi…
Yirmi yıl kadar önceydi. Açtığımız kütüphaneler nedeniyle topluma kültür hizmeti verdiğimizi düşünen bir inanç örgütü (Dünya Kardeşlik Birliği Mevlana Yüce Vakfı) de o yılın büyük ödülünü bize vermek istemişti. Gösterdikleri inceliğe teşekkür etmiş, gerekçemizi de anlatarak kabul etmemiştik ödülü. Edebiyat, bilim, eğitim ve sanatla iç içe bir çalışmanın içindeyken bir inanç örgütünden ödül almayı doğru bulmamıştık.
***
Bu konuda bir sözüm daha var: Kemal Sadık Gökçeli’yi, bilinen adıyla Yaşar Kemal’i 28 Şubat 2015’te sonsuzluğa uğurlamıştık. Kendisine, yazdıklarına ve emeğine duyduğumuz saygıyı belirtmeye gerek yok. Konu Yaşar Kemal olunca aklıma ilk gelen hep İnce Memed olur. Ardından öteki romanları, konuşmaları ve Çukurova...
Ancak bir konu takılır hemen aklıma: Abdullah Gül’den aldığı ödül!
Affınıza sığınarak bu konuya değineceğim. Az sonra…
***
Zülfü Livaneli bir kitabında diyor ki; “Yaşar Kemal’in bugüne kadar üç askerî rütbesi oldu:
1) Kayseri’de askerlik yaparken aldığı onbaşı vekili rütbesi
2)1983’te François Mitterrand tarafından verilen onur lejyonu komutan rütbesi
3) 2011’de aldığı büyük komutan rütbesi.
Sonrasında da çok şık bir tümceye imza atıyor: “Yaşar Kemal’in emrinde askerler değil, kelimeler var. Taburlara, bölüklere değil kelimelere/deyimlere/ninnilere/ağıtlara hükmediyor.”
Hatta o Yaşar Kemal ki, vakti zamanında “Devleti affetmeyeceğim,” diyen muhalif bir yazardır benim gözümde. Fakat Abdullah Gül gibi ulusal bayramların çoğunda hastalanıp yatağa düşen, resmi törenlere katılmayan, hastanede verdiği pijamalı pozlarla belleklerimize yerleşmiş muhafazakâr bir cumhurbaşkanının elinden 2008 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü almış ve “Bu yaşta böyle bir ödülü almaktan memnunum. Bu ödülle beni onurlandıranlara teşekkür ederim,” demiş bir yazarımız olarak da kaldı belleğimde.
O günün ‘aydın’ çevreleri niçin Yaşar Kemal’e itiraz etmedi hâlâ anlayabilmiş değilim.
Büyük yazar olduğu için saygısızlık yapmak istememiş olmalılar.
Yaşar Kemal’in bir diğer konuşması da şöyle: “Bu ödülün bana verilmesini Türkiye’de siyasal duruşun, barış ve insan hakları mücadelesinin dışlanmaması konusunun ve toplumsal barışa giden yolun açılmak üzere olduğunun bir işareti olarak görmek istiyorum. Bu ödülün siyaset ve partiler üstü bir kurum olan Cumhurbaşkanlığı tarafından verilmesi bu açıdan ümidimi güçlendiriyor.”
Benim sorum çok kısa: Bu ödül niçin hiç Aziz Nesin’e verilmedi?
Verilecek olsa Aziz Nesin’in tavrı ne olurdu? Yaşamı boyunca tüm resmî ödülleri almayı reddeden Jean Paul Sartre gibi davranır diye mi düşünmüşlerdi yoksa?
Dünya sanat çevreleriyle; Mitterrand, Putin, Aytmatov vb. ünlülerle sıkı dostluğu olan, onlarla yemek yiyen ünlü romancımız 2008’de kendisine verilen ödülü reddetseydi keşke diye düşünmüşümdür hep.
Aslına bakarsanız, ünlü romancımızı en az Zülfü Livaneli kadar seviyorum. Ancak, siyasal İslamcı birinin elinden ödül almasını da yadırgıyorum, içime sindiremiyorum. Oysa hem içeride hem dışarıda ödüle ve övgüye doymuş biriydi Yaşar Kemal.
Abdullah Gül’ün elinden ödül almak Türklerin en Kürdüne, Kürtlerin en Türküne hiç yakışmadı diye düşünüyorum. Devletin yüce katlarında Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Metin Kurt, Ruhi Su ve Tarık Akan’ın neden ağırlanmadığı geliveriyor aklıma ve hep ‘neden’diye soruyorum kendime.
Fethullah Gülen’den ‘Fethullah Bey’ diye söz eden Cem Karaca için tek satır yazmak istemem. Ama Yaşar Kemal için aklımdan geçenleri okurlarıma aktarmayı da görev sayarım.
Siz ne dersiniz bilmem.
-
RESMİ İLANLAR GÜNDEM HABERLERİ SİYASET HABERLERİ EKONOMİ HABERLERİ SPOR HABERLERİ MAGAZİN HABERLERİ DÜNYA HABERLERİGENEL HABERLER ASAYİŞ HABERLERİ BİLİM VE TEKNOLOJİ HABERLERİ ÇEVRE HABERLERİ EĞİTİM HABERLERİ FLAŞ HABERLER KÜLTÜR VE SANAT HABERLERİÖTEKİ GÜNDEM HABERLERİ SAĞLIK HABERLERİ SİNEMA VE TELEVİZYON HABERLERİ YAŞAM HABERLERİ YEREL YÖNETİM HABERLERİ YEREL HABERLER İZMİR HABERLERİ