Doğa; düşünme yetisini insancıllaştıramamış, kibiri ve üretmeden tüketen, yaşama gelmiş ama doğumunu gerçekleştirememiş insanoğluna rağmen bütün ihtişamı ile kirazlar allanıyor, erikler yeşeriyor.

Dünyaya bedenlenmiş olmanın yaşama gelmiş olmayı fakat her yaşama gelmenin bir doğum olmadığını düşünenlerdenim.

Yaşama gelmiş olmak ile doğmak bağlamı kendi içselliğim, dilim ve düşünselliğim ile Tohumun içerisindeki ağaç olabilme süreci olarak tanımıyorum.

Yaşama, içerisinde Ağaç bilincini barındıran bir tohum olarak gelmek, her Tohumun ağaç olabileceğini göstermez tabii ki...

Tohum, kimyasını, potansiyeline uygun toprakla, uygun hava koşulları ve yeterli su ile birleştiğinde kendine sığmayarak kabuğunu çatlatacak, iç potansiyelini dışa vurarak ağaca dönüşecek Güneş'e selam duracaktır.

Ağacın, Güneş ile buluşması, kendini doğuran insanın İnsancıllaşmasıdır.

İnsancıllaşmak ise düşünme yetisini fark eden İnsanın, bilgi ile donanarak yaşarken yaşatmayı, kendi dışında ki başka canlılarında doğumuna ebelik etmesidir.

Edebiyat dünyasına ait pek çok İnsan bilir, şair yazar Güngör Gençay'ı… Onlarca eser bırakarak 22 Nisan 2012 yılında kaybetmiştik ve ben Güngör Amca derdim kendisine. Yıldızlar yoldaşı olsun.

Güngör Amcanın, kendisi gibi şair ve yazar oğlu Gürkal Gençay çok yakın bir dostumdu.

Gürkal, çok derin yazılar yazar, huysuz, huysuz olduğu kadar derin, dünya tatlısı bir dosttu.

Hayvanları ve doğayı çok seven, ruhunda ve duygularında oluşan yaralarını tespit eden, yaralarına tuz basarak canını acıtan o acı anında kendini keşfetmeye çalışan bu keşifleri yazıya döken ve kendini uzaktan seyreden çok enteresan bir kişilikti.

Kendinde gördüklerinden memnun kalmadığı zamanlarda Gürkal beni arar ve ürettikleri üzerine uzun uzun konuşurduk.

Aradığında, telefondaki ilk cümlesi

“Hadi artık düşünce perisi, çıkar artık şu kitaplarını…” olur.

Ben de o'na

“Ah, Butimar. Yine yaraladın kendini anlaşılan, anlat dinliyorum” derdim.

Babası Güngör Gençay’ı kaybettikten birkaç sene sonra Gürkal'ı kaybettik.

O güzel dostun acısını ve özlemini hala anlarımda saklarım..

Sevgili Gürkal, gerçeğe göçmeden evvel "Butimar'ın öldüğü yer" isimli kitabını yaşama armağan ederek göçtü gerçeğe.

Tohumun içerisindeki ağaç olabilme sürecini bütün benliği ile hisseden, kendini doğuran, kendi göbeğini kendi kesen, iki eli ile kavrayarak benliğini gökyüzüne kaldıran, bu ağacı yaşama armağan ediyorum diyen nadir insanlardan biriydi.

Annesine düşkün bir çocuk, annesinin ölümü ile de ölüme tutkun bir Butimardı o. Huysuz Butimar, tarafımdan anılmak istedi sanırım. Tohumun içerisinde ağaç olasın güzel dostum, diyerek Gürkal Gençay dan sizlere bir şiir bırakıyorum sayfama. Mekanın uçmak olsun.

Bilirim sorgucların acımasızlığını

Baş edemediğim

Ve yenildiğim...

Onlar bilincimi sorguladılar

Sen yüreğimi /sevgimi

Nasıldır insan anatomisi bilirsin

Hep ;

Hep büyük oyuncu yönetir bizleri.

Ve sen

Ne yapsan azdır bu oyunbozana

Sorgula

Vur beni

Yak

Kül et

Kör kurşunlarla gel alnım çatına

Senin elinden olacaksa eğer,

Ölüm yakışır bana...